Ohrid Gezi Rehberi 1. Bölüm
Herkese merhaba!
Ohrid ve Ohrid Gölü… Güzelliği hakkında söylenenleri gidenlerden hep duyardım.
Ohrid gezisi uzun süredir aklımdaydı. Nihayet başardım. İyi ki Makedonya’ya gitmişim. İyi ki Ohrid’e gelmişim. Sezarın dediği gibi: Veni, vidi, vici!
Makedonya ile ilgili ilk iki yazımda başkent Üsküp’ten bahsetmiştim hatırlarsanız. (O yazılarım burada: Üsküp Gezisi 1. Bölüm ve Üsküp Gezisi 2. Bölüm)
Bu yazıda ise Ohrid’den bahsedeceğim. Güzel bir Ohrid gezi rehberi hazırladım sizin için.
Ancak başlı başına Ohridi yazmak bile biraz uzun olacağı için (özellikle de büyüleyici manzara fotoğraflarının çokluğu nedeniyle) onu da kendi içinde iki bölüme ayırmak durumunda kaldım.
Şu an okuduğunuz, Ohrid gezi yazısının birinci bölümü.
Ohrid Gezi Notları
“Cittaslow” Sezarın üstteki ünlü sözünü herkes bilir ama bunu bilmiyor olabilirsiniz. Ama biraz daha açarsam ne olduğunu anlayacaksınız. Citta İtalyanca şehir demek. Slow ise hepimizin bildiği gibi yavaş anlamına gelen İngilizce kelime.
1999 yılında, merkezi İtalya olmak üzere bir belediyeler birliği kuruldu. Buna göre kimi şehirler yavaş veya sakin şehir olarak kabul ediliyor. Örneğin ülkemizden Seferihisar bunlardan biri.
Seferihisar, ülkemizden yavaş şehir kabul edilen ilk kent aynı zamanda. Bu yavaş şehirlerin belediyeleri zaman zaman bir araya gelerek ortak organizasyonlar, çeşitli etkinlikler düzenliyor.
Yavaş şehir seçilebilmek içinse bazı kriterler var. Örneğin nüfusun belli bir sayının altında olması, geleneksel yapıların korunması ve onarılması, yerel ürünlerin ön plana çıkarılmaları gibi…
Ohrid her ne kadar tescillenmiş bir yavaş şehir olmasa da (UNESCO Dünya Kültür Mirası içinde yer aldığını belirteyim), gezip gördükten sonra en azından benim için öyle oldu. Hayat burada yavaş ama kendi içinde ahengiyle akıyor.
Ohrid Gezi Notları
Üsküpten Ohrid’e ulaşım otobüsle 3 saat. Gidiş-geliş toplam ücret 750 Makedon dinarı tutuyor. Bu da yaklaşık 40 Türk Lirası demek.
Ohride giderken otobüsün camından manzarayı izlemek çok keyifli. Yemyeşil uzanan çayırlar, yüksek dağlar, kıvrımlı bulutlar…
Her zaman oluyor mu bilmiyorum ama biz giderken otobüs bir defa mola verdi. Zaman darlığı nedeniyle Ohrid’e günübirlik gitmek durumunda kaldım.
Ancak gitmeden bir önceki akşam, Üsküp’te konakladığım Shanti Hostel’deki resepsiyonistin dediği gibi, Ohrid’de mutlaka kalmak gerekir. Bunu, orayı gezince daha iyi anladım.
Ohrid, Arnavutluk sınırında, çok kültürlü, kozmopolit bir kent. Kentin demografik yapısı aynı Üsküpte olduğu gibi Makedonlar, Arnavutlar, Türkler ve Sırpların karışımından oluşuyor. Halklar iç içe yaşıyor. Camiler, manastırlar ve kiliseler birbirine karışmış durumda.
Milattan sonra 9. yüzyılda Slav halkları Konstantinopolis’in Yunan alfabesini kullanarak iki Slav alfabesi geliştirdiler.
