Barcelona ve Antoni Gaudi Eserleri
Herkese merhaba!
Yalan yok, İspanya denince benim aklıma ilk olarak ne boğa güreşleri ne de Domates Festivali La Tomatina geliyor. La Tomatina, Valencia yakınlarında düzenlenen ve ünü artık neredeyse tüm dünyaya yayılan bir festival. Umarım bir gün ona da gitme şansına erişirim. Ancak benim İspanya sözcüğünü duyar duymaz aklıma ilk gelen şey Flamenko.
Flamenko deyince de büyük bir müzisyen: Paco De Lucia! Bilenler bilir, Paco De Lucia Flamenkonun kralıdır. Henüz hayattayken -hafızam beni yanıltmıyorsa 2009 yılında- İş Sanat’ta canlı dinleme şansına eriştiğim için kendimi hep şanslı sayarım. İyi ki o konsere gitmişim derim hep kendi kendime…
Paco De Lucia, Lucia’nın (annesinin ismi) Pacosu demektir. Entre Dos Aguas‘ı işitmeyen yoktur zannediyorum. Hatta bu yazıyı okurken fon müziği olarak dinleyebilirsiniz. Haydi durmayın, açın, hiç duymamış da olsanız eminim şimdi beğeneceksiniz. Yine de bende, Paco de Lucia’nın Al Di Meola ve John McLaughlin ile beraber yaptıği “Friday Night İn San Francisco” albümünün yeri apayrıdır…
İspanya, İber Yarımadasındaki iki ülkeden biri. Diğeriyse Portekiz. O da gezi planlarımın içinde yer alan bir ülke. Pirene Dağları nedeniyle Avrupa’dan biraz soyutlanmış bu kara parçasının kendine has apayrı bir güzelliği var. Tarihsel geçmişi nedeniyle, bu coğrafyadaki kültürlerde Endülüs Emevilerinin de etkisi büyük… Madrid ve Barselona, ülkenin en gelişmiş iki şehri.
Barselona’yı hepimiz biliyoruz. Kimimiz Barcelona Barcelona filminden. Hatırlayacağınız gibi, Vicky Cristina Barcelona orijinal ismini taşıyan, Oscarlı yönetmen Woody Allen’in 2008 yılı yapımı bu filminde, başrolleri Scarlett Johansson, Penelope Cruz ve Javier Bardem paylaşmıştı. Ya da hiç gitmemiş dahi olsak, en azından futbol takımından bu isme oldukça aşinayız. Barcelona FC : Mes Que Un Club Yani, bir kulüpten daha fazlası…
Peki ya Antoni Gaudi desem? Bu kadar konuşmadan sonra biraz soluklanalım. Sizi bir film sahnesine götürmek istiyorum burada önce. “1492 Cennetin Keşfi (1492: Conquest of Paradise)” filminin ilk sahnesi şöyledir: Kristof Kolomb, oğluyla deniz kenarındaki kayalıkların üzerinde oturmaktadır. Ufuktaki gemiyi işaret ederek oğluna sorar: -Gemiyi görüyor musun? “Evet” diye yanıtlar çocuk.
Ardından Kolomb çocuğun gözlerini kapatır ve bir süre sonra açıp yeniden sorar: -Şimdi ne görüyorsun? Çocuk bu kez; “Yalnızca geminin direğini” diye yanıtlar. Birkaç dakika daha geçtikten sonra gemi tamamen gözden kaybolur. Kolomb, oğluna döner ve şöyle der: “Anladın mı? Dünya yuvarlak!”
Kolomb’un hikayesi İspanya’da başlamıştı. 1492 yılında denize açıldığında, aslında Kral Ferdinand ve Kraliçe İsabel için yeni bir yol bulmaya çalışıyordu. Bunu da başardı. Ancak İspanyollar, ne yazık ki keşfettikleri topraklarda yaşayan Aztek ve İnka medeniyetlerini de yerle bir ettiler.
Günümüzde, Güney Amerika ülkelerinde ağırlıklı olarak konuşulan dilin İspanyolca olması, bu sömürge geçmişin mirasıdır. Konuya ilgi duyanlar, Bartolomeo De Las Casas’ın Yerlilerin Gözyaşları ve Eduardo Galeano’nun Latin Amerika’nın Kesik Damarları isimli kitaplarını okuyabilirler.
