Paris Gezisi 2. Bölüm
Tekrar herkese merhaba!
Paris gezi yazımın ilk bölümünü daha önce yazmıştım. Hatırlayacağınız gibi, yazının ilk bölümünde, Fransa ile ilgili genel bilgiler vermiş, Paris’te konaklama yaptığım yerden ve Paris hava durumu ile ilgili bilgilerden bahsetmiştim.
Daha sonra şehri gezmeye başlayarak sırasıyla; Notre Dame Kilisesi, Sacre Coeur Bazilikası, Montmarte semti, Ressamlar Tepesi, Louvre ve Orsay Müzeleri, Tuileries Bahçesi ve Concorde Meydanına (Place de la Concorde) yani Paris görülecek yerlerin bir çoğuna uğramış, son olarak Champs-Élysées’ye (Şanzelize Bulvarı) gelmiştik.
Paris gezi yazımın ilk bölümüne, buradan ulaşabilirsiniz: Paris Gezisi 1. Bölüm
Yazının bu ikinci bölümünde ise Paris gezilecek yerler arasında yer alan Zafer Takı (Arc De Triomphe), Eyfel Kulesi ve Versay Sarayından bahsedeceğim. Arada Paris şehir planına da değinerek, son olarak Paris şehir içi ulaşım hakkında önemli bilgileri sıralayıp geziyi sonlandırmak istiyorum.
Zafer Takı, yüksekliği yaklaşık 50 metre olan bir yapı. 1800’lerin başlarında başlayan yapım çalışmalarının, uzun diyebileceğimiz aşamalardan geçtiğini söyleyebiliriz. Giriş ücreti 12 Euro. Sırada pek fazla kimse olmayınca, 10 dakikada içeri giriyorum.
Kısa bir merdiven tırmanışından sonra seyir terasındayım. Rüzgar püfür püfür esiyor. Bu takın, Makedonya’nın başkenti Üsküpte bir de imitasyonu var. O yazıma da buradan ulaşabilirsiniz: Üsküp Gezisi
Zafer takının ortasında yer alan Meçhul Askerin Mezarında sürekli bir ateş yanıyor. 1. Dünya Savaşında ölen askerlerden biri buraya gömülüymüş. Tesadüf eseri, çıktıktan sonra ben de burada bir törene denk geldim. Ve yaklaşık 10-15 dakika kadar seyrettim.
Takın etrafındaki frizin (iç duvarın üst bölümünde yapılan süslemelere verilen isim) doğu kısmında, savaşa giden ve zaferle dönen Fransız askerlerini göreceksiniz. Frizin kuzey tarafında 1805 yılında gerçekleşen Austerlitz Savaşı tasvir edilir.
Austerlitz Savaşı, Napolyon Savaşlarının ilk muharebesidir. Zafer Takının tepesinin altında kalan kısımda ise otuz kalkan yer almaktadır. Bu otuz kalkanın her birinde Napoleon’un zaferlerinin isimleri yazılıdır.
Zafer Takıyla ilgili çok enteresan bir bilgi vermek istiyorum. 1919 yılının Ağustos ayında, Charles Godefroy isimli Fransız pilot, uçağıyla takın ortasından geçer. Hatta bunun görüntüsü de kaydedilmiş. Altta izleyebilirsiniz.
Zafer Takından ayrılmadan önce girdiğim ve çoğu turistik yerde yer alan hediyelik eşya dükkanında güzel bir mecmua buldum.
10 Euro’ya satın aldığım bu derginin içinde, Parisin geçmişine ait 100 adet siyah-beyaz fotoğraf var. Kimi fotoğraflarını buradaki yazılarımın içinde de kullandığım bu dergi, bana Ara Güler’in çalışmalarını hatırlattı.
İçine göz attıktan sonra fiyatı da görünce düşünmeksizin satın aldım. Giderseniz siz de mutlaka bu albümü alın. Amazon linkini de paylaşayım hemen.
Paris Mythique, 100 Photos de Legende (100 Efsanevi Paris Fotoğrafı Albümü) Hemen sırt çantama atmaya kıyamadığım bu nefis mecmuayı, Eyfel Kulesine doğru yürürken detaylıca incelemeye koyuluyorum…
Ve işte beklediğim yere vardım! Karşımda Gustave Eiffelin mucizevi eseri: Eyfel Kulesi. Kule, 300 metreyi aşan yüksekliğiyle, 1930 yılında New York’taki Chrysler Building yapılana dek dünyanın en yüksek yapısıydı.
