Tek Başına Seyahat
Belki de bizim gerçek kaderimiz ebedi olarak yolda olmaktır, hiç durmadan nostaljiyle pişman olan ve arzulayan, dinlenmeye susamış ve hiç durmadan başıboş yola koyulan.
Kutsal olan bir şey varsa, o da nereye vardığını bilmediğimiz fakat inatla izlediğimiz yoldur. Tıpkı karanlık ve tehlikeler arasında bizi neyin beklediğini bilmediğimiz şu andaki yürüyüşümüz gibi…
Herkese merhaba!
Tek başına seyahat etmek… Kulağa ilk anda çok tuhaf geliyor öyle değil mi? Hatta biraz korkutucu…
Eh, tek başıma çıktığım ilk seyahate kadar inanın bana da öyle geliyordu. Şimdiyse bir o kadar normal, hatta benim için vazgeçilmez!
Ataol Behramoğlu, “Ölümdür yaşanan tek başına, aşk iki kişiliktir” diyor bir şiirinde.
Behramoğlu en sevdiğim şairlerin başında gelir. Yine de, yalnız seyahat etmek çok farklı bir duygu ve insanın önünde bambaşka kapılar açıyor diyebilirim rahatlıkla.
2017 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Kazuo Ishiguro’nun Günden Kalanlar isimli bir kitabı vardır. Burada, tek başına yolculuğa çıkan bir uşağın hikayesi anlatılır.
Stevens, İngiliz malikanelerinin eski görkemini yitirdiği dönemlerin son baş uşaklarından biridir. Yolculuğu boyunca karşılaştığı insanlar ve manzaralar kendi anılarıyla birleşir…
Aklıma gelmişken bunu paylaşmak istedim sizinle. Güzel bir kitaptır. Hatta Sir Antony Hopkins, aynı eserden uyarlanan filmde, bu bahsettiğim uşak rolünde oynamıştı.
Size de hem kitabı hem de filmini tavsiye ederim. (Daha fazla seyahat konulu kitaplar için şu videomu izleyebilirsiniz => Seyahat ve Gezi Kitapları)
Tek Başına Seyahat Etmek
Tekrar ana konumuza dönelim. Ne diyordum? Evet, tek başına gezmek.
En çok karşılaştığım soru bu son zamanlarda. Bir yere gittiğimi öğrenen herkes önce “Kiminle gittin? sorusunu yöneltiyor bana. Tek başıma diye yanıtlayınca da o kaçınılmaz soru geliyor: Tek başına sıkılmıyor musun hiç? Cevabım: Hayır.
Bugüne kadar, hatırlayabildiğim kadarıyla en azından 23-24 ülkeyi tek başıma gezdim. Yalnız seyahat edenlerin asosyal olduğu falan düşünülebilir. Halbuki bununla hiç alakası yok…
Mesela beni bilen bilir, son derece sosyal, arkadaşlarımla beraber olmaktan, onlarla vakit geçirmekten aşırı derecede keyif alan bir insanım.
Ancak tek başına seyahatin insanı özgürleştiren, farklı, bambaşka bir yanı var.
Montaigne’in belli bir amacı yoktur, yolculukta neler göreceğini bilmemektedir, önceden bilmeyi de istememektedir, nereye gittiğini soran çıktığında da neşeyle şu karşılığı vermektedir: “Yabancı diyarlarda ne aradığımı bilmiyorum, fakat neden yuvadan kaçtığımı çok iyi biliyorum.”
Yeterince uzun bir süre hep aynı şeyleri yaşamıştır; şimdi farklı olanı istemektedir ve yeni ne kadar farklıysa o kadar iyi olacaktır! …Bu yolculukta konuşulan diller, gökyüzü, alışkanlıklar ve insanlar, hava basıncı ve mutfaklar, yollar ve yataklar, kısaca her şey değişik olacaktır.
Montaigne için bu yolculuğun en çekici yanı da zaten budur, çünkü ona göre görmek demek öğrenmek, karşılaştırmak, daha iyi anlamak demektir. “Hayatta, kendini başka yaşama alışkanlıklarına açık tutmaktan daha iyi bir okul tanımıyorum.“
Kaynak: Stefan Zweig, Montaigne, Çev. Ahmet Cemal, Can Yayınları, İstanbul, 2013, s. 94-95
Tek başına seyahat etmenin avantajlarından bahsedeyim biraz… Bir defa seyahatine esneklik katıyor. Esneklikten kastettiğim şey şu: topluca veya kalabalık arkadaş gruplarıyla gidilen seyahatlerde sıklıkla uyuşmazlıklara düşülüyor.
