Kiev Gezi Rehberi
Kiev gezi yazıma hepiniz hoş geldiniz!
Hatırlayacağınız gibi, Ukrayna gezisi başlığı altında iki yazı yayınlamıştım şu ana kadar. Bunlar, ülkenin kültür ve sanat şehri olan Lviv gezi notlarımdı. Okumak isteyenler için o yazılarım burada:
Ayrıca bu iki yazıda Ukrayna ile ilgili genel bilgilerden de bahsetmiştim. Ukrayna dili, Ukrayna tarihi, Ukrayna para birimi, Ukrayna ulaşım gibi…
Bu defa birlikte bir Kiev turu yapacağız. Bu yazı bir anlamda Kiev gezi rehberi olarak da okunabilir rahatlıkla. Kiev rehberi hakkında bilgi vererek başlayalım öyleyse hemen. Şehrin tarihsel geçmişinin hikayesi oldukça uzun aslında. Ben kısa bir özetle yetinmek istiyorum.
Kiev, mitolojiye göre 3 erkek kardeş tarafından kurulmuş: Kyi, Shchek ve Khoryv. Bunlardan Kyi, Kiev’e ismini veren kardeş olarak kabul ediliyor. Bunların bir de Lybid isminde kız kardeşleri varmış. Bugün Khoryv diye geçen bölge, Kiev’in en eski kısımlarından biri.
Sovyetler Birliği döneminde de oldukça önemli bir merkez olan Kiev, günümüzde ise özellikle doğası ve önemli dini merkezleri ile öne çıkıyor. Ayrıca omuzlarında Ukrayna’nın başkenti olmasının da ağır yükünü taşıyor.
Peki Kiev nerede? Başkent, Ukrayna’nın ortasında ve biraz kuzeyinde kalıyor. Ülkenin batısındaki Lviv’in aksine Rusça kullanımı burada biraz daha yoğun.
Kiev uçak bileti İstanbul’dan direk uçuşlara pahalı olduğu için önce Lviv’e gittim. Orayı gezdikten sonra Kiev’e geldim. Dönüş için tekrar Kiev’den Lviv’e trenle döndüm ve oradan da İstanbula uçtum. Dolayısıyla, isterseniz Lviv Kiev arası ulaşım nasıl oluyor sorusundan başlayalım önce.
Ukraynalı bir arkadaşım, ben gitmeden önce sorduğumda otobüs ile ulaşım olduğundan da bahsetmişti ama hiç bakmadım açıkçası… Dolayısıyla Kiev Lviv arası ulaşım için tren en uygun seçenek diyebilirim. Siz de onu tercih edebilirsiniz. Yolculuk hızlı tren ile 5 saat sürüyor. Fiyatların ucuz olduğunu Lviv gezi notları içinde belirtmiştim. Hızlı olmayan trenlerin sefer süreleri çok daha uzun. Ukrayna tren biletleri ile ilgili detaylı yazım burada: Ukrayna’da Tren Seyahati
Tren ile Kiev’e vardıktan sonra, garın çıkış kapısında elimdeki haritayla etrafa baktığımı gören taksicilerden biri hemen yanıma yanaşıyor. Gideceğim adres çok merkezi bir yer olan Andrivsky Bulvarı. (Andrevski Spusk) Hostelim burada.
Ne kadar diye sorduğumda 150 Grivna cevabını veriyor. (Ukrayna para birimi Grivna. 100 Grivna = 13 TL örneğin) Ben 100 teklif edince gülerek uzaklaşıyor. Ağzından çıkan son sözleri zar zor işitiyorum: Good luck…
Gerçekten de şanslıymışım çünkü onun istediği ücreti kabul etmeden, kendi teklif ettiğim 100 grivnadan da olmadan, yalnızca 20 grivnaya (Yani 2,5 Türk Lirası) üstelik 5 jeton birden satın alarak (tekil her bir kullanım için bir jeton yeterli, aktarmalar ücretsiz) metro ile önce Kiev’in merkezi olan Maidan Nezalezhnosti durağına gidiyorum. Oradan da aktarma yaparak Kontraktova Ploshcha durağında iniyorum ve hostele rahatça ulaşıyorum.