Fransız Devriminin 100. yılı kutlamaları çerçevesinde düzenlenen 1889 Paris Expo Fuarının giriş kapısı olarak düşünülmüştür.
Etrafta kuleye girmek için bekleyen insanlar görüyorum. Burada farklı farklı giriş kapıları ve sıralar var. Doğruyu söylemek gerekirse buraya biraz hazırlıksız, yani önceden bilet almadan geldim.
Türkiye’deyken okuduğum yazılarda, gelmeden önce mutlaka bilet alınması gerektiğini, aksi halde çok uzun kuyruklarla karşılaşılabileceğini okumuştum.
Nitekim beklenen oldu. Hakikaten biletli grupların bile sıraları kalabalık. Kuleye asansörle veya yürüyerek çıkma seçenekleri var. Derken oldukça tenha bir giriş kapısı gözüme çarpıyor. O tarafa doğru yöneliyorum.
Burada bekleyen kişi sayısı maksimum 25-30 kişi. Belki o kadar bile yok. Buranın tenha olma nedeniyse, kuleye asansörle değil yürüyerek çıkılan bir giriş olması. Ayrıca en fazla 2. kata kadar çıkabiliyorsunuz. Ancak 2. kat bile zaten hayli yüksek. Yaklaşık 200 metre.
Sırada 15 dakikalık bekleyiş ve yaklaşık 10 dakika süren bir tırmanış sonrası kuledeyim! Altta, önceden bilet almış oldukları halde hala uzun kuyruklarda bekleyenlere bakıyorum. En son gelip, en önce kuleye çıktığımı görseler ne yaparlardı diye düşünmeden edemiyorum. 🙂
Benim seçeneğin bilet fiyatı: 7 Euro. Yanınızda sıvı bir şey varsa kuleye bununla giriş yapmanıza izin verilmiyor. Bu da aklınızda bulunsun. Burada Eyfel Kulesine bir virgül koyup, Paris şehir planından bahsedeceğim biraz…
PARİS ŞEHİR PLANI
Bir şehre kuşbaşı ya da yüksek bir noktadan bakmak, o şehri planlama açısından görebilmek ve anlayabilmek için çok daha sağlıklı sonuçlar verir.
Bu nedenle gittiğim şehirlerde bu tür yerlere de gitmeyi özellikle tercih ediyorum. Alain De Botton, bunu Seyahat Sanatı isimli kitabında çok güzel ifade eder:
Tepeden bakış, her gün karşılaştığımız manzaraya bir düzen ve mantık kazandırır. Şehirdeyken çok plansız çizildiğini düşündüğümüz caddelerin, yukarıdan bakıldığında çok ince düşünülmüş ızgaralara benzediği anlaşılır. (Kaynak: Alain De Botton, Seyahat Sanatı, Çev. Ahu Sıla Bayer, Sel Yayıncılık, İstanbul, 2014)
Parisi yüksekten görebilmek için Eyfel Kulesi ve Zafer Takı yeterli. Elbette Montmarte semtine de gidebilirsiniz. Zafer Takından bir videoyu, Paris gezi yazımın 1. bölümünde paylaşmıştım hatırlarsanız.
Ancak bunların arasından Eyfel Kulesi, hiç şüphe yok ki, yüksekliğiyle ve konumuyla çok daha iyi bir açıya sahip. Kule, gezmek isteyen ziyaretçiler için üçlü bir sınıflandırmaya ayrılmış. Ben ikinci kata kadar çıktım.
2. Kat ile kulenin tepesi arasında yaklaşık 100 metre olduğundan ve buna rağmen 2. katın bile yeterince yüksek olduğundan daha önce bahsetmiştim.
Hem Eyfelden hem de Zafer Takından etrafı dikkatlice seyrettiğinizde hemen gözünüze çarpıyor: Paris’te yapılar tek tip. Peki bu kimin eseri? Burada, Georges-Eugène Haussmann ismi karşımıza çıkıyor.