Kimi bir yere gitmek istiyor kimisi bir başka yere. Kimi “Sabah erken kalkmalıyız” diyor, kimisi “Ben kalkmak istemiyorum, yarın biraz daha uyuyacağım” Kendi başına yolculuk yaparken, bu ve benzeri durumları ortadan kaldırıyorsun bir defa.
Tek Başına Seyahat
2016 yılının haziran ayında, Barcelona gezisi sırasında, meşhur Antoni Gaudi eserlerinden Park Guell önünde dinlenirken yanımdan üç genç geçti. Hepsi Türk’tü. Bir konuda anlaşmazlığa düştükleri yüzlerinden okunuyordu.
Biri, diğer ikisine dönerek aynen şöyle dedi: “Abi bundan sonra bir yere girip girmeyeceğimize karar vermeden önce oylama yapalım. 2 kişinin tamam dediği yere hepimiz tereddütsüz giriyoruz.”
Anlatmak istediğim tam da bu işte. (Barcelona’daki Antoni Gaudi eserleri başlıklı yazım da burada: Antoni Gaudi’nin Barselonası)
Yolculuğa arkadaşlarınızla çıkıyorsanız, mutlaka ama mutlaka gitmeden önce detaylar üzerine konuşun ve daha gitmeden anlaşın. İnsan arkadaşını seyahatte tanır lafı boşuna değil…
Gördüğünüz gibi, fazla değil üç kişilik bir grubun anlaşması bile çok zor olabiliyor bazen.
Yalnız seyahatin bir diğer güzel yanı, istediğin an istediğin şeyi yapabilmen. Planını kendin yaparsın, buna uyacak veya uymayacak olan kişi de yalnızca sensin.
Dekorasyonuyla ilgini çeken bir kafede daha fazla zaman geçirmeyi tercih edebilirsin örneğin…
Ya da girdiğin ama pek de beğenmediğin bir müzeden hesapladığından çok daha erken çıkabilirsin.
Sana kimse karışmaz, biraz daha kalalım, ya da burayı pek beğenmedim haydi bir an önce kalkalım demez.
Tek Başına Seyahat Etmek
Fakat en güzel yanı kendi içine yaptığın seyahat… Bunu bir başkasıyla paylaşabilmen mümkün değil. Kendinle konuşursun, hayatını, davranışlarını gözden geçirirsin.
Bunu da ancak bir tren kompartımanında ya da otobüste tek başına koltukta otururken yapabilirsin. Ya da herhangi bir şehrin en popüler meydanında, sırtında çantanla etrafındaki kalabalıkları tek başına seyrederken…
Başka türlüsü inanın mümkün değil. Yanında sohbet etmek zorunda olduğun biri veya birileri varsa ne kadar uğraşsan da nafile, başaramazsın.
Yalnız başına seyahat, kendini tanımanın en hızlı ve en kolay yoludur aslında! Sırt çantalı gezgin Okan Okumuş, Yaşasın Sırt Çantası isimli kitabında bunu çok güzel özetlemiş:
Gezginin en sonunda varacağı nokta ya da aradığı şey, sadece yolun sonunda ulaşılacak bir tapınak ya da uzaktaki dağın zirvesi değildir aslında.
Gezgin, biraz da kendisini bulur tüm o yolculuklarda. Gezen kişi kendi iç dünyasına yaptığı yolculukların en güzellerine işte bu seyahatlerde çıkar.
Geriye dönüp baktığında, hayatın koşuşturmacasında kendine hiç vakit ayıramadığını, bir türlü kendisiyle baş başa kalamadığını fark eder.
Yaşamını gözden geçirir, içinde olduğu durumu tartar ve geleceğe yönelik sağlıklı kararlar verme fırsatı bulur.
(Okan ve kitapları ile ilgili daha fazla bilgi için bakınız: Okan Okumuş )
Özellikle benim gibi İstanbul’da yaşayanlar için, şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Hepimiz hummalı bir koşuşturmanın içindeyiz. Sürekli bir hengamenin içinde duracak, çok değil beş dakika dahi kendimizi dinleyecek zamanımız yok.
