Paris’in Dünü ve Bugünü
Herkese merhaba.
Bu, 2018’in ilk yazısı. Öncelikle hepinize iyi seneler diliyorum! 2018 bir önceki yıldan daha başarılı, daha mutlu geçsin. Ve söylememe pek gerek yok ama, 2018 yılında 2017’den daha çok seyahat edin. 2018 sona ererken, arkanızda bir önceki yıldan daha çok pişmanlık kalmasın. Bu yalnızca seyahat için değil, her şey için geçerli aslında.
Ben şu sıralar gezilere biraz ara verdim. Yurt dışı gezi notları yerine kültür-sanat konuları ile devam edelim o halde. Bir sergi haberim var size. Daha doğrusu, ne yazık ki kısa bir süre önce sona eren bir sergiden fotoğraflar paylaşmak istedim bu kez.
Aslında hem geçenlerde ziyaret ettiğim bu sergiden, hem daha önceki Paris seyahatimden hem de Paris gezisi sırasında satın aldığım bir dergiden karışık olmak üzere, güzel fotoğrafları bir arada sizinle paylaşmak istiyorum bu defa.
23 Ekim-21 Aralık 2017 tarihleri arasında İstanbul Notre Dame De Sion Lisesinde bir sergi vardı: Paris’in Dünü ve Bugünü. Tesadüfen afişini gördüğüm bu sergi elbette hemen ilgimi çekti. Gitmesem olmazdı.
Nitekim aralığın sonuna doğru, henüz bitmeden ucundan da olsa yakalayabildim. Hatırlayacağınız gibi, daha önce Fransa ve Paris ile ilgili yazılar yayınlamıştım blogta. Bunlardan biri Fransa’da geçen 10 film önerisiydi mesela: Fransa’da Geçen Filmler
Tarihi Fransız okulu Notre Dame De Sion İstanbul Harbiye’de yer alıyor. 1856 yılında açılan okul, 1. Dünya Savaşı yıllarında kısa bir süreliğine kapanıp tekrar açıldıktan sonra hastane olarak hizmet vermiş.
Savaşın bitimi ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu ile eğitim öğretim faaliyetine kaldığı yerden tekrar başlamış. Günümüzde, eğitim faaliyetinin yanı sıra çok çeşitli kültürel etkinliklere de (konserler, sergiler vs.) ev sahipliği yapıyor.
“Paris’in Dünü ve Bugünü” başlıklı fotoğraf sergisinde, Paris şehrinin hikayesi önemli kişiler, yerler ve olaylarla beraber sunulmuş. Siyah beyaz ve renkli olmak üzere karışık bir şekilde sergilenen yetmişin üzerinde fotoğraf sizi zamanda yolculuğa, keyifli ve nostaljik bir Paris turuna çıkarıyor.
Aslında bu yazıyı sergi bitmeden yayınlayamadığım için gerçekten çok üzgünüm. Böylece sizler de gidip yerinde görebilirdiniz. Ancak gördüğünüz gibi ben de son anda yetiştim ve yine gördüğünüz gibi ancak yazma fırsatı bulabildim. Fakat bundan böyle buradan bakarak siz de okuldaki etkinlikleri kendiniz takip edebilirsiniz. Böyle herkese açık etkinliklerden bolca var.
Paris deyince akla gelen ilk şey doğal olarak sanat oluyor. Ancak bunun yanı sıra şehrin mimarisi de inanılmaz. Şair Paul Valery, Paris’i “Dünyada olabilecek en eksiksiz şehir” olarak tanımlamış mesela. Ortasından geçen Seine Nehri ise adeta bunu onaylıyor, şehre bambaşka bir güzellik katıyor…
Before Sunset isimli Paris’te geçen filmi herkes izlemiştir diye düşünüyorum. Burada izninizle ben birazcık susuyorum, Kath Bloom o kadife sesiyle söylüyor. (Gerçi bu şarkı Before Sunrise isimli serinin diğer filminden ama olsun.)
“La Mome” isimli filmde de, çarpıcı ve bir o kadar da çalkantılı hayatını tüm çıplaklığı ile görebileceğiniz Parisli sanatçı Edith Piaf’ın yaşantısına tanık olabilirsiniz. Edith Piaf (1915-1963) sergide yer alan bu fotoğrafında, Crespin Du Gast sokağı 5 numaradaki evinde dışarıyı seyrederken görülüyor.
Fransa Bisiklet Turunu, şu ana dek hayatınızda bir kez olsun seyretmemişseniz bile, namını ve dünya çapındaki popülaritesini duymuşsunuzdur.
Her yıl temmuz ayında koşulan ve tüm dünyada milyonlarca izleyicisi olan bu dev spor organizasyonu, sporcuların adeta gövde gösterisine sahne olur. Fakat yalnızca sporcular mı? Elbette hayır. Aynı zamanda büyük firmaların da gövde gösterisidir bu organizasyon. Yani sportif amaçlı görünen bu turun ortaya çıkış hikayesi çok farklı aslında…
Geçenlerde okuduğum, Jean Françios Mignot imzalı “Fransa Turu Tarihi” isimli kitaptan öğrendiğime göre, başlangıcından bu yana tur aslında tamamen ticari amaçlı bir spor gösterisiymiş. Şaşırtıcı değil mi?
Peter Sagan’ı, Lance Armstrong’u (Yaptığı doping nedeniyle kendisini hala affetmedik ama olsun), Cadel Evans’ı, Mark Cavendish’i, Alberto Contador’u kora kor mücadele ederken izlerken hiç böyle düşünmemiştik halbuki…
Gazeteler 19. yüzyılın sonlarından itibaren baskı sayılarını artırmak için bisiklet turları düzenler. Öte yandan bisiklet ve lastik üreticileri yine aynı dönemden itibaren bu yarışları kazanmak ve böylece kendi malzemelerinin üstünlüğünü kanıtlamak için bisiklet yarışçılarının sponsorluğunu yaparlar. Fransa Turu, bisiklet yarışlarının kar amacı taşıdığı bu bağlamda doğar. (Jean François Mignot, Fransa Turu Tarihi, Çev. Şule Ünsaldı, Notabene Yayınları, Ankara, 2015)
Kitapta bu tezi destekleyen veriler ve istatistiki bilgiler mevcut. Yabancısı da olsanız spora kısa bir giriş yapmak için ideal bir okuma. Benim sergide en beğendiğim fotoğraflardan biri de, 1950 yılında çekilmiş bu fotoğraf oldu. Fotoğrafta 1950 yılı Fransa Bisiklet Turu son etabında bisikletçiler Saint Denis Bulvarında, Prado Pasajının önünden geçerken görülüyor.
Peki, Paris’te Gece Yarısı‘nı izleyen kimler var? Dali’yi ve onu canlandıran Adrian Brody’nin sahnesini hatırlıyor musunuz? Ben biraz yardımcı olayım isterseniz.
Salvador Dali (1904-1989), yirminci yüzyılda en tuhaf sanat eserlerini yaratan isimlerin başında geliyor kuşkusuz. İspanya’da Katalonya’da doğan sanatçı, gençliğinde Madrid’te kaydolduğu ve Luis Bunuel ile tanıştığı güzel sanatlar akademisinden atılır.
Atılma sebebi ise onun kişiliğini düşündüğümüz zaman insanı hiç de şaşırtmayan cinsten. Salvador Dali, öğretmenlerinin kendisinin eserlerini değerlendirecek yeterlikte olmadığını söylemiştir.
1929 yılında ise -herhalde burada biraz sıkıldığından olacak- Paris’e hareket eder. 1936 yılında Time dergisine de kapak olan Dali, alttaki fotoğrafta bisikletiyle Paris sokaklarında görülüyor.
Onun altında ise, Paris seyahati sırasında kaldığım Republique Meydanı yakınlarındaki Voltaire Bulvarı kaldırımlarına park edilmiş Solex marka bisikletler görülüyor. Solex, bir döneme damgasını vurmuş Fransız bisiklet markasıdır.
Montmarte, Paris’in en meşhur bölgelerinden birisi. Instagram arama kutucuğuna Montmarte yazın ve bir bakın derim. 🙂 Meşhur Sacre Coeur Kilisesi de bu semtin simgelerinden biri.
Sokak arasından görünüşüyle bu fotoğraftaki siyah beyaz Sacre Coeur Bazilikası, bana yine benzer biçimde sokak arasından çekilen Galata Kulesi fotoğrafları hatırlattı doğrusu. Onun altındaki fotoğraf ise benim birkaç yıl önceki Paris gezimden…
Bunlar da Paris fotoğrafları olarak son paylaşmak istediklerim. Hepsi birbirinden güzel eski Paris fotoğrafları. İnsan bakmaya doyamıyor…
Bir sergi tanıtımı demiştim yazının başında hatırlarsanız. Gördüğünüz gibi yazı nerelere gitti. Önce birkaç film önerisi göründü, aradan kitaplar, fotoğraflar fırladı. Eh, yapacak bir şey yok. Fazla bilgi göz çıkarmaz efendim. Yazıda kullanılan fotoğrafların yer aldığı albüm için buraya bakabilirsiniz: Paris Fotoğraf Albümü
Burada, İstanbul’da mutlaka ziyaret etmeniz gereken çok güzel bir müze hakkındaki yazım var: Pera Müzesi
Burada da günlük hayata dair yazdığım kısa bir deneme yazısı var: Bir Deneme
Kendinize çok iyi bakın, diğer yazılarımda görüşmek dileğiyle, hoşça kalın!
Sergi güzelmiş, severim sergi, müze gezmesini. Önceden haberim olsaydı da gidemezdim bu ara. Paris`e bir kere gittim, yıllar önceydi. Bazı bölgeleri net hatırlıyorum, bazıları hayal gibi. Acelesi yok ama tekrar gitsem iyi olacak:)
Önerdiğin fimler ilgimi çekti, Hasta ruhlu adamların iktidara yürümesi bugün de karşılaştığımız bir olay.
Tabii ki, git mutlaka 🙂 Ben de tekrar gitmeyi istiyorum çünkü çok kısa kalabildim ve ciddi bir sel vardı gittiğimde… Maalesef öyle, tarih bunun sayısız örnekleriyle dolu. Önerdiğim filmleri beğeneceğini umuyorum. La Mome tam bir biyografi. Çöküş de inanılmaz bir filmdir, herkese her fırsatta öneriyorum.