Mardin Gezilecek Yerler
Herkese merhaba!
2020 yılının ekim ayının sonlarına doğru, bir hafta sonunu da içine alacak şekilde üç günümü, Mardin’e seyahat etmek için ayırdım. Doğruyu söylemek gerekirse, bu çok önceden planlanmış bir Mardin gezisi değildi kesinlikle.
Pegasus bolbol puanımı kontrol etmek için girdiğim Pegasus Hava Yolları web sitesinde, şu ana dek biriktirmiş olduğum puanlardan 4000 puanın, 2020 yılının sonuna dek kullanılması gerektiğini, aksi halde bunların koşulsuz bir biçimde direk silineceğini öğrendiğimde, elimi çok çabuk tutmam gerektiğini anlamış oldum.
Malum, korona virüs hastalığı nedeniyle 2020 yılının mart ayından itibaren gerek dünya çapında gerekse yurt içinde seyahat etmek bir hayli zorlaştı hatta imkansız hale geldi.
Benim Covid 19 salgını başlamadan önceki son seyahatim, 2020 yılının ocak ayının sonlarında yaptığım Kazakistan ve Kırgızistan gezisiydi. (Onunla ilgili şöyle bir yazı da yayınlamıştım blogta: Almatı Bişkek Arası Ulaşım )
Yani bu, uzunca bir süredir hiç seyahat etmediğim anlamına geliyordu. Tabii bu sadece benim için değil, şu an bu yazıyı okuyan hemen herkes için geçerli bir durum.
Kısmi bir normalleşme süreci de zaten bir süredir başlamış olduğu için, gerekli önlemleri almak kaydıyla kısa süreliğine de olsa bir gezi yapma fikri, Pegasus’un sileceğini haber verdiği bu puanlarla bir anda üst üste geldi diyebilirim. Ve işte sonuç: Mardin gezi rehberi.
Mardin uçak bileti böylece hızla alındıktan sonra (4000 puana ilaveten, gidiş-dönüş uçak biletine toplam 93 TL ödedim.) serin diyebileceğim bir İstanbul gününde Sabiha Gökçen hava alanına ulaşıyorum.
İstanbul Mardin arası uçuş yaklaşık bir saat kırk dakika kadar sürüyor. Pek de uzun olmayan bir yolculuktan sonra Mardin hava alanına iniyorum.
Açıkçası Avrupa’da gezmediğim pek fazla bir ülke kalmadığı halde (Gezdiğim tüm ülkeler şu yazımda var: Gezivita), Türkiye’nin bu bölgesine hayatımda ilk kez geldiğimi belirtmeliyim.
Mardin Gezi Rehberi
Mardin demek Mezopotamya demek, “Bereketli Hilal” demek. Mardin demek farklı dillerin, dinlerin ve kültürlerin bir arada bulunması, iç içe yaşaması demek. Mardin demek yöresel lezzetler, farklı tatlar, kahveler, misafirperver insanlar demek…
Neden bunları belirtme ihtiyacı hissettiğimi yazıyı okurken kendiliğinden anlayacaksınız zaten.
Size tüm detaylarıyla her şeyi tek tek anlatacağım. Şimdi hazır olun çünkü gerçekten bir hayli uzun ama okuduğunuza kesinlikle değecek Mardin gezi notları geliyor.
Covid 19 salgını nedeniyle Pegasus kabin içi bagajları tümüyle kaldırdığı için, mecburen vermek zorunda kaldığım el bagajımın gelmesini beklemek durumundayım.
Sırt çantası ile seyahate ve vakitten bu şekilde küçük hamlelerle bile olsa tasarruf etmeye son derece alışmış biri için oldukça can sıkıcı bir durum olsa da, sağlığımız her şeyden daha önemli elbette. Pandemi bize bunu fazlasıyla gösterdi.
Hayatta sağlıktan daha önemli olan hiçbir şey yok ve bir dakika sonrasında ne olacağını asla kestiremediğimiz bu dünyada aslında her şey boş.
(Evet gerçekten de boş. Keşke bunu hep hatırlayabilsek, aklımızdan bir an olsun çıkarmasak diyorum hep. Diyorum ama maalesef olmuyor, kimseye anlatamıyorum. Bu konuda şu yazıma bakabilirsiniz: Bir Deneme)
Mardin’de geçirdiğim süre ve insanlarla yaşadıklarım, bende bu türden düşüncelerin daha da yerleşmesine yol açtı. Bunu üzerine basarak söylemeliyim.
Küçük valizimi alıyorum ve Mardin hava alanı çıkış kapısından çıkıyorum.
Benim gibi arabasız gezen, sürekli toplu taşıma ile seyahat eden sırt çantalı bir gezginseniz, Mardin hava alanından Mardin merkeze ulaşım için en iyi seçenek, hava alanından çıktıktan hemen sonra karşınıza gelecek olan HAVAŞ minibüsü.
HAVAŞ ile Mardin hava alanı-Mardin merkez arası ulaşım 10 TL. Aracın içinde nakit olarak ödüyorsunuz.
Elbette bunun dışında başka seçenekler de var. Mesela bir diğer ucuz seçenek hava alanının hemen karşısındaki yoldan geçen minibüsler. Kızıltepe Mardin arasında sefer yapan minibüsleri kullanarak da merkeze gidebilirsiniz.
Bunlar şehir minibüsü olduğu için elbette Havaş’a göre biraz daha ucuz. Sosyetikler veya grup halinde gelip ücreti paylaşma şansı da olan arkadaş grupları içinse, taksiciler zaten sizi kapmak için tetikte bekliyor olacak.
Hiçbir şey yapmanıza gerek yok, daha kapıdan çıkmadan önce onlar sizi bulur.
Mardin Gezilecek Yerler
Havaş minibüsleri uçak saatlerine göre ayarlandığı için indiğiniz zaman mutlaka bir tanesine denk geleceksiniz demektir. Bu konuda herhangi bir şüpheniz olmasın.
Aynı şey Mardin’den hava alanına geri dönüş için de geçerli. Uçak saatinden önce mutlaka bir Havaş minibüsü var. Ancak dönüşte Havaşı kullanmanızı pek önermiyorum, onun da nedenini yazının ikinci kısmının son bölümünde öğreneceksiniz.