Yok, yok, yok. Yok işte… Dışsal şartlar bizi bu durumdan tamamen alıkoyuyor.
Bu zamansızlık, 21. yüzyılın hastalığı aslında. Kara delikler misali… Pazartesiler cumaya, pazarlar çarşambaya karışmış.
Hep yetişilmesi gereken bir toplantı, hazırlanması gereken bir rapor, gidilmesi gereken bir yer, bitirilmesi gereken bir iş, yapılması gereken bir ödev var…
Öyle değil mi? İşte tek başına seyahat, aslında en çok ihtiyacımız olan bu dinginliği, durgunluğu, yavaşlamayı da sağlıyor kendiliğinden.
İstersen sosyalleşirsin istersen kendi kabuğuna çekilirsin. Canın istediği zaman, istediğin yerde, istediğin kişiyle tanışabilirsin mesela. Her şey güler yüzlü bir merhabayla başlıyor. Bunu bir deneyin, farkı göreceksiniz.
İnanın bana, Türkiye’de nezaketin ne olduğunu ve toplumca onu nasıl unuttuğumuzu da ben yurt dışında fark ettim.
Ucuza konakladığım hostelde, beraber aynı odada kaldığım veya ortak alanda karşılaştığım insanlara yaklaşmanın aslında ne kadar kolay olduğunu gördüm.
Viyana’da hostelde tanıştığım İtalyan Stefano, Üsküpte otogarda tanıştığım Macar arkadaşım Linda ile çıkıp gezdim. İstediğim saatte geri döndüm.
Başka bir şeyi düşünmeden yalnızca ama yalnızca o an’ın keyfini sürdüm.
Tek Başına Seyahat
Farklı kültürlerden insanlarla karşılaşmanın ve onlarla vakit geçirmenin verdiği pratiğin, maddi olarak karşılanması mümkün olmayan nefis bir hayat tecrübesi olduğunu öğrendim tek başıma seyahat ederken.
Yedi milyarı aşkın insanın yaşadığı bir gezegende, evrensel insanlık değerlerinin önemini daha iyi kavradım.
(Bu konudaki düşüncelerimi, çok daha detaylı bir biçimde şu yazımda belirttim: Corona Günlükleri 8. Bölüm)
Dünyada bir sürü farklı dil, bir sürü farklı kültür, farklı inanış, farklı alışkanlık, farklı insan tipinin olduğunu ve bizim şu an içinde bulunduğumuz gerçekliğin tek gerçeklik olmadığını anladım…
Bu da ufkumu sonsuz bir şekilde genişletmeye yaradı.
Belki çok fazla şey ifade etmese de, tanıştığım insanlardan onların kendi dillerine ait 3-5 sözcük öğrendim mesela. Ama her gittiğim ülkede öğrendim.
Yolculuğa çıkmadan önce, gideceğim ülkelerin dillerinde, basit ama kullanışlı kelime veya cümle grupları öğrenme çabasına giriştim.
Ve gerçekten de bunları bir şekilde kullandığımda, aldığım karşılığın eşsiz olduğunu gördüm.
Sırbistan’da, Belgrad’da markete girip Dobar dan, Kako si? (Merhaba, nasılsın?) dediğimde, kasiyer kızdan aldığım gülümseyişin tarifi yoktu mesela.
Madrid’de ışıklarda karşıdan karşıya geçmesine yardımcı olduğum yaşlı amcanın ettiği birkaç basit cümleyi yarım yamalak da olsa anlamak bitimsiz bir mutluluk verdi bana…
Polonya’da, Krakow’da birine adres sormadan önce, onu kendi dilinde selamlayıp hal hatır sormam, benimle daha içten, daha samimi ilgilenmesine yol açtı…
Tek Başına Seyahat Etmek
Kendimi disipline etmeyi öğrendim.
Sabah, trene yetişmek için erken kalkmam gerektiğinde uyandıracak biri yoktu yanımda çünkü. Zor durumlarda kendi başımın çaresine bakabilmeyi öğrendim.
İletişimin önemini kavradım. Yapabildiklerimi görünce, kendi sınırlarımın da farkına vardım. Bu, bana müthiş bir şey kazandırdı: Kendime olan güvenim inanılmaz arttı.