Barselona Limanında dev bir sütunun üzerinde Kolomb’un heykeli vardır. La Rambla Caddesinden marinaya doğru yürürken, Port Vell önünde aniden karşınıza çıkar. Eliyle Yeni Dünya’yı işaret etmektedir. İşte Antoni Gaudi’nin hikayesi de, farklılıklar taşımakla beraber Kolomb’a benzerdir. Kolomb var olan ama keşfedilmeyi bekleyeni bulmuştur. Gaudi ise hiç var olmayan bir güzelliği Barselona’da kendi eliyle yaratmıştır.
Demek ki dünyayı fethetmek için öğrenmek gereklidir; insan gücünü sadece turnuvalarda ve sefih şölen yemeklerinde harcamamalı, ruhunu da bir Toledo (Benim de ziyaret ettiğim, İspanya’da çeliğiyle meşhur bir kent) kılıcı gibi esnek, çevik ve kıvrak kılmalıdır. Demek ki öğrenmesi, düşünmesi, araştırması, gözlemlemesi gereklidir insanın!
Stefan Zweig, “Amerigo: Tarihsel Bir Yanlışlığın Hikayesi” isimli kitabında böyle diyor. Bu kısa yorum, her iki insanı da tanımlıyor aslında. 2016 yılının haziran ayında, her zaman olduğu üzere tek başıma, bir Barselona turu yaptım. Sizlere bu yazımda, Barselona’daki Antoni Gaudi eserlerinden bahsedeceğim. Yani Gaudi’nin Barselonasından…
Peki bunlar hangileri? Başta Sagrada Familia olmak üzere, Park Guell, Casa Milla (La Pedrera), Casa Battlo ve Palau Guell bu yazının konusunu oluşturuyor. Bunlar Barselona’da gezilecek ve görülecek yerlerin başında geliyor zaten. Sadece bu Gaudi eserlerini görebilmek için bile 2-3 gün gerekir. Barcelona gezi planınızı ona göre yapın, sonra pişman olmayın. 😉
Dilerseniz, önce yazının kahramanı Antoni Gaudi’nin kimliği ile başlayalım ve arkasından eserlerine geçelim. Antoni Gaudi kimdir? Cevabımız basit: Antoni Gaudi hayatı zorluklarla geçen, Barselona’nın en ünlü mimarıdır. Günümüzde, sadece onun eserlerini ziyaret edenlerin sayısı bile binlerle ifade edilmektedir.
Gaudi, 1852 yılında Barselona yakınlarındaki Reus’ta doğar. Barselona Üniversitesi Mimarlık Fakültesinde öğrenim görür. Koyu bir Katolik olmasının yanı sıra, aynı zamanda Katalan milliyetçisidir. Katalan Modernizminin bir parçası olan yapıtlarında, bu Katalan kültürünün ögeleriyle birlikte Katolik inancın bir sentezi görülür. En büyük eseri Sagrada Familia’ya 1883 yılında baş mimar olur.
Ben, 1926 yılında Barcelona’da hayata gözlerini yuman Antoni Gaudi’nin ölümünü, Türk edebiyatının ustalarından Orhan Veli’nin ölümüne çok benzetirim. Bu benzerlikten, Orhan Veli ile ilgili yazdığım bir başka yazıda bahsetmiştim. (O yazıyı okumak isterseniz buradan ulaşabilirsiniz: Orhan Veli: Yalnız Seni Arıyorum ) Şimdi eserlerine geçelim.
Sagrada Familia
Evet, bu kısa girişten sonra, Antoni Gaudi eserlerinin en ünlüsüyle başlayalım o halde. Tabii ki Sagrada Familia’dan bahsediyorum. Sagrada Familia mimari özellikleri ile öne çıkan devasa bir yapı. Nasıl ki Edirne Selimiye Camii Mimar Sinan’ın ustalık eseri olarak kabul ediliyorsa, Sagrada Familia’yı da rahatlıkla Antoni Gaudi’nin ustalık eseri olarak nitelendirebiliriz.
Sagrada Familia, Kutsal Aile anlamına gelmektedir. 1882 yılında, Neo-Gotik tarzda yapımına başlanan kilisenin başına, üstte de yazdığım gibi, 1883 yılında Gaudi geçmiştir. Mimar, ölümüne değin bu görevini sürdürür. Bu bazilikanın özelliği, yapımının hala devam ediyor oluşudur. Evet, yanlış duymadınız. Hatta bu anlamda kendisine “Bitmeyen Kilise” yakıştırması yapılmaktadır. Hakikaten, yakın bir tarihte giderseniz kendi gözlerinizle de göreceksiniz zaten. Hala şantiye halinde çalışmalar sürüyor. La Sagrada Familia’nın 2030 yılından önce tamamlanması öngörülüyor.