Ama söylediğim gibi, Mardin’e vardığınızda hava alanından merkeze gitmek için öncelikli tercihiniz mutlaka Havaş minibüsleri olsun. Gayet konforlu ve hesaplı bir yolculuk sizi bekliyor.
Mardin Hava alanı Mardin şehir merkezi arası yaklaşık 30 km. Havaş ile bir saate yakın bir sürede eski Mardin’e ulaşabilirsiniz. Kalacağınız yer yeni Mardin’deyse zaten daha önce ineceksiniz demektir.
Evet tahmin ettiğiniz gibi Mardin; yeni Mardin ve eski Mardin olarak ikiye ayrılıyor.
Ben eski Mardin’de konakladım, sürekli orada gezdim ve yeni Mardin’de çok çok kısa bir süreliğine bulundum. Zira Mardin gezilecek yerler listesi denince akla gelen yerlerin çoğu eski Mardin’de yer alıyor.
Peki yeni ile eski Mardin arasındaki fark ne? Yeni Mardin bildiğiniz büyük şehirler gibi… Gibi de değil basbayağı büyük bir şehir: AVM’ler, alışveriş dükkanları, parklar, yeni konutlar ve bol miktarda taşıt, gürültü ve trafikle dolu…
Eski Mardin ise Mezopotamya ovasına bakan tarihi taş evleri, bu taş evleri birbirine bağlayan daracık sokakları, bu sokakları gezerken karşılaşacağınız sevimli eşekleri ve atları, sokakları birbirine bağlayan abbaraları ile tek kelime ile büyüleyici!
Yani burası bizim görmemiz, gezmemiz, içinde bıkmadan ve usanmadan zaman geçirmemiz gereken Mardin.
Eski Mardin’de, zamanda geriye doğru otantik bir yolculuk yapmaya hazırlanın. Abbara’nın ne olduğuna da birazdan değineceğim, azıcık dişinizi sıkın.
Mardin Gezi Notları
Mardin gezisi küçük bir tatsızlıkla başlıyor gelenler için. Zira yeni Mardin’den eski Mardin’e doğru olan yokuşu hızla çıktığımız halde, eski Mardin girişinde yol adeta duruyor.
Evet bildiniz: trafik! İstanbul’da kendisinden ve metrobüsten kaçtım ama burada da beni buldu. “Ne alaka?” dediğinizi duyar gibiyim.
Hemen anlatalım. Burası eski Mardin’e giden tek yönlü yol ve günün hemen her saati ne yazık ki böyle sıkışık. Özellikle de sabah ve akşam, işe gidiş ve işten çıkış saatlerinde. Hele de hafta sonları… Aman diyorum!
Eski Mardin’in hemen girişinden başlayan ve araçla ite kakan gidilebilen -yürümesi çok keyifli o ayrı-, bir benzetme yapmak gerekirse İstanbul’daki İstiklal Caddesini, Varşova’daki Nowy Swiat’ı, Belgrad’taki Knez Mihailova’yı andıran bu upuzun caddenin ismi “Birinci Cadde” sevgili dostlar.
Burayı unutmayın çünkü Mardin gezi notları denince aklımıza gelen çoğu yer, sağlı sollu olarak bu caddenin etrafında kümelenmiş durumda. Burası en önemli caddemiz, ismi de sanırım ondan “Birinci Cadde.”
Açıkçası ben hava alanından gelirken birinci cadde girişinde inip yürüseydim, minibüsten çok daha hızlı bir şekilde otelime ulaşırdım.
Tabii ilk olduğu için bunu bilemiyorsunuz haliyle, size anlatıyorum, uyarıyorum, sizin aklınızda olsun. (Görüyorsunuz, ne yapıyorsam, ne anlatıyorsam, ne yazıyorsam hepsi sizin için.)
Eğer eski Mardin’de kalacağınız yer, benim gibi girişin tam ters istikametinde yani Sabancı Müzesi tarafında değilse ve yükünüz/valiziniz de hafifse, araçtan inip yürüyün çok daha iyi. Hatta o taraftaysa bile inebilirsiniz aslında. Ama valiziniz ağır gibiyse/büyükse inmeyin, bekleyin, sonra bir de benim kulaklarım çınlamasın!
Şöyle diyeyim: kalacağınız yer; Mardin Ulu Camii, Mardin Müzesi, Mardin Kırklar Kilisesi, Meryem Ana Kilisesi, Mardin Cumhuriyet Meydanı gibi birinci caddenin başlangıç tarafına daha yakınsa (Üstteki haritadan kontrol edin hemen, haydi beklemeyin, çabuk!), bu noktada yani trafik sıkışıklığında birinci caddenin hemen girişinde inmek çok daha mantıklı.
Değilse, dediğim gibi karar vermek size kalmış. Bekleyebilirsiniz veya yine de inip biraz daha fazla yürüyebilirsiniz.
Biz böyle ağır ağır bir süre ilerledikten sonra neyse ki Havaş minibüsünü kullanan sevimli tonton abi beni eski Mardin’de kalacağım otelin tam önünde indiriyor.
Evet, Mardin hava alanı eski Mardin arası ulaşım bir saati buldu. Dediğim gibi, bunun özellikle de ikinci yarısı dur-kalk ile geçti.
Mardin Gezi Notları
Mardin’de nerede kalınır? Ben Mardin konaklama için eski Mardin’deki bu birinci caddede, Mardin Sabancı Müzesi ve Hatuniyye Medresesine çok kısa bir yürüme mesafesinde kalan (bunlara sadece birkaç yüz metre mesafede), aynı Mardin evleri gibi güney cephesi komple Mezopotamya ovasına bakan Merdin Boutique Hotelde kaldım.
Çalışanlar gerçekten çok ilgiliydi. Konum olarak da zaten birinci cadde üzerinde, Mardin’de gezilecek yerler yakın olduğu için çok rahat ettim.
Sırt çantalı bir gezgin ve normalde hep hostellerde kalmaya alışkın biri olduğum için pek konfor aramıyorum zaten. Bu otel eski taş evlerin tıpatıp aynısı. Kapadokya otellerini andırıyor. Öyle tarif edeyim size basitçe.
Eski Mardin’de zaten birkaç yüz metrede bir otel var. Açıkçası ben böylesini hiç beklemiyordum.
Bu arada meğer Mardin, benim içinde bulunduğum süre içerisinde pandemi sebebiyle son yıllardaki “en az yoğun” sezonunu yaşıyormuş. Yani aslında boşmuş.