Kiev metro hattı 3 renkten oluşuyor: Kırmızı, mavi ve yeşil. Metrolar oldukça eski. Yürüyen merdivenler de İstanbul’a kıyasla bir hayli uzun. 1-2 sayfa kitap okuyabilirsiniz hatta. Bir rivayete göre bunun sebebi, zamanında buraların gerektiğinde sığınak olarak da düşünülmüş olmasıymış. Kiev metrosunun, günlük yaklaşık 1,5 milyon yolcunun ulaşımını sağladığını da belirteyim.
Kiev’de nerede kalınır? Kendi konakladığım Dream House Hosteli kesinlikle öneriyorum! Hem üstte belirttiğim gibi yeri çok merkezi hem de çok temiz. Odalar ferah ve havadar. Banyo ve tuvalet kullanımı ortak.
Hostelin geniş bir kafe/restoran bölümü de var. Bazı öğünleri benim gibi burada yiyebilirsiniz hatta. Gidip kalırsanız, kahvaltı için Chorizo, yumurta ve haşlanmış patatesten oluşan Great Breakfast‘ı mutlaka deneyin. (Fiyatı 115 Grivna: 15 TL) Ev yapımı çayların da tadına bakın. Seveceksiniz.
Bunun yanı sıra çalışanlar da çok ilgili. Ve dünyanın her yerinden gelen gezginlerle rahatça tanışıp kaynaşabileceğiniz sımsıcak bir atmosfer var bu hostelde. Ortak alandaki bilgisayarları kullanabilir ayrıca hostelde sürekli düzenlenen ücretsiz etkinliklere de katılabilirsiniz. Bunlar arasında Ukraynaca dil kursu, sinema gösterimi, langırt turnuvası gibi aktiviteler var.
Hostelin diğer Ukrayna şehirleri olan Odessa ve Kharkiv’de de şubeleri var. Hatta bir tane de Polonya’da, Varşova’da varmış. Kiev turu, Ukrayna turu veya Varşova gezisi düşünenler bir yere not alsınlar bu güzel hostelin ismini.
Benim 4 gece için ödediğim ücret 1250 grivna tuttu. Yani yaklaşık 170 TL. Günlüğü 40 liraya geldi diyebiliriz. (Diğer Avrupa şehirlerinden hostel önerilerim için ise şu iki yazımı okuyabilirsiniz: Avrupa Şehirlerinden Hostel Önerileri 1. Bölüm , Avrupa Şehirlerinden Hostel Önerileri 2. Bölüm)
Karnım aç olduğu için, eşyalarımı hostele bıraktıktan sonra önce Maidan‘a gidiyorum. Hostelden yürüyerek de 20-25 dakikada gidilebilir. Metro’dan çıkar çıkmaz karşıma gelen Mc Donald’s çok klasik de olsa, özellikle yurt dışı gezisi yaparken yemek konusunda oldukça sorun yaşayan benim gibi biri için kurtarıcı.
Üstelik yurt dışında pek çok yerde olduğu gibi Ukrayna’da da Mc Donald’slarda Wi-Fi bedava! Ne zaman internete ihtiyaç duysam en yakındaki Mc Donalds’a gittim. Bu önemli bilgi aklınızda bulunsun.
Yeni yılı Ukraynalılarla beraber ünlü Sofiskaya meydanında kutladım. Az ilerisi de Mihaylovski Meydanı. Yurt dışında yeni yıla girmek uzun süredir hayalimdi. Böylece bunu da gerçekleştirmiş oldum.
Burası, kubbeleri altın olan St. Michaels katedrali ile Sveti Sofya Katedralinin (St. Sophia Cathedral) tam ortasında kalan kısım. Hazır yeri gelmişken, Kiev gezilecek yerler denilince akla gelen ilk yerlerden biri olan bu iki katedralden sırayla bahsedeyim.