Yunan alfabesi büyük harflerine dayanan ve Rusya’da benimsenen (Birkaç yüz milyon insan tarafından kullanılan bugünkü Rus alfabesi) daha sonra diğer Slav dillerinde, hatta Slav olmayan dillerde kullanılan Kiril Alfabesi ve belki de Slav havarisi Aziz Kyrillos tarafından Yunan küçük harflerinden üretilen, günümüzde yalnızca Hırvatların Katolik dua kitaplarında yaşayan Glagol Alfabesi.
(Kaynak: Steven Roger Fischer, Dilin Tarihi, Çev. Muhtesim Güvenç, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2017, s. 95)
Kiril Alfabesinin doğum yeri olan bu kenti, geçmişte ziyaret edenlerden biri de Evliya Çelebi. Kentin nüfusu, bahar ve yaz aylarında gelen ziyaretçiler nedeniyle bu mevsimlerde doğal olarak artıyor.
Ohrid otobüs terminali merkezin biraz dışında. Yürümek seçeneklerden biri ama biraz uzun sürer. O yüzden 100 dinara bir taksiyle merkeze gidebilirsiniz. Yol, araçla 6-7 dakika sürüyor. Daha fazla isterlerse vermeyin, bu fiyata götüren bir taksi mutlaka çıkacaktır.
Ohrid Gölü kıyısına varınca, önce hediyelik eşya dükkanlarının sıralandığı caddeden iç kısma doğru yürüyorum. Amacım hem etrafı gezmek hem de karnım aç olduğu için öncelikle bir şeyler yiyecek bir yer bulabilmek.
İyice iç kısma ilerledikten sonra gözüme bir tabela çarpıyor: Adana Dürüm & Burek!
Ohrid Gezi Rehberi
Kaç gündür kıymalı börek yememiştim doğrusu. Tek eksiklik, bu börekçide çay yok. İster inanın, ister inanmayın ama çay, şahsen yurt dışına giderken pasaport ve cüzdandan bile önce valize koyduğum tek şey! 🙂 (Tabii ki sallama çaydan bahsediyorum.)
Bu kez nasıl olduysa unutmuşum. Yanımda yok. Ama çay önemli. Çay; susuzluğu giderir, kalpleri birleştirir, sevenleri kavuşturur. Sunay Akın’ın Dudak Payı şiirini çok severim mesela. Ona da bir ara bakın lütfen.
Yine Sunay Akın, Çinli düşünür Tien Tiheng’in çok ünlü bir sözünü aktarır bizlere: “Bir bardak çay insana dünyanın gürültülerini unutturur.” Hemen gezime dönüyorum…
Börek lezzetli. Karnımı doyurduktan sonra ileride bir kahve buluyorum. Aynen Üsküp’te olduğu gibi burada da Türkçe konuşmaya devam. Oturup, “Bir çay alabilir miyim?” diyorum. Tamam karşılığı geliyor.
Kahvenin yanında da tatlıcı var. Oradan da Trileçe söylüyorum. Trileçe bizde yeni yeni ün kazandı. Buralarda zaten çok yaygın. Bu yemek sonrası ritüeli de yerine getirildikten sonra, istikamet artık göl ve çevresi.
Geriye dönerken meydanda bir türbe gözüme çarpıyor. Girişinde şöyle yazıyor: Pir Mehmet Hayati Hazretleri Türbesi. İçeri giriyorum. 9-10 yaşlarında genç bir çocuk banklarda oturuyor. Türk müsün dediğimde evet diyor.
Ben; kaç yaşındasın, burada mı okuyorsun gibi, o çok bilindik ve çocukların her seferinde farklı farklı kişilere tekrar tekrar aynı cevapları vermekten pek de hoşlanmadığı soruları arka arkaya sıralarken, caminin hocası uzaktan görünüyor.
Genç yumurcağın yüzünde hınzır bir gülümseme beliriyor. Benim bıktıran sorularımdan beklediğinden de çabuk kurtuldu. Kur’an kursu başlamak üzereymiş. İmamla da selamlaşıp kısa bir hasbıhal ettikten sonra ayrılıyorum.
Bu arada, 40-45 yaşlarında bir kadının, benim gibi meraklı gözlerle etrafı incelediğini fark ediyorum. Burası çok ilginç bir yer diyor. İngilizcesinin ana dili olmadığı besbelli. Where are you from diye sorduğumda aldığım yanıt hiç şaşırtıcı değil: Turkey! 🙂
Ohrid Gezilecek Yerler
Arabasıyla tek başına Balkanlar turu yapan bu kadın sırasıyla; Hırvatistan, Karadağ ve Kosova’ya uğramış. Şimdi de Ohridde. Kendisini böyle bir yolculuğa tek başına çıkabildiği için içtenlikle tebrik ettim. Gerçekten böylesi insanlara sonsuz bir saygı duyuyorum.
Kendim sürekli toplu taşımayı tercih ettiğim için tamamen meraktan soruyorum: -Arabayla daha zor olmuyor mu? Sonuçta hiç bilmediğiniz yollarda gidip geliyorsunuz ve kaybolma veya yanlış yola girme riski var.
Navigasyonla çok rahatım, şu ana dek hiçbir sıkıntı yaşamadım diyor. Birbirimize iyi yolculuklar dileyip ayrılıyoruz.
Caminin az ilerisinde bir sokağa giriyorum. Hafif yokuş olan yolun sonunda bir kilise var. Doğrusu, tesadüfen denk geldiğim bu kilise hakkında bir bilgim yok.
Tam da bir çocuğun vaftiz törenine denk gelmişim. Hal böyle olunca girişi ücretsiz olan kilisenin içine giremedim. Ancak dışarından bakınca oldukça ufak olduğu anlaşılıyor.
5 dakika sonra gölün kıyısına ulaşıyorum. Benim önerim, önce tekne turu yapıp sonra etrafı yürüyerek gezmeniz yönünde. Ben öyle yaptım. Önce tekne turu, ardından aşağıdan yukarıya, tepeye doğru bir yürüyüş.
Yol üzerinde özellikle görülmesi gereken birkaç kilise, bir amfi tiyatro ve en tepede ise tarifsiz manzarasıyla kale var. Tabii içlerinde yürüyeceğiniz şirin Ohrid sokakları da cabası.
Ohrid Gezilecek Yerler
Göl kenarında tur için bekleyen tekneleri göreceksiniz zaten. Ellerindeki kataloglarla, aynen Türkiye’nin muhtelif tatil yörelerinde olduğu gibi, gözünde sahte Ray-Ban, yanınıza yanaşıp size tur teklif eden kişilerle karşılaşacaksınız.
Bunlardan kimisi 15 Euro’dan kapıyı açıp 10 Euro’ya kadar iner. Sabrın sonu selamettir diyorum ve bunlardan birine bu paranın çok olduğunu söylüyorum. İstersen diğerlerine sor diyor. Tamam olur, zaten yeni geldim, acelem yok karşılığını veriyorum.
Belki yazın, çok yoğun sezonda hakikaten aşırı talep bu fiyata sizi mecbur bırakabilir, onu bilmiyorum ama Eylül ayı burası için artık sezonun neredeyse sona erdiği ve etrafta çok fazla yolunacak kaz (Turist&Gezgin) olmadığı anlamına geliyor. Bu yüzden pazarlık payı sizde. Sonuna dek kullanın.
Tam bu konuşmadan 30 saniye sonra, henüz sadece bir iki adım atmışken bir başkası yanıma yanaşıyor. Bu kez yanıma yanaşan kişi ak saçlı, babacan bir ihtiyar. Direk soruyor; Mister, boat trip?
Why not? How much? diyorum. Aldığım cevap inanılmaz: 300 Dinar. Yani 5 Euro!
Az önceki konuşmayı hatırlatıp, onlar neden aynı tura 15 istiyor peki diyorum. Kim bilir dercesine başını sallıyor. Tekne turu yaklaşık yarım saat sürüyor.
Manzara tek kelimeyle inanılmaz. Üstelik teknede benden başka da kimse yok. Adeta bana tahsis edilmiş. Bol bol fotoğraf çekiyorum tabii.
Doğaya dönüş, aslında insanın özüne dönüşü. Uzanıp giden masmavi suları seyretmek seni rahatlatıyor, kafandaki bütün kiri silip atıyor adeta. Burada ne siyaset var, ne kavga, ne de ağız dalaşı.
Yalnızca masmavi gök, bembeyaz kıvrımlı bulutlar, göğe yükselen dağlar ve önünde içinde yüzen kuğuları ile sessiz, durgun ve sakin göl… Aklıma, Nietzche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt isimli kitabının “Pazar Yerindeki Sinekler” isimli kısmı geliyor:
Seni büyük adamların gürültüsünden sersemlemiş görüyorum. Dostum yalnızlığa kaç! Orman ve kaya sana eşlik eder çünkü onlar ağırbaşlıdır. Susmayı bilirler. Çok sevdiğin geniş dallı ağaca benze sen.
Çünkü o, deniz kenarında dinleyen bir tavırla durmaktadır. Yalnızlığın bittiği yerde pazar yeri başlar. Pazar yerinin başladığı yerdeyse, büyük oyuncuların gürültüsü ve sineklerin vızıltısı…
Ohrid Gezi Rehberi
Tekne turundan sonra göl kenarından tepeye doğru yürümeye koyuluyorum. En tepede görülmesi gereken Ohrid Kalesine (Samuel’s Fortress) uzanana dek, önümde biraz yol ve uğranacak duraklar var.
Sokaklar şirin, kimi zaman daralıyor, kimi zaman genişliyor. Aynen Demet’in çocukluğumda meşhur olan şarkısındaki gibi, hepsi Arnavut kaldırımlı taş sokaklar…
Dört bir yana serpilmiş cumbalı evler gözümün önüne Şirinceyi, Safranboluyu, İstanbul’un tarihi semtleri Fener ve Balatı getiriyor. İstanbul’da yaşayıp da hala buraları görmediyseniz mutlaka ilk fırsatta gezin derim.
Yolumun üzerinde karşıma çıkan ilk kilise St. Sophia Kilisesi. Giriş ücretli. Ben içine girmedim. Ancak burası, oldukça eski, freskleriyle (Fresk: Henüz yaşken duvar sıvası üzerine toprak boyalarla yapılan resim) meşhur ve bölgenin en büyük kiliselerinden biri.
7 ve 11. Yüzyıllar arasında hüküm süren 1. Bulgar İmparatorluğu döneminde inşa edildiği düşünülüyor. Önünde çok şirin bir bahçesi var.
Yazının birinci bölümü burada sona eriyor. Üstte fotoğrafı görülen St. Clement’s Kilisesi, Plaosnik Tepesinde yer alıyor ve bundan sonraki duraklarımdan yalnızca biri.
Ohrid gezi rehberi ikinci bölüm için lütfen tıklayın: Ohrid Gezisi 2. Bölüm
Merhaba hocam bloğunuz gerçekten çok başarılı küçükken okuduğumuz resimli hikaye kitapları gibi hiç sıkılmadan görseller,videolar ve yazılarınızla adeta kendimi oralara gitmiş gibi hissettim.
Sempatikliğiniz ve içtenliğinizle hayatınızın her alanında sevilen birisiniz.BAŞARILARINIZIN DEVAMINI DİLERİM:)
Esra merhaba. Çok sağol, çok memnun oldum bu yorumlarına, teşekkür ediyorum.. Selamlar.
Gerçekten güzel bir tanıtım olmuş. Tebrikler.
Merhaba. Çok teşekkür ediyorum!