Konuştuğum insanların hemen hepsi, normalde buradaki otellerde yer bulmanın epeyce zor olduğunu, bu yoğun sezonlarda Mardin otel fiyatlarının da bir hayli yüksek olduğunu söyledi. (Bunu mutlaka dikkate alın, planlamanızı ona göre önceden yapın!)
Ben Merdin Boutique Hotelde oda+kahvaltı için tek kişilik odaya günlük 115 TL ödedim. Yani bu anlamda sanırım biraz şanslıydım.
Zira hem konaklama için yer bulmak benim için son derece kolay oldu (Oteli gitmeden sadece bir iki gün kadar önce hotels.com’dan ayarladım.) hem de Mardin’e gezmek için inanılmaz güzel, çok güzel bir mevsimde geldim. Hava gezmek için bir harikaydı.
Mardin gezisi düşünenler için Mardin hava durumu hakkında bir şeyler söyleyeyim yeri gelmişken.
Mardin gezisi için iklim koşullarının en uygun olduğu dönemler; nisan, mayıs, haziran, eylül ve ekim ayları diyebilirim.
Ben ekim ayında gündüz şort ve t-shirt ile dolaştım. Hava gündüz bir hayli sıcaktı. Akşamları ise çok serinledi diyemem doğrusu. Her ihtimale karşı bir sweatshirt fazlasıyla yeterli olacaktır.
Bu ayların dışında da elbette gelebilirsiniz. Ancak yaz aylarında Mardin inanılmaz sıcak. Sıcağın altında yürüyerek bu kadar yeri gezmek tam bir eziyete dönüşebilir, benden söylemesi.
Kışın ise kar yağdığını ancak çok uzun süre tutmadığını söyleyenler oldu. Yalnız kışın hava biraz soğuk oluyormuş. Bilmem, belki kışın da güzel olabilir. Ama belirttiğim gibi, Mardin seyahatini siz mümkün mertebe bu söylediğim aylara denk getirmeye çalışın.
Mardin Genel Bilgiler
Mardin gezi rehberi için start vermeden hemen önce, Mardin ve Mezopotamya, bu bölge ve çevresi hakkında bazı temel ve önemli bilgileri paylaşmak istiyorum müsaadenizle.
Mardin Mezopotamya’nın önemli bir yerleşim yeri. Mezopotamya iki nehir arasındaki ülke anlamına geliyor. Bu iki nehir meşhur Fırat ve Dicle oluyor.
Bu bölge son derece bereketli topraklara sahip olduğu için tarihte birçok uygarlığın da yaşam alanı olmuş. Zaten bu yüzden Bereketli Hilal denilen alanın bir parçası oluyor. Ancak burada unutulmaması gereken bir şey daha var.
Yetiştirilen ürünlerin çeşitliliğinin ve toprağın verimliliğinin yanı sıra bölge aynı zamanda oldukça kurak bir coğrafya. Yeterli sulama yapılamadığı için de su kısıtlı.
Bu nedenle şehirde ve civarda bol miktarda kuyular ve sarnıçlar bulunuyor. Şehirde kimi zaman yaşanan su kesintileri de tamamen bundan kaynaklı.
Bunu neden anlatıyorum? Çünkü Mardin’de konaklama için hotels.com’da otel ararken bununla ilgili bir tartışmaya şahit olmuştum. Bir ziyaretçi kaldığı oteldeki su kesintisinden fazlasıyla şikayetçiydi. Oysa bu, o otele has bir şey değil, yörede çok yaygın bir durum yani…
Mardin; Diyarbakır, Urfa, Suriye ve Irak arasında bir geçiş ve konaklama noktası olduğundan şehirde ve civarda çok sayıda kervansaray da bulunuyor. Hatta bunlardan biri birinci cadde üzerindeki Surur Hanı.
İçeriye girip gezebildiğiniz bu hanın avlusunda bir de restoran bulunuyor. Mardin yöresel lezzetler için deneyebilirsiniz. (Ama benim size asıl önereceğim yer yazının ikinci bölümünde olacak.)
Bu topraklar Hristiyanlık ve İslamiyet açısından son derece önemli bir merkez ve bölgede dinsel alandan eğitime dek oldukça fazla sayıda mimari yapı bulunuyor. Elbette yörede “Dara Antik Kenti” örneğinde olduğu gibi antik kentler de var.
Hatta az önce sözünü ettiğim sarnıçlardan biri de Dara Antik Kenti içerisinde. Bu anlamda Mardin gezilecek yerler listesi; manastırlar, medreseler, camiler ve kiliseler ile dopdolu diyebilirim.
Burası aynı zamanda yüzlerce yıl güneşe tapılan topraklar… Söz gelimi az ileride bahsedeceğim ve Mardin’de gezilecek yerler arasında yer alan Deyrülzafaran Manastırı bir güneş tapınağının üzerine kurulmuştur.
Mardin Genel Bilgiler
Mardin; Asurlulardan Perslere, Romalılardan Sasanilere, Araplardan Artuklulara, oradan Osmanlıya ve tabii cumhuriyete dek çok farklı dönemi birden yaşamış bir yer.
Artuklu dönemi, kentin bu devletin başkenti olarak ciddi bir biçimde önem kazandığı bir dönem olarak öne çıkıyor. Zaten Mardin’deki üniversitenin ismi de Mardin Artuklu Üniversitesi.
Eski Mardin bölgesi de aynı zamanda Artuklu olarak geçiyor. Yapıların bir kısmı da tabiatıyla Artuklu döneminden kalma…
İşte bu çeşitlilik ve heterojen yapı halen şehirde hissediliyor. Mardin’de farklı etnik kökene ve dinlere mensup insanlar bir arada yaşıyorlar: Süryaniler, Keldaniler, Araplar, Kürtler, Ezidiler, Türkler…
Süryanilik Hristiyanlığın bir mezhebi. Süryaniler, Milattan sonraki birinci yüzyılda Hristiyanlığı kabul etmiş bir topluluk. Roma İmparatorluğunun MS 3. Yüzyılda resmen bu dini benimsediğini düşünürsek, bir hayli erken bir dönem olduğunu söyleyebiliriz rahatlıkla.
Zaten İsa Peygamberin doğum yeri de buraya yakın bir yer: Filistin.
Mardin’de hemen herkes şu üç dili birden konuşabiliyor: Ağırlıklı olarak Arapça başta olmak üzere, Kürtçe ve Türkçe.