Bugunün Parisini anlamak istiyorsak, Hausmann’a mutlaka apayrı bir parantez açmak gerekir. Zira Barcelona için Antoni Gaudi ne ifade ediyorsa, Paris için de Hausmann onu ifade eder. (Antoni Gaudi’nin Barselonası yazım burada: Antoni Gaudi’nin Barselonası)
Tarih, bize burada değişik ve sıra dışı bir hikaye anlatıyor. Gelin birlikte dinleyelim…
19. Yüzyılın ortalarında Paris şehrinde nüfus 1 milyona yaklaşır. Haussman, 3. Napolyon tarafından şehrin imarı ile görevlendirilir. Doğu-Batı ve Kuzey-Güney yollarını genişleterek, büyük caddeler yaratır. Düz ve uzun bulvarlar inşa eder.
Bu yeni caddeler boyunca uzanan yapılar için de standart kurallar getirilir. Bu yüzden bugün, cadde ve kaldırımların genişliği, binaların yüksekliği gibi konularda çıkarılan katı yasalardan dolayı Paris binaları büyük ölçüde standart ve tek tiptir.
Haussmanın kendi adını taşıyan bulvar da bu anlamda semboldür diyebiliriz. Kayıp Zamanın İzinde‘nin yazarı, trajik yaşamıyla hatırladığımız ünlü edebiyatçı Marcel Proust da Haussmanın kendi adını taşıyan bu bulvarda yaşamış isimlerden yalnızca biridir.
(Marcel Proust hakkında yazılmış güzel bir biyografi için bakınız: Stefan Zweig, Yarının Tarihi, Çev. Ahmet Cemal, Can Yayınları, İstanbul, 2015)
Ne var ki, tüm gösterişine ve düzenine karşın, düşük gelir grubundan insanların şehrin banliyölerine taşınması, kimi tarihi binaların yeniden imar sırasında yıkılması ve özellikle imarın daha ziyade siyasi nitelikli olması gibi sonuçları da olduğundan, Haussman ve çalışmaları büyük tartışmaları da beraberinde getirmiştir.
Günümüzde Fransa’nın en yoğun nüfus bölgeleri Paris civarı ile Marsilya ve Monako arasında kalan turistik bölgedir.
Tekrar Eyfel Kulesine dönelim. Günümüzde, her yıl milyonlarla ifade edilen ziyaretçiye ev sahipliği yapan bu kulenin, vaktiyle yapım aşamasında tartışmaları ve eleştirileri beraberinde getirdiğini söylesem, herhalde çok şaşırırsınız. Biliyorum son derece tuhaf ama gerçek.
Hatta içlerinde; François Edouard Joachim Coppée, Guy de Maupassant, Charles Garnier gibi mimar, yazar ve sanatçıların olduğu bir grup insan protesto amacıyla, “Sanatçılar Protestosu” ismiyle bir bildiri de yayınlamıştır. Bildiride şöyle denmektedir:
Bizler; yazarlar, ressamlar, heykeltıraşlar, mimarlar bugüne dek Paris’in dokunulmadan kalmış güzelliklerinin tutkulu hayranları, göz ardı edilen Fransız zevki adına, tehdit altındaki Fransız sanatı ve tarihi adına, başşehrin merkezine, çoğu zaman sağduyunun ve adalet duyusunun izini taşıyan kamusal muzipliğin zaten Babil Kulesi adını verdiği gereksiz ve canavarca Eyfel Kulesi’nin dikilmesini bütün gücümüzle, bütün nefretimizle protesto ediyoruz. (Kaynak: Yvan Combeau, Paris’in Tarihi, Dost Kitabevi, Ankara, 2015, s. 90)
19. Yüzyılın sonlarına doğru yapımına başlanan, ve üstte belirtildiği gibi sanatçıların bir kısmı tarafından canavarca olmakla nitelendirilen kule, yaklaşık 18,000 parça metalden oluşmuştur.
Kulenin içinde restoranlar, hediyelik eşya dükkanı, oturma alanları, Gustave Eiffel’in ofisi ve onun fotoğraflarından oluşan bir mini sergi var. Gustave Eiffel, Dijon doğumlu bir mühendistir. Yaptığı köprü ve viyadüklerle de tanınır.
Örneğin, Barcelona’ya çok yakın, Game of Thrones’un bazı bölümlerinin de çekildiği, ufak ama orta çağdan kalma tarihi bir kent olan Girona’da, onun eseri bir köprüye rastlamıştım.