St. Michael’s Katedrali özellikle altın kubbesi ve mavi rengiyle büyüleyici. Orjinal ismi St. Michael’s Golden Domed Monastery olarak geçen bu etkileyici mimari yapı, 12. yüzyılda inşa edilmiş. Hem hostele hem de az sonra bahsedeceğim Khreshchatyk (Kresçatnik) Caddesine çok yakın. UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alıyor.
Katedralin önündeki meydan her daim cıvıl cıvıl. Burada aynı Lviv Opera Binası önünde karşılıklı olarak kurulmuş tezgahlarda olduğu gibi çok farklı yiyecek-içecekler satılıyor. Mutlaka uğrayın, tatlı hamur işlerini deneyin.
St. Sophia Katedrali ise Ukrayna’da UNESCO Dünya Mirası listesine giren ilk yapı. Adını İstanbul’daki Ayasofya’dan almış. Yapının gövde kısımları beyaz. Kubbeleri ise yeşil. Ortadaki ana kubbe diğerlerinden daha genişçe ve büyük.
Prens 1. Yaroslav (Yaroslav the Wise) tarafından kurulan şehirdeki bu en eski yapı 11. yüzyıla tarihleniyor. Yüzyıllar içinde karşı karşıya kaldığı Moğol istilaları, yangınlar gibi onca olaya rağmen günümüze kadar ayakta kalmayı başarabilmiş.
Özellikle -dile kolay- 1000 yıllık freskleri ve mozaikleriyle öne çıkan bu kilise, günümüzde Ortodoks Hristiyanların en önemli uğrak yerlerinden biri, adeta dini bir merkez. Aynı zamanda tipik Ukrayna mimarisini yansıtması açısından da önemli.
Alanın içinde, kilisenin dışında başka binalar da var. Yani kilise dışında ziyaret edilecek kısımlar da bulunuyor ve tüm bunları ayrı ayrı gezme şansınız var.
Ben tüm alana 120 grivna ödeyerek hepsini görmeyi tercih ettim. Zaten Türk Lirasına çevirdiğimizde çok fazla bir şey tutmuyor. Tepedeki çan kulesinden şehir manzarasını seyretmeyi de unutmayın. Bol bol fotoğraf ve video çekin.
Gece yarısı hostele döndüğümde yılbaşı partisi hala devam ediyordu. Ben de ortama çabucak uyum sağladım. Orada tanıştığım Alman çocuklarla oldukça keyifli vakit geçirdik. Yarı Türk haline gelmiş olanlardan birinin “Dostum nabersin, saça bak ya!” telaffuzunu hayatım boyunca unutmam mümkün değil. 🙂
Ertesi gün, yani 1 ocak günü öğlene doğru uyandım. Kahvaltı etmek için yine Maidan civarında bir yer ararken buradaki alt geçitte hamur işi satan güzel bir yere denk geldim. Aldığım birkaç hamur işiyle kahvaltımı yaparken gözüme bir kokteyl masası ilişti. Tam çayımı yarılamıştım ki aniden yanımda bir adam belirdi. Ukraynaca bir şeyler söyledi. Tabii ki anlamadım.
Pek oralı olmamama rağmen konuşmaya ısrarla devam edince İngilizce bilip bilmediğini sordum. 3-5 kelime ile bilmediğini söyledi. Daha doğrusu söylemeye çalıştı. Ardından, ben Türküm deyince bildiği 2-3 Türkçe kelimeyi de sıraladı.
Belli ki para isteyen bu arkadaş derdini şu kelimelerle ifade etti: money, küçük -aynen Türkçe olarak bu şekilde- ve votka. Böylece her şey anlaşıldı.
Kahvaltımı ederken 3-4 dakika boyunca bu adam sabırla Ukraynaca bana bir şeyler anlattı, ben de artık dayanamadım ve kendisine sakin sakin Türkçe cevap verdim.
Bu iki tarafın da birbirini hiç anlamadığı ilginç diyaloğun sonlarına doğru I am working dedi. Benden istediğini alamayınca da Good luck diyerek yine kendisi uzaklaştı. Zaten bu sırada kahvaltım da bitmişti.