Yapı, gökyüzüne uzanan devasa kuleleriyle, dışarından bakıldığında oldukça ihtişamlı bir görüntü sunuyor. Bu kulelerden bazılarının uçlarında renkli seramik kaplamalar yer alıyor. Yapının 3 cephesi var: Doğuş (Nativity Facade), Tutku (Passion Facade) ve İhtişam (Glory Facade) Bunlardan Doğuş Cephesi, tamamlanan ilk yüz. İsa’nın doğuşu tasvir ediliyor. Kutsal Doğum olarak da adlandırılan bu taş blokta, çok sayıda hayvan ve insan figürleri bulunuyor. Tutku cephesi ise İsa’nın çarmıha gerilişini simgeliyor.
Gelelim bazilikanın önemli kısımlarına. En az dış cephesi kadar, Sagrada Familia Kilisesinin içi de oldukça etkileyici. Kripta Müzesi, yapının iç kısmında yer alıyor. Burada Antoni Gaudi’nin mezarını da göreceksiniz.
Yine, kilisenin içinde, Nef (Kiliselerde ana kapıdan koroya doğru uzanan bölüm) kısmında, tavana doğru uzanan organik dallar ile ağaçları andıran sütunlar bulunmaktadır. Tahmin ediyorum, gittiğinizde siz de benim gibi dakikalarca bu sütunlara bakmaktan kendinizi alamayacaksınız. Üst katlara çıkmak için ise göz alıcı spiral merdivenleri veya asansörü kullanabilirsiniz. Ben sıra beklememek adına merdiveni tercih etmiştim.
Katedralin inşaat giderleri, ziyaretçilerden alınan ücretlerle finanse ediliyor. Giriş ücreti seçeneklere göre değişiyor. Fiyatlar ilk anda size biraz yüksek gelebilir ama kesinlikle değer. 2020 yılı Sagrada Familia bilet fiyatları için lütfen buraya tıklayın: Sagrada Familia Bilet
Sagrada Familia açılış-kapanış saatleri ise aylara göre şu şekilde: Kasım-Şubat arası: 09:00-18:00, Mart: 09:00-19:00, Nisan-Eylül: 09:00-20:00, Ekim: 09:00-19:00, Aralık-Ocak: 09:00-14:00 Diğer bütün detaylara ise bu siteden ulaşabilirsiniz: Sagrada Familia
Buradan da, mobil cihazlar için en kullanışlı Seyahat Uygulamaları isimli yazımda da bahsettiğim Getyourguide.com sitesi üzerinden rehberli tur satın almak mümkün: Sagrada Familia Rehberli Tur Bu “Seyahat Uygulamaları” yazımı da incelemenizi öneririm. 😉
Sagrada Familia’ya ulaşım çok kolay. Bu kutsal kilise, Eixample semtinde bulunuyor. Oldukça merkezi diyebilirim. L5 Mavi Metro hattını kullanarak, yapının kendi adını taşıyan durakta inerek rahatça ulaşabilirsiniz. Etrafında dinlenmek ve bir şeyler yemek için cafe ve restoranlar da var. Sagrada Familia’yı çok beğeneceğinizi umuyor ve bir başka Antoni Gaudi eseri olan Park Guell’e geçiyorum.
Park Guell
Park Guell, 20 hektarlık bir alanda, kentin kuzeyinde bulunmaktadır. Parkın yapılış hikayesi oldukça ilginç. İngilizlerin kendine has bahçe tarzını Barselona’da hayata geçirmek isteyen Kont Eusebio Guell, geniş bir araziye yayılan park ve villalar topluluğu inşa etmek ister. 60 evden oluşan bir plan yapılır.
Ancak konut kısmı, 2 daire hariç, hiçbir zaman bütünüyle hayata geçmez. Buna karşın park kısmı, Gaudi’nin üstün yeteneği ve çabasıyla tamamlanır ve günümüzde Park Guell olarak anılan bu doğa ve sanat harikası ortaya çıkar. İsmi de Eusebio Guell’den gelmektedir.
Mozaik ejderha, şüphesiz parkın içinde dikkat çeken en önemli figür. Siz de burada selfie veya normal fotoğraf çekilmeyi unutmayın. Asyalı turist kalabalığından sıra gelirse oldukça şanslısınız demektir.