Kuleden indikten sonra çok yakında bir viyadük ve onun önündeki anıt dikkatimi çekiyor. O tarafa doğru yöneliyorum hemen. Çok ilginç bir şeyle karşılaşıyorum. Bu, gerçekten hiç beklemediğim bir sürpriz oldu benim için.
Burası Pont D’alma tüneli. Yani Lady Diana’nın öldüğü yer. Yaşı benim gibi 30 ve üzerinde olanlar çok iyi hatırlayacaklardır.
Galler prensesi Diana, Prens Charles’tan boşandıktan sonra, 1997 yılında, o dönemdeki sevgilisi Dodi Al Fayed ile geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetmişti. İşte tünel, bu kazanın gerçekleştiği yer.
Bu ölüm, o dönem sürekli gündemi meşgul eden sansasyonel bir olay olmuştu. Kimileri ikilinin gazetecilerden kaçarken arabayı kullanan şoförün hatası sonucu bu kazanın gerçekleştiğini söylese de, bu olayın bir kaza mı yoksa suikast mi olduğu hala gizemini koruyor.
Benim de gözümde, ortaokul yıllarıma denk gelen o günler ve haberler canlandı bir anda…
Paristeki son durağım Versay Sarayı oldu. Yazının sonlarına doğru yaklaşırken size Versay Sarayından bahsedeceğim. Versay denince de aklımıza öncelikle Versay Anlaşması geliyor. 1. Dünya Savaşını resmen sona erdiren bu anlaşmanın tarihteki önemi çok büyük.
Özellikle kaybeden taraf olan Almanya üzerine yüklediği ağır şartlarla 2. Dünya Savaşına zemin hazırlaması, bugün de birçok tarihçi ve akademisyen tarafından kabul ediliyor. İşte bu anlaşma, şimdi bahsedeceğim, Parisin biraz dışında kalan Versay Sarayında imzalanmıştır.
Peki, Paris Versay Sarayına nasıl gidilir? Aslında öyle karışık falan değil, merak etmeyin. Versailles Rive Gauche durağında inip biraz yürümeniz gerekiyor sadece, hepsi bu. Ben RER treninden indikten sonra geze geze ulaştım.
Hatta giderken yol üzerinde bir sahaf da buldum. Antika ürünler de satıyordu. Tabii onca eski kitap, dergi ve mecmuayı bulunca durur muyum? Daldım içeriye. Her şey Fransızca olsa da, eski spor dergilerinde Fransa Bisiklet Turuna ait orijinal siyah-beyaz fotoğrafları görmek çok güzeldi.
Tekrar saraya döneyim. Versay Sarayının tarihinden bahsetmek istiyorum biraz. Barok mimarinin simgelerinden Versay sarayı, 1623 yılında 13. Louis’nin av köşkünün genişletilmesiyle ortaya çıktı. İlk binanın yapımı için 17. Yüzyıl diyebiliriz.
Meşhur bahçenin içinde Grand Trianon (1687-1688), Pavilion Français (1749), Petit Trianon (1762-1768) ve Jardin Du Petit Trianon (1775-1785) gibi kısımlar bulunmaktadır.
Sarayda aynı anda 3000 kişi kalabiliyordu. 17. Yüzyılda ise, 14. Louis’nin yaptığı savaşlar nedeniyle saray 6 kez tadilattan geçirilmiştir.
Sarayın en meşhur bölümü Aynalı Galeridir. (Hall of Mirrors) Versay Anlaşması işte bu salonda imzalanmıştır. Burası aynı zamanda 1871 yılında gerçekleşen Fransa-Prusya savaşı sonucunda Fransa’nın Almanya’ya karşı kayıtsız şartsız teslim olduğu galeridir. (Misillemeye dikkatinizi çekerim!)