Önce merkezdeki genişçe caddeden başlayayım anlatmaya. Burası yukarıda bahsettiğim Khreshchatyk Caddesi. Cadde, hafta sonları trafiğe kapatılıyor. Bir ucunda Bessarabsky Market yani Bessarabka Pazarı var. Bittiği yerde ise Kiev’in dünyaca ünlü Özgürlük /Bağımsızlık Meydanı. Bu adı geçen cadde günümüzde şehrin kalbinin attığı yer. Kiev’in ana caddesi yani… Etrafını turlayın.
Bessarabka veya diğer ismiyle Besarabsky Market yurt dışındaki benzerlerini andırıyor. Tıpkı Zagreb’deki Dolac Market, Barselona‘daki La Boqueria Market gibi… Taze meyve sebzeden balığa, etten süt ürünlerine kadar her şeyi bulabilirsiniz.
Fiyatlar Türkiye’ye kıyasla uygun ama Lviv gezi yazısında yazdığım gibi, Ukraynalılara göre pahalı. Hatta Ukraynalıların bu durumu açıklayan bir deyimi var: Bessarabka kadar pahalı! Yine de görmek için bir uğrarsınız.
Kiev’de her köşe başında aynen Lviv’de olduğu gibi kahve satan dükkanlar var. Sanırım bütün Ukrayna böyle. Hatta Aroma Kava isimli dükkanın oldukça fazla şubesi var ve buradan ücretsiz alacağınız kart ile her alışverişte %10 indirim kazanıyorsunuz.
Yine, hem bir tanesi Bessarabka’nın tam karşısında yer alan ve hem de herhangi bir yerde karşınıza çıkma olasılığı çok yüksek olan bir mağaza var: “ROSHEN”
Efendim, bu Rochen de aslında çikolatacı. Malum, Lviv çikolataları meşhur demiştim. Kiev’de de oldukça fazla sayıda Rochen var. Çikolatanın aklınıza gelebilecek her çeşidi var burada. Yalan yok, çikolataları da güzel. Ancak bu kadar fazla sayıda dükkanın olması hemen dikkatimi çekti ve bunu kaldığım hostelde çalışan çocuklara sordum. Hani, bu ne iştir gibisinden…
Meğer hikayenin arka planı başkaymış. Bu dükkanın sahibi aslında Petro PoROSHENko ismindeki, şu anda görev yapan devlet başkanının ta kendisiymiş! Vay anasını sayın seyirciler diyorum. Ne diyelim, hayırlı işler.
Etrafı bir hayli turladıktan sonra akşam üstü bir şeyler almak için bir markete girdim. Burada yeşil şişesiyle oldukça albenisi olan bir votka dikkatimi çekti. Yiyecek bir şeyleri de sepete attıktan sonra bunu da denemek için aldım.
Ukrayna’da alkol ve sigara zaten çok ucuz. Bu votkanın ismi: Becherovka. Dönüş yolunda, tam Özgürlük Meydanının önünde bilin bakalım kime rastladım? Evet, tam tahmin ettiğiniz gibi. Sabah kahvaltısı sırasında birbirimizi anlamadan konuştuğum adam 🙂 Ne diyelim, şansı varmış, istediği oldu. Çantamdan votkayı çıkarıp aldığım plastik bardaklara doldurdum. Şerefe diyerek Kiev Bağımsızlık Meydanında votka da içmiş olduk bu arkadaşla. Bu an da hayatımdaki unutulmazlara girdi böylelikle.
Şimdi, Bağımsızlık Meydanına çok yakın olan bir başka yerden bahsedeyim: Golden Gate. Yani Kiev’in Altın Kapısı. Buraya en kısa ulaşım için şöyle yapabilirsiniz. Maidan Mc Donalds’a sırtınızı vererek, ışıklardan karşıya geçin ve tam karşıdaki caddeden yukarıya doğru devam edin. Cafe Croissant tarafındaki ışıklarda tabelayı da göreceksiniz zaten.