Şehri gezerken verdiğim bir çay molasında aniden sohbete başladığım, yan tarafımda oturan yaşlı amcanın da dediği gibi: “Biz Mardin’de bu üç dili birden konuşuruz ama konuşurken kelimeler tabii artık hep birbirine karışıyor.”
Mardin’deki bu çeşitlilik ve heterojen sosyo-kültürel yapı, bir yönüyle eski İstanbul’u anımsatıyor insana. Eski İstanbul da, hele Bizans ve Osmanlı döneminin İstanbul’u, çok çeşitli ırklardan oluşuyordu: Doğulular, Rumlar, Latinler, Venedikliler, Cenevizler, Türkler…
Mardin’de insanlarla sohbeti başlatmak öylesine kolay ki…
Her şey bir merhaba’ya, bir selamın aleyküm’e veya bir kolay gelsin’e bakıyor. Ya da sıcak, içten bir gülümsemeye… Evet evet, yüz yüze gelip gülümsemek bile yeterli. Sonrası kendiliğinden geliyor zaten.
Yerel insanlarla kaynaşmak için en uygun yerlerden biri de çay bahçeleri. Arada soluklanmak ve biraz dinlenmek için Eski Mardin’de tarihi PTT binasının tam karşısındaki çay bahçesine sık sık uğradım mesela…
Orada oturanlarla birbirinizi ilk kez görmüş olmanızın pek bir önemi yok, sohbeti başlatmak kolay.
İsterseniz etrafınızdakilerle aynı benim gibi ısmarladığınız çayın kıvamına uygun bir şekilde sohbeti zaman zaman koyulaştırırsınız, isterseniz arada sırada yanınızda getirdiğiniz kitaba göz atabilirsiniz. Kimse kimseyi bir şey yapmaya zorlamıyor.
Mardin’de en çok, sürekli hatta neredeyse her an duyacağınız kelime öbeği ise şu: “Başım gözüm üstüne.”
Bu tam olmasa da aslında “rica ederim’e” karşılık gelen bir kelime grubu. Memnuniyet ifade ettiğinizde, birine teşekkür ve iltifat ettiğinizde, hayırlı işler, sağol dediğinizde hep bu karşılığı alacaksınız insanlardan: “Başım gözüm üstüne” İnanın benim çok hoşuma gitti bu. Öylesine içten söyleniyor ki…
Bir de “Baş tacısın” var tabii… Mardin gezisinin son günlerinde ben de kullanmaya başladım bu iki kelime öbeğini…
Ben de bu uzun yazıyı şu ana dek sıkılmadan okuyanlara sesleneyim buradan bu vesileyle: “Hepiniz baş tacısınız!” (Yazılarımın neden uzun olduğunu ise burada açıkladım: Yazılarım Neden Çok Uzun?)
Mardin Gezi Notları
Otele yerleştikten hemen sonra, hiç vakit kaybetmeden eski Mardin sokaklarını turlamaya çıkıyorum. Mardin gezi süresince dolaştım da dolaştım, yürüdüm de yürüdüm. Deyim yerindeyse ayaklarıma kara sular indi. Ama buna kesinlikle değdi!
Öğleden sonra varabildiğim için ilk gün, hiç vakit kaybetmeden birkaç yer de olsa görebilmek, kapanmadan birkaç farklı yapıyı ziyaret etmek istiyorum.
İlk durağım birinci caddenin girişinin tam ters istikametinde, yani diğer tarafında kalan, otelimin hemen yakınındaki Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi.
Burası aslında 2. Abdülhamit zamanında yani 19. Yüzyılın sonlarına doğru askeri bir kışla olarak inşa edilmiş.
Cumhuriyet döneminde bir süre vergi idaresi olarak kullanılan bina, 2009 yılında restore edilerek Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi olarak açılmış. Aynı zamanda binanın bir bölümü de Dilek Sabancı Sanat Galerisi olarak geçiyor. Giriş ücreti tam 7, öğrenci 4 TL. Bina iki katlı bir yapı.
Hemen girişinde otomobil olan zemin katta, Mardin’in 19 ve 20. Yüzyılına ait objeler sergileniyor. Yani burada görecekleriniz gündelik sosyal yaşama ait ev aletleri, kentin geçmişine ışık tutan eşyalar vs. olacak.
Bir alt kattaki Dilek Sabancı Sanat Galerisi ise çağdaş sanata ayrılmış. Burada da fotoğraf sergileri bulunuyor. Bu her iki bölümü ortalama bir saat içerisinde gezmeniz pekala mümkün.
Müzede görev yapan Cansu Hanım, Pınar Hanım ve Rozelin Hanım ile çok keyifli bir sohbet de gerçekleştirdik.
Burada pandemi öncesinde ücretsiz karagöz oyunu gösterileri de yapılıyormuş. Zaten Cansu Hanım eğitmen. Pınar Hanım bu müzede çalışan sanat tarihçisi. Rozelin Hanım ise müzenin mağazasında görev yapıyor.
Mardin’in yerel insanı, esasen buralı olmamasına rağmen Mardin’de yaşayan insanlar, hepsi gerçekten bir başka. Müzede görev yapan, çok keyifli vakit geçirdiğim ve ismini tek tek saydığım bu arkadaşlara, misafirperverlikleri için buradan bir kez daha çok teşekkür ediyorum!
Türkiye’nin özellikle güney ve Ege kıyılarındaki turistik yörelerinde karşılaştığımız yapmacık insan davranışlarının burada esamisi okunmuyor. İnsanlar söylediklerinde, yaptıklarında gerçekten öylesine içten ki…
Paket servis için beklediğim lokantada lahmacun ısmarlayanı mı anlatayım, önünden geçerken selam verdiğim esnafın içeri buyur edip çay içmeden beni bırakmamasını mı söyleyeyim yoksa yemek yediğim lokantanın hemen yan tarafındaki ücretli tuvaleti kullanabilmem için avucuma bozuk para sıkıştıran kasadaki esnaftan mı bahsedeyim, hangisini anlatayım, gerçekten bilemiyorum…
Dükkanlarına girip bir şey almadan çıktığınızda bile insanların suratı diğer pek çok turistik yerdeki çoğu esnafta olduğu gibi bozulmuyor, değişmiyor.
Mardin’de insanlığımı yeniden hatırladığımı söyleyebilirim. İstanbul’dan sonra bu tarz davranışlar çölde bir vaha gibi geldi adeta…
Müzeyi gezdikten sonra Mardin valilik binasının önünden geçiyorum. Zaten burası karşılıklı konumlanmış iki yapı. Geç Osmanlı döneminde yapılmış olan valilik binası da dışarıdan oldukça ihtişamlı görünüyor doğrusu.
Şimdi istikamet birinci cadde üzerinde yer alan Mardin Zinciriye Medresesi. Aslında Sakıp Sabancı Müzesi ve Mardin valilik binasının az ilerisinde yer alan Hatuniyye Medresesi de Mardin görülecek yerler içerisinde ama ben onu daha sonraya bıraktım.
Çünkü orası bir hayli küçük bir yapı ve ziyaret için on-on beş dakika fazlasıyla yeterli.
Mardin Gezilecek Yerler
Biraz yürüdükten sonra ulaştığım Zinciriye Medresesi, 1385 yılında son Artuklu hükümdarı Melik Necmeddin İsa Bin Muzaffer Davud Bin El Melik Salih tarafından yaptırılmış. “İsmi de amma uzunmuş yahu! dediğinizi duyar gibiyim. Portekiz veya Brezilyalı olma ihtimali var mıdır acaba? Ne dersiniz?
Biliyorsunuz, onların da isimleri böyle çok uzun oluyor. Eski futbolculardan -uzunca bir süre Fiorentina ve Milan’da oynayan- Rui Costa’nın gerçek isminin sadece bu olduğunu sanıyorsanız, fena halde yanılıyorsunuz demektir! Bunlar genelde sadece ilk ve son isimleri oluyor.
Aslında arada bir sürü isim daha oluyor çoğu kez ama tabii çok uzun olduğu için hepsi tek tek yazılmıyor. Yoksa Portekiz veya Brezilya milli takımının ilk on birini yazmak için harita metot defteri gerekebilir.
Ronaldo’nun (Brezilyalı, orijinal olan Ronaldo, benim gibi 1990’ların çocuklarının kahramanı olan) gerçek adını da bir zahmet siz araştırın artık, ben Mardin gezi notları için kaldığım yerden aynen devam ediyorum.
Zinciriye Medresesi “Sultan İsa Medresesi” olarak da anılıyor ve buraya ulaşmak için birinci caddeden tepedeki Mardin Kalesi tarafına doğru yürümek gerekiyor. Başınızı biraz yukarı doğru kaldırdığınız zaman, Mardin Kalesini tüm ihtişamıyla en tepede göreceksiniz.
Medreseyi google haritalardan da bulabilirsiniz ama çarşıda kime sorsanız gösterir zaten. Ne yazık ki içine girme şansım olmadı çünkü medrese kapalıydı. Mardin gezisi sırasında birkaç yere daha kapalı olduğu için giremedim ne yazık ki… Sebebi ise malum: Covid 19.
İçine giremeyince cephedeki anıtsal girişi inceleyip burayı fotoğraflamakla yetiniyorum. İnsanlar da Zinciriye Medresesi önünde, arkalarına boylu boyunca uzanmış olan Mezopotamya’yı alarak manzara fotoğrafı çekiliyorlar.
Buraya Zinciriye denmesinin sebebi ise vaktiyle kubbeleri arasına zincir çekilmesiymiş.
Umarım sizin ziyaretiniz sırasında içerisi açık olur ve burayı güzelce gezip görebilirsiniz. Zira kapalı demir kapının arasından görülebilen avlusundan, içinin de hoş bir yer olduğu anlaşılıyor…
Mardin Gezilecek Yerler
Sokaklara dalıyorum içlerinde biraz kaybolmak için. Hepsi birbirine benzeyen, labirenti andıran taş sokaklar. Birbirine bitişik nizamda ve karşılıklı sıralanmış taş evler. Sokakları birbirine bağlayan alçak geçitlere ise “Abbara” deniyor.
Bu Eski Mardin taş evleri sayıca hayli çok olunca, bunların bulunduğu sokakları birbirine bağlayan bu geçitlerden de bir sürü var şehrin tarihi kısmında.
Bana işlevsel olarak aynı olmasa da, görünümleri ile bir parça Bologna’daki Porticoları hatırlattı bunlar. (Bakınız: Bologna’da Bir Gezinti) Bu sokaklarda yürürken geçmişe doğru gider gibiyim. Eminim sizde gideceksiniz…
O sırada yanımdan at üstünde yaşlı bir amca geçiyor. Gözümü kapatıyorum. Şimdi yüzyıllar öncesinin Mardin’ine doğru bir anlığına hayale dalıyorum.
Gözümü tekrar açtığımda ata binen yaşlı amca hayli uzaklaşmış, taşa vuran nal sesleri ise belli belirsiz hala duyuluyor. Burada karşılaştığım bu manzara, bir parça, 1919 yılında İstanbul’u gezmeye gelen Ukraynalı ressam Alexis Gritchenko’nun tasvir ettiği gibi aslında:
Dar sokak sonu gelmez bir şekilde uzanıyor. Yeniden kentin içine dalıyor. Kenarlarında ezik çilek veya su yeşili rengi küçük evler, boyalı kapılarının üzerinde tokmaklar, kafesli pencereler, cumbalı balkonlar. Bunlardan birinde sarılar giymiş küçük bir kız ve bir erkek çocuk kanarya misali aşağı sarkmışlar.
Evler bir mezarlığa bitişik. Etkileyici bir sessizlik var. Beyaz bir atın nal seslerinden başka bir şey duyulmuyor; atın üzerindeki genç Türk yaya kalabalığının arasına dalıyor. Sanki bir Rus ikonasından alınmış bir ayrıntı gibi…
Kaynak: Alexis Gritchenko, İstanbul’da İki Yıl 1919-1921 Bir Ressamın Günlüğü, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2020, s. 37
Gritchenko’nun anlatımıyla benim gördüklerim arasında sadece ufak tefek farklılıklar var, hepsi o kadar…
Tekrar ara sokaktan ana caddeye yani birinci caddeye doğru, otelime dönüyorum. Bu sırada Eski Mardin’e yavaş yavaş akşam çöküyor. Karacaoğlan’ın ilk kez ortaokul sıralarında okuduğum bir şiiri aklıma geliyor:
Çukurova bayramlığın giyerken
Çıplaklığın üzerinden soyarken
Şubat ayı kış yelini kovarken
Cennet dense sana yakışır dağlar.