Türkler sinemaya bile tek gitmez, yalnız kalmayı bilmez, sevmez. Yalnız olmamanın getirdiği garantiye yani tehlikeden uzak yaşamanın konforuna güvenir.
Ama işte bu garanti de yaratıcılığı sakatlar, iş çıkarma kabiliyetini azaltır. Yalnız kalamayan insanın düşünce ve gözleme kabiliyeti yarım oluyor. Bu yüzden ben insanlara yalnız kalmayı öğrenmelerini öneriyorum.
İlber Ortaylı, Bir Ömür Nasıl Yaşanır, Söyleşi Yenal Bilgici, Kronik Kitap, İstanbul, 2019
Tek başına yurt dışı seyahati bir ütopya değil. Çok zor bir şey de değil. Ben, yurt dışına ilk kez tek başına yolculuk yaptığımda 27 yaşındaydım.
İnanın bana, aslında çok geç… Gerçekten. Seyahatlerimde, dünyanın çeşitli milletlerinden çok daha küçük yaşta yalnız gezginler görüyorum.
Blogdaki diğer yazılarımda, farklı ülkelerde yalnız gezen Türk gezginlerle karşılaştığımdan da ara ara bahsetmiştim zaten.
Budapeşte’de (Macaristan), Budva’da (Karadağ), Ohrid’de (Makedonya), bir çok farklı ülkede. Bu, iyiye işaret…
Bitirmeden önce, dünyanın çeşitli ülkelerini sürekli gezen bir arkadaşımın, Facebook’ta kendi sayfasında paylaştığı ve çok beğendiğim iki yazısının linkini de buraya eklemek istiyorum.
Yazıların her ikisi de İngilizce. Bilenlerin mutlaka bakmasını isterim. 1. Yazı , 2. Yazı
Her şey sende gizli; yerin seni çektiği kadar ağırsın, kanatlarının çırpındığı kadar hafif…
Kalbinin attığı kadar canlısın, gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…
Günümüzde, yalnız seyahat edenlerin sayısı giderek artıyor. Tek başına seyahat etmekten korkmayın. Can Dündar’ın güzel bir yazısı şöyle biter: “Sanki gitmek sadakattir, kalmaksa ihanet…”
Unutmayın; “Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret edemeyen, yeni okyanuslar keşfedemez.”
İlk kez yurt dışına çıkacak olanlar bu yazımı okuyabilirler, çok işlerine yarayacaktır: İlk kez yurt dışına çıkacaklara tavsiyeler
Burada da, “Sırt Çantalı Seyahat” deneyiminden bahsettiğim yazım var: Sırt Çantalı Seyahat
Gerçekten uzun süreli vize almak mümkün mü? => Uzun Süreli Vize Almak Mümkün Mü?
Durmayın.
Yola çıkın.
Haydi!
Gezivita Youtube’da => Gezivita Youtube Kanalı
Merhabalar;
Çok güzel bir makale olmuş, keyifle okudum baştan sona. Yabancı dilim yalnızlca ingilizce var oda eğitim öğretim hayatımda gördüğüm kadar.Aslına ingilizceyi hiç olmazsa orta seviye öğrenip Yurt dışı seyahetlerde bulunmayı çok isityorum. Ama yalnız tedirgin olabilirim ilk yurt dışı ziyaretimde o yüzden kuzenimi yanıma alıp gitmek istiyorum. Gitmek istediğim ülke ise: Yeni Zelanda 🙂 Bana göre gerçekten ölmeden görülmesi gereken ülke diyorum kendimce. İlaveten: Norveç, İsveç, İrlanda vesaire ülkelerede Yeni Zelanda ziyaretimden sonra gitmek isterim 🙂 Bakalım nasıl olacak 🙂
Bende bir blog yazarı olarak bloğunuzu tesadüfen bugün keşfettim, izlemeye alayım 😉 Arada bi gerer bakarım 🙂 Hoşuma gitti 😉
Makale için tekrardan teşekkürler…
Saygılarımla…
Merhaba Mehmet Sait.