10 dakika yürüdükten sonra oradasınız. Ya da bir başka istikametten, Sveti Sofya Katedralinin önünden de gidebilirsiniz. Buraya da çok yakın. Hatta Golden Gate’in üzerindeki kuleden katedral ve önündeki meydan (Sofiskaya ve Mihaylovska Meydanı) rahatlıkla görülüyor.
Golden Gate, Kiev’de görülecek yerler arasında. Kapı 11. yüzyılın başında inşa edilmiş. İstanbul’un kapıları gibi düşünebiliriz aslında. Bildiğiniz gibi vaktiyle İstanbul’a da böyle farklı kapılardan giriliyormuş; Topkapı, Edirnekapı, Belgrad Kapı, Silivrikapı…
İşte burası da Kiev’in tarihi giriş kapılarından biri. Bu kapılar aslında 3 taneymiş. Hatta bir söylenceye göre ancak iyi bir haber getirmek şartıyla buradan geçilebiliyormuş. 1982 yılında ciddi bir tadilattan geçen kapının yan tarafında da Prens Yaroslav heykelini göreceksiniz. Benim gibi şanslıysanız bir sokak müzisyenine de denk gelebilirsiniz. Müzisyenin çantasına bozukluk atmayı unutmayın.
Gelelim, Kiev’in Montmartre’ı diye tanımlanan Andrivsky Yokuşuna. (Andrevski Spusk) Bunu nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama gerçekten de bu tanımda haklılık payı yok değil. (Montmarte Tepesi, Paris’in ünlü kısımlarından biri. Paris gezi yazımda buradan bahsetmiştim: Paris Gezisi 1. Bölüm , Paris Gezisi 2. Bölüm )
Bu tarihi cadde veya sokak, özellikle bahar ve yaz aylarında cıvıl cıvıl. Yokuş boyunca sağlı sollu sıralanan tezgahlarda aklınıza gelebilecek her şey satılıyor: Ukrayna tarihine ait eşyalar, hediyelik gereçler, resimler, tablolar, biblolar…
Sokak ressamları insan portreleri çizer, kestiremediğiniz bir yerlerden neşeli müzik ezgileri yükselir, resim galerileri yan yana sıralanır, kısacası burası Kiev’de hakikaten canlı renkleriyle çok güzel ve özel bir köşedir. Yine bu yokuş üzerinde ünlü yazar Mikhail Bulgakov Evi de yer alır. Rus romancı, ülkemizde daha çok “Genç Bir Doktorun Anıları” kitabıyla tanınıyor. Bu yokuşta kendi adını taşıyan heykelin ve müzenin bulunmasının sebebiyse gayet basit.
Kiev’de doğan Bulgakov’un çocukluğu tümüyle bu mahallede geçmiştir. Her ne kadar kendisini üne kavuşturan eserlerini Ukrayna dışındayken yazmış olsa da, yapıtlarında Kiev’in izlerine rastlamak mümkün. Üstte adı geçen kitabından da anlaşılacağı gibi, edebi kişiliğinden önce Mihail Bulgakov aslında bir doktordu. Gelmişken bu Mihail Bulgakov evini de ziyaret etmeyi unutmayın.
Mikhail Bulgakov evinin az ilerisinde, tüm heybetiyle yokuşu tırmananları selamlayan bir kilise var: St. Andrews Church. Bu kilise 18. yüzyıla tarihleniyor. Ancak ben oradayken tadilatta olduğu için içine girilemiyordu.
Sonraki gün, ilk durağım Pechersk Lavra oldu. Ülkedeyken hiç kar yağmamıştı. İlk kez karın atıştırdığını görüyorum. Sıcaklık da hissedilir derecede düşük bugün. Kiev hava durumu kışları zaten soğuk, bunu biliyordum ancak bulunduğum sürece henüz tanışmamıştım, son gün böylelikle kendisiyle tanıştım, müşerref oldum.