Parkın içinde geniş parkurlar ve Antoni Gaudi’nin kendisinin de 1906-1926 yılları arasında yaşadığı ev var. Burası 1963’ten bu yana Gaudi Müzesi (Casa Museu Gaudi) olarak kullanılıyor. Buraya girmek için ekstra ücret ödenmesi gerekiyor. Gaudi House Museum Ekim-Mart arası 10:00-18:00, Nisan-Eylül arası 09:00-20:00, 25-26 Aralık ile 1 ve 6 Ocak tarihlerinde 10:00-14:00 arası açık.
Sadece buraya girmek için 5,5 Euro ödemeniz gerekiyor. Dilerseniz Sagrada Familia ile birlikte kombine bilet alarak, her ikisi için toplam 24 Euro da ödeyebilirsiniz. Detaylar burada: Sagrada Familia + Gaudi Müzesi Kombine Bilet
Yemyeşil ağaçların arasında kalan, kavisli mozaik bankların bulunduğu kısım parkın merkezidir. Parkın meşhur teras kısmı, Barselona’yı panoramik olarak izlemek için şahane bir ortam sunar. Buradan Sagrada Familia’yı da göreceksiniz. Terası çevreleyen seramik işli oturma kısmı ise dünyanın en uzun oturma bankı olarak nitelendiriliyor.
Bu terasın altında kalan sütunlu bölüm ise Hipostil Salonu (Hypostyle Hall/Sala Hipostila) olarak geçiyor. Burası aslında pazar yeri olarak tasarlanmıştır. Ejderha Heykelinin hemen arka tarafı. Buraları gezerken ince işlenmiş seramikleri dikkatle incelemenizi öneririm. Katalan modernizminde kullanılan bu özel seramik tekniği, Trencadis olarak adlandırılıyor. Gerçekten inanılmaz bir işçilik söz konusu! Viaduct yani viyadük kısmındaki baca benzeri yapılarsa, etraftaki toprağın bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş.
Park Guell’e nasıl gidilir? Park, Sagrada Familia’nın yer aldığı Eixample semtinin biraz ötesinde kalıyor. Park Güell’e ulaşım için yeşil metro hattını kullanarak Vallarca veya Lesseps duraklarından birinde inebilirsiniz. İndikten sonra tabelaları takip ederek 5 dakika kadar yürümeniz gerekiyor.
Parka giriş ve çıkışlarda değişik bir yöntem izleniyor. Biletinizi aldıktan sonra hangi giriş kapısından ve saat kaçta gireceğiniz biletin üzerinde yazıyor. Bu kapı ve saat aralığı dışında giriş yapamıyorsunuz. Aynı şekilde çıkarken de yalnızca aşağı kapıyı kullanıyorsunuz. Buradan da hiçbir şekilde giriş yapılmıyor.
Ben yazın gittiğim için şehir doğal olarak kalabalıktı. Bu uygulamanın, tek bir yere aşırı yığılmayı ve oluşabilecek muhtemel izdihamları önlemek için yapıldığını düşünüyorum. Çünkü oldukça fazla noktadan giriş yapma imkanı var. İlk başta tuhaf geldiğini itiraf etmeliyim. Ama sonra mantıklı bir çözüm olduğunu kavradım. Nitekim içeri girmem kalabalığa karşın 5 dakika bile sürmedi.
Belki de kışın böyle bir şeye hiç gerek duyulmuyordur. Yaz mevsimi dışında gidenler, bu konuda yorum kısmında herkesi bilgilendirirse çok sevinirim. Park Guell bilet fiyatlarını görmek, bilet satın almak ve Park Guell hakkında bilgilere, diğer detaylara ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz: Park Güell
Not: Aklımdayken, her ne kadar Gaudi eseri olmasa da, parka çok yakın olan Hospital De La Santa Creu I De Sant Pau‘yu da görmenizi öneririm. Burası nefis bir mimariye sahip, tarihi bir hastane binası. İlginç bir şekilde, çoğu Barselona gezi rehberinde buranın ismine ya hiç rastlamadım ya da olanlarda çok çok küçük bir yer ayrıldığını gördüm. Oysa daha fazla ilgiyi hak ediyor. Bence Barselona’da görülmeye değer yerlerden biri kesinlikle. (Web sayfası burada: Hospital De La Santa Barcelona)
Casa Mila (La Pedrera)
Barselona’nın meşhur bulvarlarından Passeig de Gracia numara 92’de yer alan Casa Mila, La Pedrera ismiyle de biliniyor. La Pedrera Taş Ocağı anlamına geliyor. Burası Antoni Gaudi tarafından sanayici Pere Mila ve eşi için yapılmış. Üç cephesi olan yapı günümüzde bir sergi salonu ve Fundacio Catalunya’ya da ev sahipliği yapıyor. Casa Mila, UNESCO tarafından 1984 yılında Dünya Mirası olarak tanınmıştır. 1906-1912 yılları arasında inşa edilmiş olan yapıya, balkon korkulukları ise sonradan eklenmiştir.
