Bologna’da Bir Gezinti
Bu sabah, gün doğmadan Cento’dan ayrıldım ve buraya çabucak ulaştım. Uyanık ve bilgili bir rehber, benim burada uzun süre kalmayı düşünmediğimi öğrenir öğrenmez, beni bütün caddelerden, birçok saraydan ve kiliseden rüzgar hızıyla geçirdi.
Öyle ki, ben bulunduğum yerleri Volkmann’ın kitabında zar zor işaretleyebildim ve kim bilir bu işaretlerden ileride bütün bu şeyleri hatırlayacak mıyım?
Johann Wolfgang Von Goethe, İtalya Seyahati
Herkese merhaba!
Goethe, İtalya Seyahati isimli kitabının Bologna ile ilgili kısmında işte böyle yazıyor. Şehre gece yarısı varan Alman yazar, alelacele bir Bologna gezisi yapmak durumunda kalır.
Oysa benim ne onun gibi aceleci bir rehberim vardı Bologna gezi sırasında, ne de gezdiğim yerleri sonradan hatırlayıp hatırlayamayacağımdan emin olma kaygım…
Zira ben, daha önceki yazılarımda anlattığım gibi, rehbersiz, hep tek başına geziyorum (Bakınız => Tek Başına Seyahat )
Rehberiniz yoksa, kendi başınızın çaresine bakmayı bilmelisiniz. Nasıl olacak bu? Evvela okuyacaksınız, gideceğiniz yerler hakkında önceden bol bol bilgi edineceksiniz.
Hatta gittiğiniz sırada da fırsat bulup okuyacaksınız. Hem okuyacak hem de harita bakacaksınız; bu şekilde gezeceksiniz ve en önemlisi not tutacaksınız.
İlber Ortaylı, Bir Ömür Nasıl Yaşanır?
Ayrıca gitmeden önce detaylı bir gezi planı yapıp, seyahat sırasında da sürekli notlar aldığım için, sonradan her şeyi hatırlaması daha kolay oluyor. (Burada da nasıl gezdiğimi anlattığım yazım var => Nasıl Geziyorum? )
Bologna Gezi Notları
Evet, ben de 2019 yılının başında, ocak ayının sonlarına doğru, Schengen vize süresi dolmadan hemen önce, fırsat bu fırsat diyerek İtalya’nın tarihi şehirlerinden (Sanki İtalya’nın tarihi olmayan bir şehri mi var!?) biri olan Bologna’ya kısa bir seyahat gerçekleştirdim.
3 günlük bir hafta sonu kaçamağı… Üç kısacık gün, tabiatıyla bu muhteşem şehri tamamen keşfetmeye tam anlamıyla yetmedi. Bir bekleyelim, bakarsınız Bologna’ya ileride tekrar yolum düşer…
Peki Bologna neyi ile ünlü? Aslında bu soruya birden fazla kavramla yanıt vermek mümkün. Şehirler, genelde onları özel kılan bir veya iki özelliği ile öne çıkarken, Bologna bu anlamda bu klasik durumdan hemen farklılaşıp sıyrılıyor.
Kent, bir defa Porticoları ile ünlü. Portico sütun demek oluyor efendim. Bologna’da her yer sütun, her yer portico! Şehirdeki Porticoların en önemli özelliği ise toplamda kilometrelerce uzanması…
Evet evet yanlış okumadınız, altından örneğin yağışlı bir havada neredeyse hiç ıslanmadan saatlerce yürümek mümkün bu kemeraltlarının. Zaten şehrin tarihi merkezi, toplamda yaklaşık 35 kilometrelik yürüyüş ve yaya yoluna sahip.
Şehrin ikinci dikkat çekici özelliği ise kuleleri. Bu kulelere de “Turrita” adı veriliyor. Bologna kuleleriyle de ünlü. Bu kulelerin büyük çoğunluğu Ortaçağdan kalma. Bologna kuleleri zamanının ileri gelen ünlü aileleri tarafından yaptırılmış.