Mesajın ve övgü dolu sözlerin için çok teşekkür ederim öncelikle. Beğendiğine sevindim. Yazılarımın işe yaradığını, okuyanlara bilgi, cesaret ve ilham verdiğini görmek güzel. İstanbul’da yaşıyorsan eğer, 1-2 gün önce yayınladığım İngilizce Kurs önerisini dikkate alabilirsin mesela. Olmadı kendin de çalışabilirsin. Veya son dönemlerde online kurs sayısı da arttı. İngilizce kurs önerisi yazısının içinde de belirttiğim gibi, yurt dışı seyahati için öyle çok çok iyi İngilizce bilmek gerekmiyor. Zamanla açığını kapatırsın zaten, yeter ki bir yerden başla 😉
Bahsettiğin ülkelere gelirsek… 20’ye yakın ülke gezdim ancak senin yazdıklarının hiçbirini ben de göremedim henüz. 🙂 İrlanda ve özellikle Norveç ile İsveç aklımda var ama uzun bir süredir. Yeni Zelanda’yı hiç düşünmemiştim doğruyu söylemek gerekirse. Ama mesajın beni de tetikleyebilir, araştıracağım. Ben de senin bloğa şöyle bir göz attım, güzel paylaşımlar yapmışsın, tebrik ediyorum. Seyahat ve gezilerle ilgili sorun olursa da çekinme, her zaman buralardayım. Kolay gelsin.
Kaan hocam merhaba; ekim 15 de yıllık iznim var ve ben bu iznimi yurt disinda yalnız olarak değerlendirmek istiyorum. Ekim ayında gidilebilecek hangi ülkeyi tavsiye edersiniz? Vize formunu doldurmak icin de yardimci olur musunuz ?
Merhaba.
Vizesiz ülkeleri önerebilirim mesela öncelikle. Blogda yazdığım ülkeler arasında Makedonya olabilir. Ukrayna olabilir. Lviv çok güzel bir şehir mesela. Vize formunda da aklınıza takılan bir yer olursa yardımcı olurum elbette. Mail atarsanız yapamadığınız kısımları geri dönüş yaparım. Aslında “Schengen vize başvuru formu nasıl doldurulur” şeklinde de bir yazı hazırlıyorum şu sıralar ama sizin seyahate yetişmez 🙂 onemkaan@gmail.com‘dan yazabilirsiniz.
Harika bir yazı olmuş. Ben de 55 yaşında olmama rağmen tek başına seyahat etmenin ayrı bir güzellik olduğunu düşünüyorum. Daha evvelden yıllarca dostlarla, arkadaşlarla yurt dışı deneyimlerim olmasına rağmen bazı konularda sorunlar çıktığı olmuştur. Son seyahatimi tek başıma Romanya Transilvanya’ya yaptım. Gerçekten çok zevk aldım. Her şeye tek başınıza karar vermek mükemmel bir duygu. Teşekkürler.
Merhabalar.
Öncelikle övgü dolu sözleriniz için çok teşekkür ediyorum! Kesinlikle aynı fikirdeyim. İnsanların çoğu, deneyimlemediği bu tek başına seyahat konusundan çekiniyor. Oysa yapan da bir daha benim gibi vazgeçemiyor. 🙂 Ben de sizi tebrik ediyorum. Selamlar, sevgiler.
Şu anda Budva’da tek başıma oturmuş biramı yudumlarken bu yazıya rastladım ve yukarıda açıkladığınız her bir noktanın altına imzamı atabilirim. Yaşasın yalnız seyahat etmek..
Kesinlikle! Tesekkur ederim yorum icin. Budva sevdigim sehirlerden biridir..
Zaman hızla geçiyorken ve gezmek için herkesin uygun vaktini ayarlamanın zor olduğu bu dönemde tek başına gezginler artacaktır diye düşünüyorum.Yazınızı çok beğendim, biraz motivasyon biraz cesaret veriyor.26yaşımda tek başıma Amsterdam yapmıştım keyif vermişti ve sıkılmamıştım diye hatırlıyorum.Bu aralar ufak bir gezi yapsam mı diye düşünürken geldim yazınıza.Vizem varken yazınız da güzel bir motivasyon oldu belki de.İyi gezmeler olsun her daim.
Merhaba, çok teşekkür ederim! Tek başına gezmenin tadını tek başına gezen anlar. 🙂 İlham verip yola tek çıkmaya cesaretlendirdiysem ne mutlu bana, yazı amacına ulaşmış demektir. İster tek, ister çift, ister kalabalık gezenler, hepimizin yolu açık olsun!
Tek başına gezmek ancak bu kadar güzel anlatılabilir. Ben de bu güzel yazı için teşekkür etmek istedim.