Giriş katında, 1300 m²’lik kısım sergiler için ayrılmış durumda. Güncel sergi programı için aşağıda paylaştığım web sitesinden daha detaylı bilgi alabilirsiniz. Ben oradayken gerçekleşen sergide fotoğraf çekimi yasak olduğu için görsel ekleyemiyorum. Ayrıca apartmana girdiğinizde, ilk iş olarak etkileyici avludan gökyüzüne doğru bakmayı unutmayın.
Dalgalı dış cephesiyle uzaktan gören herkesi büyüleyen La Pedrera, özellikle çatısı ve çatısındaki bacalarıyla öne çıkan bir yapı aslında. Yapımında cam, mermer, taş gibi malzemeler kullanılan bacaların formu da oldukça etkileyici. İnsan yüzlerini andıran bacaların yer aldığı bu çatı kısmı bütünüyle Espai Gaudi olarak adlandırılıyor.
Burada ayrıca Antoni Gaudi’nin çeşitli eserleri de sergileniyor. Apartman, aynı zamanda ziyaretçilerine 20. Yüzyıl başındaki Barselonalı burjuva ailesinin yaşamından kesitler sunuyor. O döneme ait tamamen orijinal mobilya ve eşyaları ise 4. katta bulacaksınız. Bunların da hepsi Gaudi tasarımı.
La Pedrera’ya ulaşım için metro ile Diagonal (3 ve 5 numaralı hatlar) durağında inebilirsiniz. Casa Mila’ya giriş ücretli. Yetişkinler için bilet fiyatı 22 Euro. Casa Mila, marttan ekime kadar 09:00-20:00, kasımdan şubata kadar 09:00-18:30 saatleri arasında açık. Apartmandan ayrılmadan önce Bookshopa uğramayı unutmayın. Çok güzel hediyelik eşyalar bulabilirsiniz. Ayrıca giriş katındaki bahsettiğim sergi salonunu da sakın es geçmeyin. La Pedrera Web Sayfası için tıklayınız: La Pedrera Web Sayfası
Casa Batllo
Casa Batllo (Okunuşu: Kasa batyo) , bugün Barcelona şehrinin en çok turist alan yapılarından bir diğeri. Josep Battlo ve ailesi için Gaudi tarafından dizayn edilmiş. Yılın 365 günü açık olma özelliğiyle diğerlerinden ayrılan Casa Battlo’yu sabah 09:00’dan akşam 21:00’a kadar ziyaret edebilirsiniz. Ancak unutmayın; içeri son giriş saati 20:00
Casa Batllo’ya ulaşım için metro ile Passeig De Gracia’da inmeniz gerekiyor. Passeig De Gracia numara 43’te yer alan bina Casa Mila’ya oldukça yakın aslında. Her ikisini aynı gün içinde arka arkaya ziyaret edebilirsiniz. Casa Batllo bilet fiyatı ise: 23,5 Euro. Yanında Audio Guide da ücretsiz veriliyor. Ne yazık ki Türkçe dil seçeneği yok…
Şu an, eminim siz de benimle aynı şeyi düşünüyorsunuz. Vaktiyle yapıları büyük eleştiriler alan Barselonadaki Antoni Gaudi eserleri bugün resmen para basıyor. Ve bütün bunları yapan kişinin kendisi, büyük bir yokluk içinde yaşamış ve aynı şekilde ölmüş. Hayat gerçekten çok tuhaf…
Gelelim Casa Batllo hakkında bilgilere. Evin ön cephesi daha ilk bakışta dikkati çeken kısımlardan biri. Bu ön yüzün büyük kısmı seramiklerle ve renkli camlarla kaplı. Bu keskin köşeleri olmayan camların görüntüsü ve kemik şeklini andıran formu nedeniyle eve “Kemik Ev” veya Kemikler Evi” de (House of Bones) deniliyor. Benim aklıma hemen çocukluğumun çizgi film karakteri İskeletor geldi.