Tahmin edeceğiniz gibi, bunlar aynı zamanda bir statü simgesi, güç göstergesi… Bu kuleler geçmişte sayıca çok daha fazlayken günümüze ise ancak 2-3 düzine kadarı ulaşabilmiş durumda.
Bu kulelerden bazılarına hala çıkılabiliyor, bazıları ziyarete kapalı, bazıları ise restoran olarak hizmet veriyor. Bologna’nın en ünlü kuleleri ise hiç şüphesiz “Two Towers” olarak nitelendirilen ikizler; Garisenda ile Asinelli. Zaten her ikisi de yan yana.
Buraya kadar gelmişken Asinelli’ye tırmanıp şehri şöyle bir kuşbakışı görmeden sakın dönmeyin!
En tepeye çıktığınız zaman (biraz yorulacaksınız ama inanın buna değer), bir önceki paragrafta bahsettiğim diğer kuleleri de rahatlıkla seçeceksiniz. Şehrin dört bir yanı irili ufaklı kulelerle dolu.
Bologna Gezi Notları
Asinelli Kulesine çıkmak için, önce şehrin ana meydanındaki Neptün Çeşmesinin hemen önünde yer alan Tourist İnformation Center’a gidip, buradan bilet almanız gerekiyor. 2019 yılı ocak ayı itibariyle tam 5 Euro, öğrenci 3 Euro.
Bu bilette saat kaçta kuleye alınacağınız da yazıyor. Bu bilgileri de verdikten sonra, artık gelelim asıl meseleye…. Bologna porticoları ve kuleleri ile ünlü dedik. Evet bu doğru. Ancak bu şehri ünlü yapan çok önemli bir detay daha var: “Bologna Üniversitesi“
Kavram olarak üniversite, Latince Universitas Magistrorum Et Scholarium‘dan geliyor.
Bu da, öğreticilerden ve öğrencilerden meydana gelen topluluk demek. Üniversiteler, bilginin ezberletilmediği, bunun tam aksine doğrunun tartışılarak bulunduğu ve onun değişken olabileceğine kesin inancın hâkim olduğu kurumlardır.
Başlangıcını, Platon’un Akademi’sine kadar götürebileceğimiz eğitim-öğretim kurumları, toplumların ve ülkelerin gelişiminde mihenk taşı konumundadır.
Akademi’den yüzyıllar sonra Avrupa’da kurulan ilk üniversiteler, aslında sanılanın aksine İtalya veya Fransa’da doğup gelişmemiştir. Zira Bizans İmparatoru Bardas’ın İstanbul’da kurduğu Magnaura Üniversitesi, Avrupa Ortaçağı’nın ilk üniversitesidir.
Bologna Üniversitesinin ise, üniversitenin doğum yeri olarak kabul edilmiş olması, onun demokratik ve uluslar üstü yapısından ileri gelmektedir.
İşte Avrupa’nın resmi olarak en eski üniversitesi kabul edilen University Of Bologna, nam-ı diğer Alma Mater Studorium, 1088 yılında yani 11. yüzyılda, Roma Hukukçusu İrnerio tarafından kurulmuş.
Aslında bu dönem, biraz daha yakından baktığımız zaman, Avrupa kıtasında eğitimle ilgili hareketlenmelerin de yavaş yavaş gelişmeye başladığı bir dönem.
Hemen hemen Bologna Üniversitesinin açılmasına denk gelen tarihlerde, Bizans prensesi ve yazar Anna Komnena’nın da bir tıp okulu açtığı ve hatta orada hocalık yaptığı biliniyor.
Polonya’da ise, bundan kısa bir süre sonra Jadwiga’nın Krakow Üniversitesini kurduğunu biliyoruz.
Tekrar Bologna’ya dönersek, bugün Bologna demek kitap demek, eğitim demek, kültür demek. Zaten şehri gezerken de bunu hemen hissediyorsunuz.
Bologna Üniversitesi yekpare bir yapı değil ve şehri dolaşırken de göreceğiniz gibi, farklı farklı binalarda eğitim veriliyor. Bu binaların hepsi bu devasa üniversitenin bir parçası. Yani bizdeki gibi tam ve belirli bir sabit kampüs olayı yok.
Yok ama bir üniversite düşünün ki, aynı bina içinde sanat galerileri, tablolar, heykeller ve müzelerle iç içe olsun!
Evet, yanlış okumadınız. Bologna sokaklarında gezerken gördüğüm bir tabela üzerine her zamanki gibi merakıma yenik düştüm ve kendimi bir binadan içeriye attım.
İyi ki atmışım! Bir de ne göreyim? Burası da üniversitenin bir parçası ancak girişin hemen yan tarafında bir müze var! Hatta birden fazla müze. Sınıfların, kütüphanenin, amfilerin hemen yanı başında…
Bologna Gezi Notları
Buradaki müzenin ismi Museo Palazzo Poggi. Bir düşünsenize, amfiden, dersten çıkıp koridorun köşesini dönüyorsunuz ve karşınızda bir bilim ve sanat müzesinin giriş kapısı beliriyor aniden!
Belki öğrencisiniz, fazlasıyla sıkıcı, ızdırap dolu dakikalarla dolu, hiç bitmeyecekmiş gibi gelen sevmediğiniz bir dersten çıktınız. Belki öğretmensiniz, canınız çok sıkkın, moraliniz bozuk, aklınızda çeşitli problemlerle dersi bitirdiniz…
Ve işte karşınızda çölde bir vaha! Adeta yeni bir yaşam enerjisi, mutluluk kümesi, bir çeşit meditasyon!
İçine girmeseniz bile, ders çıkışı karşınıza bir sanat müzesinin çıkacağını bilmek, herhalde ders çıkışı Starbucks, Alaçatı Muhallebicisi, KFC görmekten daha anlamlı diye düşünüyorum!
Üniversitenin tarihi koridorlarını gezerken, kütüphanede karşılaştığım Halil İnalcık kitabıyla bir kat daha mutlu oldum doğrusu.
Bologna’da üniversite çevresindeki sokak aralarında, öğrencilerin çalışması için boş çalışma odacıkları tasarlanmış. Ne kadar güzel bir fikir!
Bu manzara, gözümün önüne hemen Litvanya’nın başkenti Vilnius’taki sokak kütüphanesini getirdi.
Üstelik Bologna’da kitapla, okuma eylemiyle haşır neşir olanlar, yalnızca Bologna Üniversitesinde okuyan öğrenciler değil.
Şehrin ana meydanı olan Piazza Maggiore’nin tam ortasında yer alan Palazzo Comunale’nin (Belediye Sarayı) içi de, yine okuma alanı ve kütüphane olarak kullanılıyor.
Buranın diğer ismi de Biblioteca Salaborsa. Burası da bana çok sevdiğim -bir de gittiğim zaman yer bulmak kolay olsa daha da seveceğim- Salt Galata’yı hatırlattı. Ancak hiç şüphesiz burası çok çok daha büyük ve geniş.
Her yaştan çeşit çeşit insan, günün her saati okuma yapmak için girişi ücretsiz olan üç katlı bu tarihi binaya geliyor.
Yine aynı bu konsepte sahip olan, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de de çok güzel bir mekan var: Baku Book Center.
Bakü’ye giderseniz, burası da aklınızda bulunsun. Hatta buradan kitap satın almak da mümkün.
Belediye Binasının içindeki bu geniş alanda, hol kısmındaki masalarda sadece gazete veya dergi okunabiliyor.
Sakin sakin kitabımı okurken, görevlinin bu kısımda kitap okunamayacağını belirten ilginç uyarısıyla bir anda irkildim. Tahmin edin neyi okuyordum? Evet bildiniz, yazının girişinde alıntı yaptığım İtalya Seyahati’ni…
Bologna Gezi Notları
Yani benim gibi kitap okumak veya ders çalışmak istiyorsanız, iç kısımdaki odacıklara geçmeniz gerekiyor.
Aslında itiraf etmek gerekirse, hol kısmındaki bu masalarda hep yaşlıların olması ilk anda bana da biraz tuhaf gelmişti, ne yalan söyleyeyim. Ama kural olarak böylesi ilginç bir uygulama olduğunu düşünmedim tabii.
Bologna kent sakinleri hala kitaba değer veriyorlar ve okumak her yaştan insan için gündelik ritüelin bir parçası. Nasıl değer verilmesin ki?
Hayata bakış açımızı zenginleştiren, ufkumuzu açan, her gün kişisel gelişimimize okuduğumuz sayfa ile yeni bir tuğla koyduğumuz kitaplar…
Kitaplar olmadan, adına karakter dediğimiz bu bina sağlam temellere başka nasıl oturabilir ki? (İstanbul’da ucuz kitap satan yerler için bu yazıma bakabilirsiniz: Ucuz Kitap Nereden Alınır?)
Üstelik günümüzde kitaba ulaşım her ne kadar teknolojik imkanlar neticesinde oldukça kolay olsa da, geçmişte her şey bu kadar da kolay değildi. Bunu akıldan hiç çıkarmamak gerekiyor.
Örneğin Ortaçağ’da kitaplar, uzman yazıcılar ve parşömen için bol miktarda yüksek kaliteli hayvan derisi gerektiriyordu.
En ünlü eserler arasından, 8. yüzyılda Northhumbria’dan gelen ikisini düşünelim: Bugün 290 sayfa karton kapaklı bir kitap olarak bulunabilen Bede’nin Ecclesiastical History’si, tek bir kopya için yaklaşık 30 hayvan derisi gerektiriyordu.
Corbieli Hildemar, manastırının 30 deriyle hazırlanan bir kitabı, 60 gümüş paraya satabildiğini ima ediyordu; 4 yün koyununun ya da 15 domuzun değerine eşit bir meblağ. Corbie’nin kendi kütüphanesinde 300’den fazla kitabı vardı ve kitapların büyük çoğunluğu yakın zamanda kopyalanmıştı. Bu büyüklükte bir kütüphane kurmak o dönemin şartları düşünüldüğünde çok masraflıydı.
Bundan biraz daha önce, 7. yüzyıla ait bir elyazmasında bulunan ve kitabı okuyacak olanlara direk seslenen kayıtta yazanlarsa daha da çarpıcıdır:
“Sevgili okur, bu kitabı yalnızca ellerinizi özenle yıkadıktan sonra elinize alınız, sayfalarını nazikçe çeviriniz. Parmaklarınızı yazılı metinden uzak tutunuz ki, onu bozmayasınız. Yazmayı bilmeyen birisi, bunun için hiçbir çaba gerekmediğine inanır.
Aksine yazma sanatı nasıl da acı vericidir! Kişinin gözleri için zorlayıcıdır, belinin iki büklüm kalmasına neden olur ve tüm organlarını ağrıtır. Yazan yalnızca üç parmaktır ancak tüm vücut acı çeker.”
Kitap, kütüphane ve kültür dolu şehir Bologna’da, sizlere tavsiye etmek istediğim birkaç yer daha var elbette. Bunlardan ilk ikisi doğal olarak kitapçı: La Feltrinelli ve Eataly.
Her ikisindeki kitap çeşitliliği beni adeta büyüledi diyebilirim. İstanbul’da buna yakın bir kitapçı bulmak kolay değil. (Akaretlerdeki Minoa burada bir istisna. Oraya da bir bakın.) Buralarda İngilizce yayınlar da var.
Ve benim gibi İtalyanca öğrenmek istiyorsanız, merakınız ve elbette İngilizceniz de varsa bu ikisinden birine (Hatta mümkünse her ikisine de!) Bologna gezi sırasında mutlaka uğrayın. (Ayrıca bakınız: İtalyanca )
Aynı metnin hem İtalyanca hem İngilizce edisyonu olan, çift dilli harika hikaye kitapları var. Türkiye’de bunları bulmak imkansız. Ben böyle iki tane hikaye kitabı satın aldım.