Ağacınız yapraklarla donanır
Taşlarınız bir birliğe inanır
Hep çiçekler bağrınızda gönenir
Pınarınız çağlar akışır dağlar.
Rüzgar eser dallarınız atışır
Kuşlarınız birbirile ötüşür
Ören yerler bu bayramdan pek üşür
Sünbül niçin yaslı bakışır dağlar.
Karac’oğlan size bakar sevinir
Sevinirken kalbi yanar gövünür
Kımıldanır her dertlerim devinir
Yas ile sevincim yıkışır dağlar.
Neden bu şiiri anımsadım durup dururken?
Çünkü akşam güneşinin kızıllığı Mezopotamya ovasına doğru inerken, otelimin terasında günün yorgunluğunu atarken bu manzarayı seyrediyorum. Gözlerim ufukta… Ancak Mardin’in büyüsü bu düzlükte ve ufukta gördüklerinizle sınırlı değil yalnızca.
Eski Mardin’de yolda yürürken yere bakınca bile ince güzelliklerle karşılaşıyorsunuz. Evet evet yere, kaldırımlara, yanlış okumadınız… Şairlerden alıntılar çıkıyor burada karşınıza.
Yine bir an gözlerimi kapatıyorum ve Varşova’da, Wroclaw’da, Vilnius’ta, Berlin’de gördüklerim geliyor gözümün önüne…
Örneğin Vilnius’ta, şehrin tarihi kısmında yer alan kaldırımlardaki ve yerdeki kimi işaretler, İkinci Dünya Savaşı sırasındaki getto duvarlarının yer aldığı kısımları gösteriyordu. Berlin’de insanları bölen, ayrıştıran Berlin Duvarının kalıntılarını hala görebilirsiniz.
Wroclaw’da da (Polonya) Nazilerle mücadele ederken hayatını kaybedenlerin anısına dikilmiş olan bir levha dikkatimi çekmişti.
Mardin ise kardeşliğin, birleştiriciliğin, iç içe yaşamanın güzelliğini hatırlatıyor birbirinden çok farklı şairlerin kaldırım taşları üzerindeki bu dizeleriyle… Kaldırım taşlarınının birinde yazdığı gibi: Mardin, bir masalın ilk cümlesi adeta…
Mardin Görülecek Yerler
İkinci gün kahvaltı için erkenden kalkıyorum. Önce Mardin gezisi ilk günün notlarını bir güzel temize çekiyorum. Kahvaltı sonrasında ilk işim ise otogara gitmek oluyor. Otogara gitmek için M12 numaralı minibüsü kullanıyorum.
Eski Mardin’de minibüs ücreti 3,5 TL. Nakit ödeyebiliyorsunuz. (Bunu özellikle belirtiyorum çünkü örneğin 2020 yılının ağustos ayında gittiğim Bodrum’daki şehir içi minibüsler, pandemi önlemleri nedeniyle sadece Bodrum şehir kartı veya kredi kartı ile ödeme kabul ediyor, kesinlikle nakit para almıyorlardı.)
Çarşıdan otogara minibüsle gitmek yaklaşık 15-20 dakika sürüyor. Günlerden Pazar. Bugünkü hedefim Dara Antik Kenti ve Deyrülzafaran Manastırı. Ve Mardin’deki ikinci günümde ikinci sürpriz ile karşılaşıyorum: Pazar günleri Dara Antik kentine araç yok!
Orada gördüğüm bir otobüs şoförüne yanaşıp kendisine soruyorum. Bana Dara Antik Kentine giden bir araç sahibinin numarasını verdi, ben de telefonuma kaydettim.
Giderseniz ve benzer biçimde size de lazım olursa diye numarayı buraya bırakıyorum: 0 537 416 79 86 İsmini sormak aklıma gelmedi o anda, ben de “Dara Arabası” diye telefonuma kaydettim. 🙂
Bu, Eski Mardin’den ve Mardin Otogarından Dara’ya giden toplu taşıma aracının numarası. Yalnız tam olarak antik kentin neresinde bırakıyor, uzağından mı yoksa bayağı yakınından mı geçiyor, orasını bilemiyorum.
Çok fazla da soramadım çünkü benim bu araçla gidemeyeceğim zaten kesindi. Kesindi zira pazartesi günleri Dara Antik Kenti kapalı. (Not alın!) Salı da benim dönüş günüm olduğu için ne yapacağıma acilen bir karar vermek durumundaydım.
Burada kendi özensizliğimin bir parça kurbanı oldum. Normalde seyahatlerimi belli bir zaman öncesinden planladığımı daha önceki bir yazımda anlatmıştım size. (Bakınız: Nasıl Geziyorum? (1.Bölüm)
Ancak Mardin gezi rehberi yazısının başında da söylediğim gibi, bu gezi aniden ortaya çıkınca böyle de bir talihsizlik oldu işte. Yani aslında benim de pek bir kabahatim yok ya neyse. Kaderime razı olup kafamdan alternatif planlar yapmaya başlıyorum hemen oracıkta…
Mardin Gezilecek Yerler
Bu noktada hazır yeri gelmişken önemli bir konuya daha değineyim.
Her ne kadar eski Mardin gezilecek yerler için taşıt kullanmanıza hiç gerek olmasa da, eski Mardin’in dışında kalan ve internetteki “Mardin gezi notları” başlıklı yazılar içinde sıkça yer alan Deyrülzafaran Manastırı, Dara Antik Kenti gibi yerler için araç şart.
Mardin gezisi boyunca karşılaşıp konuştuğum birçok gezgin de buraya ya özel araçlarıyla gelmişler ya da burada araç kiralamışlardı. Dolayısıyla sizlere tavsiyem, mutlaka araç kiralayıp bu saydığım yerlere bu şekilde ulaşmanız yönünde olacak.
Hatta araç kiralarsanız, sadece Mardin görülecek yerler değil, Mardin’in çevresini de rahatça gezebilirsiniz. (Nusaybin, Kızıltepe, Batman, Diyarbakır, Urfa, Antep vs.)
Yazının girişinde belirttiğim gibi, birkaç kişiyseniz zaten çok hesaplıya gelecektir. Ve Mardin gezilecek yerler için en uygun ulaşım seçeneği bu anlamda araç kiralamak.
Ben, o anda tek başıma olduğum için “Acaba şimdi ne yapsam?” diye Mardin otogarının ortasında sessizce düşünürken, Serkan sanki ne düşündüğümü anlamış gibi “Taksi, taksi” diye bana doğru seslendi…
Kısa bir pazarlık sonrasında arabasıyla Dara Antik Kenti ve Deyrülzafaran Manastırına gidecek ve dönüşte de beni Kasımiye Medresesine bırakacak şekilde anlaştık.
Gittiğim yerlerde rahatça gezebilmem için belli bir süre beklemeyi de kabul etti sağolsun. Hatta hiç üşenmedi, arabada beni beklerken müzik dinlemek yerine beni ayrıca Mardin Dara Antik Kentinde kendisi gezdirdi, fotoğraflarımı çekti.
Mardinli olan Serkan’ın numarasını da buraya bırakıyorum. (0537 593 69 02 Mardin Taksi – Serkan) Giderseniz ve benim gibi araç da kiralamadıysanız, ona ulaşırsanız size güzel bir Mardin gezi planı yapacaktır. Dediğim gibi detayları onunla konuşup kararlaştırırsınız artık.
(2024 yılı editi: Serkan, bundan kısa bir süre önce bana Instagram’dan ulaştı ve çok teşekkür etti. Zira buradaki yazımı okuyan çoğu insan, Mardin’i gezmek için kendisini aramış. Bana attığı içten mesajı görünce ben de gerçekten çok mutlu oldum.
Ama bir yandan da biraz üzüldüğümü itiraf etmeliyim. Gönül isterdi ki, gelip bu yazımı okuyup faydalanan, Serkan’a ulaşan bunca insandan, hiç olmazsa bir iki tanesi de olsa şu yazının altındaki yorum kısmına da, aynı Serkan’ın bana ulaştığı gibi bir teşekkür mesajı bıraksaydı. Basit bir teşekkür sadece… Bu da beni çok mutlu ederdi.)
Bu tura ben 170 TL ödedim. 3-4 kişi için kişi başına düşen miktar çok daha uygun olur. Üstelik Dara Antik Kenti Eski Mardin’den bir hayli uzak. (30 km) Yani toplu taşıma ile gidilse bile hiç şüphesiz özel araç/taksi çok daha rahat ve konforlu bir yolculuk sunuyor.
Evet, ilk durağımız böylece Deyrulzafaran Manastırı oldu. Burası Eski Mardin’e 5 km mesafede yer alan, gerçekten çok önemli bir manastır.
Ekim 2020 tarihi itibari ile giriş fiyatları öğrenci için 5 TL, tam 10 TL. 09:00-17:00 saatleri arasında (kışın 16:30’a kadar) ziyaret edilebilir.
Manastır halen aktif olarak kullanımda olduğu için, gezmek amacıyla geldiğiniz zaman belli saat aralıkları ile tur yapılıyor ve gittiğiniz zaman hemen içeri girip kendi kendinize öyle “şakkadanak” gezemiyorsunuz. (Necmettin Batırel’in kulakları çınlasın.)
Ücretsiz bir rehberli tur şeklinde, bir rehber genç sizi alıp gezdiriyor. Bu tur yaklaşık 35-40 dakika sürüyor diyebilirim.
Bu rehberli tur elbette çok daha bilgilendirici oluyor. Anlatan gençler sorulan sorulara tek tek cevap veriyor, herkesle ilgileniyorlar.
Mardin Gezilecek Yerler
Ben zaten genelde gitmeden mutlaka okuma yaptığım için bilmediğim çok fazla şey öğrenmedim ama benim gibi gezmeyen bir sürü insan var neticede.
Peki ben Mardin’e gitmeden önce bu bilgileri nereden edindim? Elbette Nükhet Everi’nin “Mardin Güneş Ülkesi” isimli kitabından.
Bu kitabı gitmeden önce, Mardin uçak bileti alır almaz hızlıca edindim ve giderken de -yine diğer birçok Avrupa seyahatimde olduğu gibi- yanımda götürdüm. (İlber Ortaylı hocamız da bu şekilde gezilmesini tavsiye ediyor, hatırlatayım.)
Böylece uçağa binmeden önce, uçakta ve Mardin seyahati esnasında gezerken sürekli sayfalarını karıştırdım. Tahmin edeceğiniz gibi, bu yazıyı hazırlarken de bu kitaptan bir hayli faydalandım.
Nükhet Everi’yi Eski Mardin’de tanımayan neredeyse hiç kimse yok diyebilirim. Gezerken elimden kitabı bir an olsun düşürmediğim için, kitabı elimde gören herkes mutlulukla sordu: “Ooo Nükhet hanımın kitabı değil mi o?” Hemen herkes tanıyor belli ki… Yörede tanınan ve çok sevilen biri olduğu kesin.
Hatta bir akşam, Eski Mardin’deki meşhur Marangozlar Kahvesinde Dibek Kahvemi yudumlarken beni bu kitabın sayfalarını karıştırırken gören kahveci, Nükhet hanımın yeni bir kitap üzerinde daha çalıştığını söyledi.
Ayrıntılarını bilemiyorum, şimdilik öğrendiğim bu.
(Okuyup beğendiğim ve sizlere de tavsiye ettiğim kitapları ise bu videoda tanıttım: Okuduğum Kitaplar )
Deyrülzafaran, “Safran Manastırı” anlamına geliyor. Ayrıca burası “Mor Aziz Hananyo Manastırı” olarak da geçiyor.
Manastır gezilecek başlıca dört bölümden oluşuyor. Son derece heybetli ve herkesin önünde fotoğraf çektirmek için birbiriyle yarıştığı giriş kapısından girdikten hemen sonra karşınıza ilk olarak Güneş Tapınağı bölümü geliyor.
Merdivenden aşağı inilerek ulaşılan bu kısmın tarihi MÖ 2000 yılına dek uzanıyor. Bu konuda yazılı bir belge bulunmamasına karşın, vaktiyle burada doğuya bakan pencereden ışığın girmesi ile ayinlerin başladığı tahmin ediliyor.
Yazının girişinde de biraz değindiğim gibi, Mardin bir zamanlar güneşe tapanların ülkesiydi. İşte bu tapınak onlardan biri.
Merdivenlerden tekrar yukarıya çıkıldığında hemen sağ tarafta ise Azizler Evi karşınıza geliyor. Burası manastırın en eski bölümlerinden biri.
Burası aynı zamanda mezar odası olarak da geçiyor. Zira burada bazı azizlerin kemikleri ile beraber manastırda görev yapmış olan patriklerin mezarları bulunuyor. Ancak bu mezarlarda toprak yok.
Mardin Gezi Rehberi
Avluda ilerleyince ulaşılan üçüncü bölüm Mor Hananyo Kilisesi. Deyrulzafaran Manastırı, 1293-1932 yılları arasında Süryaniliğin patriklik merkezi olmuştur ve işte içine girilen bu kısım ayin ve duaların yapıldığı alan oluyor.
Sol ve sağ tarafta iki farklı kürsü göreceksiniz. Soldaki patriklik kürsüsü iken sağdaki kürsü ise metropolitlere aittir. Her ikisinin de muhtemelen ortalama 400-500 yıllık olduğu söylenebilir. Yani oldukça eskiler.
Meryem Ana Kilisesi ise manastırda ziyaret edilecek son kısım. Girişte patriklerin taşındığı atların çektiği tahtırevanları göreceksiniz. Bunun yanı sıra yine bu bölümde Patrik Dördüncü Petrus’un 1876 yılında Londra’dan getirttiği matbaa makinesinin bir parçası var.
Bu matbaada Süryanice, Osmanlıca ve Arapça eserler ve yayınlar basılmıştır. Avludaki son fotoğraf molasından sonra manastırdan çıkıyoruz.
Mardin Gezilecek Yerler
Burayı gezdikten sonra istikametimiz Dara. Serkan ile yolda sohbet ede ede Dara Antik Kentine varıyoruz. Dara aslında köyün adı. Antik kent ise ziyarete daha yeni açılmış denebilir. (Dara Antin Kenti pazartesi hariç her gün, saat 18:30’a kadar ziyaret edilebilir.)
Buraya giriş tamamen ücretsiz. Şaşırtıcı ama gerçek. Yalnız yöre biraz daha popüler hale gelirse ve özellikle de toplu ulaşım ile buraya ulaşım kolaylaşırsa, buranın pek de uzak olmayan bir gelecekte ücretli girişe döneceğini tahmin ediyorum.
Bu fikrimi paylaştığım taksici Serkan da başıyla beni onaylıyor.
Dara Antik Kenti birkaç farklı bölümden oluşuyor. Önce kaya mezarlarını göreceksiniz.
Hemen yan taraftaki asıl önemli olan kısım ise aynı Kapadokya, Ürgüp ve Göreme gibi oyukların, mağaraların ve mezar odalarının olduğu nekropol alanı. “Büyük Galeri” de denilen mezarlık bu nekropolün en sonunda yer alıyor.
Üç katlı yapıdan oluşan bu galeri 5. yüzyıla, yani Bizans dönemine tarihleniyor. Şanlıurfa Göbeklitepe tesadüfen keşfedilmişti. Geçtiğimiz günlerde DW Türkçe Youtube kanalında burası hakkında bir belgesel seyretmiştim. (İzlemek için tıklayın)
Buranın hikayesi de buna benzer aslında. Antik kent 2009 yılında açılmış. Yani daha çok yeni. Ancak elbette keşfi ve açılması daha yeni, kendisi ise bir hayli eski…
Mardin Gezilecek Yerler
Daranın bu nekropol alanı girişinde kemençe çalan bir çocuk Kürtçe şarkı söylüyor. Durup biraz dinliyorum. Yazının başından bu yana size bahsettiğim kozmopolit Mardin tam da bu işte! İşte anlatmaya çalıştığım örneklerden sadece biri daha…
Burada, antik kentin hemen girişinde yanınıza Mardinli ufak çocuklar yanaşacak. Aslında onlar sadece burada değil, Mardin gezilecek yerler listesi içinde neresi varsa oradalar. Gittiğinizde göreceksiniz.
Her yerde böyle yanınıza doğru sokulup Mardin ve gezeceğiniz yer ile ilgili anlatım yapmak istiyorlar. Sonrası size kalmış tabii, gönlünüzden ne koparsa çıkarıp veriyorsunuz.
Yalnız, “Mardin’in meşhur bilmecesini biliyor musun abi?” diye yanaşanlar da bir hayli çoğunlukta. Onlar işin biraz daha kolayına kaçıp doğru dürüst hiçbir şey anlatmadan direk para istiyorlar ama neyse…
Buradan da çıkıp “Zindan” diye tabir edilen kısma geçiyorum. Burası da tek kelimeyle inanılmaz! Mimari olarak biraz Yerebatan Sarnıcı, biraz da Şerefiye Sarnıcının karışımı diyelim. İstanbul’da Yerebatan’ı herkes bilir ama Şerefiyeyi pek duyan olmamıştır bugüne dek.
Şimdi size sorsam mesela… Bir düşünün bakalım. Şerefiye Sarnıcı ismini daha önce hiç duymuş muydunuz? Duyduysanız ziyarete gittiniz mi?
Restore edilip birkaç sene önce açılan bu yapıya da bir bakın, mutlaka gidin ve görün derim. (Şu yazımda İstanbul’da gezilecek yerler var: İstanbul’da Gezilecek Yerler)
Mardin Gezi Notları
Zindan denilen bu kısım bir köy evinin altında yer alıyor. Dışarıdan, yani buraya girmeden önce, orada öyle bir yer olduğuna kimseyi inandıramazsınız.
Bir mimari şaheser olan bu yapının sarnıç olarak kullanıldığı düşünülmüş olsa da, burası aslında erzak deposu olarak kullanılmış. İçerisi gayet serin. Yazın soluklanmak için ideal.
Ama gerçekten de insanın burayı görünce, erzak deposu değil de sarnıç olarak tasarlandığına inanası geliyor. Artık siz, sarnıç mı, zindan mı yoksa erzak deposu olarak mı kabul edersiniz ben bilemem… İyisimi gidin, gezin, görün ve kendiniz karar verin derim sadece…
Evet, bu kadar gezdikten sonra bir dinlenme molası verebiliriz bu noktada.
İsterseniz şimdi çayınızı/kahvenizi alın ve ondan sonra Mardin gezi notları yazısının ikinci bölümü ile kaldığımız yerden hemen devam edelim: Mardin Gezi Rehberi 2. Bölüm