Casa Batllo’nun içi de oldukça ilgi çekici objeleri barındırıyor. Mavi rengin ağır bastığı apartmanın iç kısmındaki boşluk ve balkonlar da yukarıdan aşağıya doğru bakıldığında insana değişik bir his veriyor. Aynı Casa Milla gibi, burada da yapının dikkat çekici bir diğer yeri çatı kısmı. Bu teras da görünümüyle, bir ejderha sırtını andırmaktadır adeta. Bir masal dünyasına kapılarını açan apartman, hem gündüz gün ışığında hem de gecenin hoş aydınlatmasında bambaşka güzel görünüyor doğrusu…
Uzun kuyruklardan kurtulmak için önceden bilet almanızı tavsiye ediyorum. Casa Batllo bileti satın almak ve binayla ilgili detaylı bilgilere ulaşmak için işte web sayfası: Casa Battlo Şimdi, yazının konusunu oluşturan yapılardan en sonuncusuna, Palau Guell’e geçiyorum.
Palau Guell
Palau Güell veya diğer ismiyle Guell Sarayı. Aynı Park Güell’de olduğu gibi Kont Eusebio Guell için yaptırılan bir diğer yapı. (Adam da ne zenginmiş ama!) 1886 yılında yapımına başlanan bu saray, birkaç yıl içinde tamamlanmış. Gaudi’nin erken dönem çalışmalarından…
İhtişamlı demir kapısından giriş yaptığınız yapının en dikkat çekici bölümü geniş ve büyük salonu. Özellikle de bu salonun çevresine doğal bir ışık sağlayan etkileyici kubbesini dikkatlice incelemenizi öneririm. Bu simetrik kubbe insanı gerçekten büyülüyor.
Bunun yanı sıra bu binanın çatı katında da Gaudi imzası taşıdığı daha görür görmez anlaşılan değişik ve çok renkli bacalar göreceksiniz. Bu bacaların La Pedrera’nın meşhur insan yüzü görünümlü bacalarından farkı, daha çok alacalı bulacalı renklerde olması. Bence oldukça sempatik bir görüntüleri var, bilmiyorum siz ne düşünüyorsunuz…
Saray, ünlü İtalyan yönetmen Michelangelo Antonioni’nin The Passanger isimli filminde de görülüyor. Palau Guell’e ulaşım için yeşil hatta yer alan Liceu metro durağında inmeniz gerekiyor. Palau Guell bilet fiyatları diğer Antoni Gaudi eserlerine göre biraz daha ucuz. Yetişkinler için giriş bedeli 12 Euro.
Nisan başından ekim sonuna kadar ziyaret saatleri 10:00-20:00 arası iken, kışın kasım başından mart sonuna kadar ziyaret saatleri 10:00-17:30 olacak şekilde değişiyor. Güell Sarayı pazartesi günleri ise kapalı. Bilet almak için buraya tıklayın: Palau Guell
Barcelona’daki Antoni Gaudi eserleri bunlarla sınırlı değil elbette… Casa Vicens, Casa Calvet, Guell Pavilions, Bellesguard Tower gibi daha başka nice eserler de mevcut. Ancak ben bu yazıda bizzat kendi gezmiş olduklarımı yazdım. En çok hangisini beğendin diye sorabilirsiniz. Aslında hepsini… Tek fark, örneğin Sagrada Familia ve Park Guell’i gezmek için diğerlerinden daha fazla zaman ayırmak gerekiyor. Yani hepsini görmenizi tavsiye ederim.
Yazının girişinde bahsettiğim gibi, Barselona bir-iki gün gezerek bitirilebilecek bir şehir değil. Aklıma gelmişken faydalı olabilecek bir iki link paylaşmak istiyorum burada. Ücretsiz Barselona turu için lütfen bu linke bakınız: Ücretsiz Barcelona Turu Burada da bir başka Gaudi Turu var: Ücretsiz Gaudi Turu
Son olarak, “Ben zaten Paco’nun hastasıyım, onu çok dinledim, keşke bilmediğim başka bir isim önerseydin” deyip de, yazının bu son kısmına kadar okumayı bırakmayanlar için, bu kısımda şimdiye kadar hiç duymadığınız bir isim söylüyorum: “Marina Heredia” Sözlü flamenko dinlemek isteyenlerin beğeneceğini umuyor ve sizi yanık sesli sanatçımızla baş başa bırakıyorum.
Beni dinlediğiniz/okuduğunuz için çok teşekkürler! Kendinize iyi bakın, Gezivita’yı arkadaşlarınıza, eşe-dosta tavsiye etmeyi unutmayın. Okumak isteyenler için birkaç farklı yazım da burada: