Yiruma
Masalsı şehir Prag’dayım, Franz Kafka’nın şehrinde. Vakit, gece yarısına çok yakın. Charles Köprüsünün üzerinde adım başı müzisyenler…
Bulunduğum sürece hepsini durup tek tek dikkatlice dinledim. Hepsi harikulade, hepsi inanılmaz, birbirinden güzel. Kimi keman çalıyor, kimisi gitar, kimisi mızıka, kimisi flüt…
Dünyaca ünlü bir açık hava müzesi olan gotik tarzdaki bu köprü, İmparator IV. Charles tarafından eski ahşap Romanesk stildeki köprü yerine 1357 yılında yaptırıldı.
520 metre uzunluğunda ve 10 metre genişliğindeki bu egzotik köprü, üzerindeki 31 heykeli, müzisyenleri, sokak şarkıcıları, ressamları ve Prag Kalesine hakim olağanüstü manzarasıyla Praglıların ve yabancıların en çok ilgilendikleri bir turizm merkezidir.
(Kaynak: Orhan Şener & Emine Yüksel, Avrupa Müzeleri, Beta Yayınevi, İstanbul, 2016, s. 278)
Derken kulaklarım o ana dek dinlediklerimden çok farklı, ama o en çok sevdiğim sesi işitiyor köprünün kaleye doğru çıkan yol tarafından. Algıda seçicilik mi, artık adına ne derseniz deyin.
Adımlarımı hızlandırıyorum, eğiliyorum ve köprünün Kafka Müzesi tarafındaki alt kısmında, köşede piyano çalan çocuğu görüyorum aniden…
Burası nispeten tenha. Çünkü herkes öteki taraflarda toplanmış. Kaldırıma çöküyorum sessizce elimde bira bardağımla… Son çaldığı şarkı biter bitmez yanına sokuluyorum ve “Yiruma’yı biliyor musun, ondan bir şey çalar mısın rica etsem?” diyorum.
“River Flows in You olur mu?” deyince dünyalar benim oluyor sanki! Şu talihsizliğime bakın ki, telefonumun şarjı bittiği için videoya kaydetme şansım olmuyor.
Derken müzik bitiyor, bütün memnuniyetimle elini sıktıktan sonra bir kız yanaşıyor yanıma bu defa usulca. “Bu müziği isteyen sen miydin?” diyor olanca şaşkınlığıyla. Evet diyorum.
“Yiruma Koreli bir müzisyen, sen nereden biliyorsun, gerçekten çok şaşırdım, nereden geliyorsun?” diye soruyor. İstanbul, Türkiye diyorum, şaşkınlığı bir kat daha artıyor.
Kendisinin de Koreli olduğunu, düğününde River Flows İn You’nun çalındığını anlatıyor gözlerinin içi gülerek. Onu tanımış olmamdan çok hoşnut olduğunu söyleyip bir fotoğraf çekilebilir miyiz birlikte, arkadaşlarıma göstermek için diye soruyor.
Selfie yapıyoruz oracıkta ayaküstü. Ayrılmadan hemen önce, dinlemediysen şayet, “Ludovico Einaudi ismini bir kenara not et” diye tembihlemeyi ihmal etmiyorum. Telefonunu çıkarıp not alıyor hemen. Bu kez bir başkası bana teşekkür ediyor.
Müzisyenin kendi ülkesinden çok çok uzakta, son derece farklı bir coğrafyada, bambaşka kültürlerden insanları bir araya getirmeyi başarıyor Yiruma. İnsan daha ne isteyebilir ki?
Okumak isterseniz, sevdiğim müzisyenlerle ilgili bir yazım da burada: Severek Dinlediğim Müzisyenler
Sevgiler, selamlar.