Üstelik bunlar kısa kısa bir sürü hikayeden oluşuyor ve aşırı uzun roman tarzı da değil, yani okurken sıkılmazsınız. Yan yana sayfalarda hem İngilizce hem de İtalyanca metin var.
Ayrıca yine bu mağazalarda indirim reyonları da bulmak olası. Buradan da güzel şeyler yakalama şansınız var.
Bologna’ya gelmişken birkaç saatinizi bu iki kitapçıdan en azından birine ayırın. Aslında bunlar dışında Ubik, Libreria Per Ragazzi gibi başka kitapçılar da var ama en iyisi La Feltrinelli ve Eataly şüphesiz.
Ve son olarak, mutlaka görmenizi istediğim bir yerden daha bahsedeyim: Biblioteca dell‘Archiginnasio veya bir başka deyişle Archiginnasio of Bologna
Burası Archiginnasio Kütüphanesi ve Anatomi Tiyatrosuna ev sahipliği yapan meşhur ve tarihi bir bina.
Kütüphane kısmında, fotoğraflarda görüldüğü gibi sayısız kitap var. 1563 yılında, Bologna Üniversitesi bünyesinde açılan bu binada, Anatomi Tiyatrosu kısmında ise vaktiyle Anatomi dersleri yapılıyordu. Aşağıdaki resimde görülen odada…
Erken dönemin üniversitelerinde, insan ve hayvan kadavralarının incelendiği ve anatomi derslerinin yapıldığı böyle amfi tiyatro şeklinde salonlar vardı.
Bu fotoğrafta görülen mermer masa ve ahşap malzeme ile inşa edilmiş, duvarlarında heykellerin sıralandığı salon da işte bunlardan biri.
Evet, Bologna gezi yazısı şimdilik bu kadar.
Bu yazıyı konuya uygun düşen bir Latince deyişle bitirelim o halde: Aliud legunt pueri, aliud viri, aliud senes. Bir kitabı çocuk başka şekilde okur, genç başka şekilde, yaşlı başka şekilde.
Bologna görülmeli. Kitap okumayı da unutmayın. (Tavsiye ettiğim “Seyahat Kitapları Listesi” için sizi hemen bu yazıya alalım: Seyahat Kitapları )
Bu yazıyı, kendi sesimden podcast haliyle dinlemek için lütfen buraya tıklayın: Bologna’da Bir Gezinti Podcast
Kaynakça:
Claudia Baldoli, İtalya Tarihi, Çev. Eylem Çağdaş Babaoğlu, Feylesof Kitap, İstanbul, 2018
Andree Michel, Feminizm, Çev. Şirin Tekeli, İletişim Yayınları, İstanbul, 1993
Julia M. H. Smith, Roma’dan Sonra Avrupa, Çev. Ahmet Fethi, Alfa Yayınevi, İstanbul, 2015
Fatmagül Berktay, “Sahiplenici Bireyden Düşünen Yurttaşa”, Prof. Dr. Bülent Tanör Armağanı içinde (Hazırlayan Mehmet Ö. Alkan), Oğlak Armağan Kitaplar, İstanbul, 2006
Gezmek fiilinin içeriğine, yürürken görmenin çok ötesinde bir bakışla yüksek kültürü de kattığınız, bünyenizde, tüm duyu organlarınız ve algınızdaki seçiciliğiniz ile yoğunlaştırıp ardından da süzgeçten geçirerek hamlıktan çıkarıp olgunluğa eriştirdiğiniz düşüncelerinizi bizlerle paylaştığınız için çok teşekkür ederim. Oluşturduğunuz izin çukurları dolmadan yolu takip etmek lazım derim. Kısmeti yaratmaya, hadi bakalım 🙂 . Kaleminize sağlık.
Sevgili hocam, çok teşekkür ediyorum. Yazılarım bir parça anlam taşıyorsa, hiç şüphesiz bu derin ve ince yorumlarla daha da güzelleşiyor. Keyifli üslubunuz ve hassas kaleminizle, blogumu bir yazınızla şereflendirirseniz ayrıca memnun olurum. Sevgiler, selamlar.