28 Haziran 1919’da bir Alman heyeti Versailles Sarayının Aynalı Salonunda İtilaf Devletleriyle barış anlaşması imzaladı. Anlaşmanın koşulları acımasızdı. Bariz bir şekilde acımasız olan anlaşma, Alman halkının büyük kısmında öylesine büyük bir öfke ve umutsuzluğa yol açtı ki, hayal kırıklığı içindeki milliyetçiler daha yeni kurulan Weimar hükumetine karşı Mart 1920’de bir ayaklanma başlattı. (Kaynak: Howard M. Sachar, Avrupa’nın Katli 1918-1942 Siyasi Bir Tarih, Çev. Erdem Gökyaran, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2017, s. 40)
Buradaki aynalı kemerler bahçeye bakan 17 pencereyi yansıtır. Toplamda 578 ayna, 17 kristal avize ve 41 gümüş şamdan bulunmaktadır. İç dekor Le Brun tarafından düzenlenmiştir.
Bunun yanı sıra Şapel kısmı da (Chapelle Royale) dikkati çeken bölümlerden bir diğeri. Saray odalarının duvarlarında ise kraliyet üyelerinin tabloları, çeşitli konularda çizilmiş tuvaller göreceksiniz.
Her birinin açıklamaları yanlarında verilmiş oluyor zaten. Onları da tek tek okumak gerek.
Versay sarayını detaylıca ve sindirerek gezebilmek için, vaktiniz varsa 1 gününüzü ayırmanızı önerebilirim. Ya da hızlandırılmış olarak yarım güne de sığdırabilirsiniz elbette. Versay Sarayı bilet fiyatları ve diğer detaylı bilgilere web sitesinden ulaşabilirsiniz: Versay Sarayı
PARİS ŞEHİR İÇİ ULAŞIM KARTLARI
Paris ulaşım için benim gibi Paris Visite Pass kullanabilirsiniz. Bu kart dünyadaki birçok büyük şehirde kullanılan, o şehre özgü kartlardan yalnızca biri.
Paris şehri; Metro, tramvay, RER trenleri, otobüs gibi tüm toplu taşıma araçlarını bünyesine alan Paris Visite Travel Pass kartının kullanımı açısından zone denilen bölgelere ayrılmış durumda. Merkezden dışarıya doğru halkalar halinde 5 farklı bölge (zone) bulunuyor.
Paris’te gezilip görülecek yerler bu zoneların değişik bölümlerinde kümelenmiş durumda. Şehir merkezi ve en turistik yerlerin çoğu zone 1 ve 2’de yer alıyor. Aşağıda görebilirsiniz.
Paris Visite Pass Kartın 1, 2, 3 ve 5 günlük seçenekleri var. Ben kendime en uygun gördüğüm için Paris turu yaparken 3 günlük olanını satın almıştım.
Bu kart aynı zamanda Picasso Müzesi, Disneyland, Zafer Takı gibi kimi turistik yerlere girişte indirim de sağlıyor. Aşağıda da zonelara ve kaç günlük seçenek olduğuna göre tüm fiyatları görebilirsiniz.
Bu kartla ilgili tüm detaylara buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. Bir de Paris şehir içi ulaşım için kullanılan MOBİLİS isimli günlük bir kart var. Paris seyahat planınıza göre bunu da seçmeniz pekala mümkün.
Aslında bu kartlardan hangisini kullanacağınız şehirde kaç gün kalacağınıza ve nerelere gitmek istediğinize göre değişiyor. Mobilis kartın bir günlük kullanım ücreti de 1-2 zone için 7,5 Euro, 1-5 zone için 17 Euro. Mobilis ile ilgili tüm detaylar için de buraya tıklayınız.
Evet, bir anlamda Paris gezi rehberi olarak da görülebilecek gezi yazımın sonuna geldik. İki bölüme ayırarak yazdığım bu Paris gezisi sırasında yanımda olup bana eşlik ettiğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum!
Diğer seyahat yazılarımda görüşmek dileğiyle, şikayetlerinizi bana, memnuniyetinizi dostlarınıza bildirin. 🙂 Burada da okumak isteyenler için Paris ile ilgili bir başka yazı ve Stockholm gezi notları var:
Daha fazla seyahat fotoğrafı için Gezivita Instagram sayfamı da takibe almayı unutmayın: Gezivita Instagram
Hoşça kalın!
Eyfel Kulesi için Roland Barthes’ın “The Eiffel Tower” adlı denemesinden bir alıntı yapmak istiyorum: “It’s the only place,” he said, “where I don’t have to see it.”
Bu kitabı da okunacaklar listeme ekleyeyim hemen 🙂