Pechersk Lavra’ya ulaşım için metro ile Arsenalna durağında inip 10-15 dakika kadar yürümeniz gerekiyor. Burası Dnyeper Nehrine karşı uzanan tepenin üzerine kurulu bir yer. St. Sophia Katedralinde olduğu gibi, burası da aslında içinde farklı yapıların yer aldığı büyükçe bir alan. Bu yüzden Pechersk Lavra giriş ücretleri değişken.
Ben 40 Grivnaya alana giriş ve sergileri seçtim. Sergi odalarında eski eşyalar, gravürler, tablolar, tarih boyunca burada görev yapmış din adamlarına ait kişisel eşyalar (yüzük, tören elbiseleri, yemek takımları vs) sergileniyor. Hiç şüphesiz kiliseler daha dikkate ve görmeye değer.
Orijinal ismiyle Kyiv Pechersk Lavra 1051 yılında kurulmuş. Burası Ortodoks Hristiyanlar için kutsal topraklar. UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alıyor. Kilisenin içindeki freskler gerçekten göz alıcı. Alanda birçok irili ufaklı kilise var dediğim gibi. İster hepsini gezin, isterseniz bazılarını… Bu, buraya ne kadar vakit ayıracağınıza bağlı. Ben, Pechersk Lavra için ortalama yarım gün ayırmanızı tavsiye ederim.
Sondan bir önceki gün Mother Motherland ile Patriotic War Museum’u ziyaret etmeye gidiyorum. Mother Motherland 62 metreyi bulan uzunluğuyla devasa bir anıt. 1981 yılında buraya konulmuş. Yüzü Moskova’ya dönük olduğu için Ruslara karşı olduğu yönünde bir de esprisi var Kievliler arasında… Az ilerisi ise büyük müze.
İkinci Dünya Savaşı Müzesinde ise (Patriotic War Museum veya National Museum of the History of Ukraine in the Second World War olarak geçiyor) çok ilginç objeler var: tank parçaları, asker üniformaları, savaşta kullanılmış kocaman bir uçağın enkazı, askerlere ait kişisel eşyalar, günlükler, kimlikler, mektuplar, savaş cephaneleri ve silahlar… Bu müze Mother Motherland ile yan yana zaten. 3 katlı.
Müze içindeki kısımlar farklı farklı isimlendirilmiş: Nazi işgalinin başlangıcı, Sovyetlerin savunması gibi… Müzeyi gezerken Nazi Almanyası ile Çarlık Rusyası arasındaki muharebeleri tekrar yaşatıyor adeta. (Henüz izlemeyenler için Der Untergang isimli filmi de öneririm yeri gelmişken) Buraya ulaşım için de Arsenalna metro durağında iniliyor. Bir de yolun karşısında Arsenalna Museum var. Fakat burayı görmeye fırsatım olmadı ne yazık ki.
Kiev gezilecek yerler arasında birkaç yer daha var. İlki Mariyinsky Sarayı. Burası da Arsenalna durağına çok yakın ama bir süredir tadilatta. Saray, Rus imparatoriçesi Elizaveta Petrovna’nın isteği üzerine 1744-1752 yılları arasında yapılmış. Kiev gezisi yapmadan önce son durumunu bir kontrol edersiniz, kaldığım hosteldeki resepsiyonist kızın söylediğine göre görülmeye değer bir yermiş burası da.
Bunun dışında Kiev’de görülebilecek yerler arasında devasa bir tarihi bina var. Kaldığım hostele çok yakın olan bu bina Kyiv Mohyla Academy yani Kiev Mohyla Akademi binası. Bu üniversitenin zengin bir kütüphanesi bulunuyor.
Mezunları arasında ünlü bilim adamları ve filozofların da bulunduğu bu üniversitenin Latince sloganı ise şu: Tempus fugit, Academia sempiterna. Yani, zaman geçip gider ama akademi ölümsüzdür.
Peki, gelelim Ukrayna mutfağına… Kiev’de ne yenir? Kiev’in yöresel yemekleri neler? Kiev’de yemek kültürü nasıl? Bunlardan da bahsedip, birkaç yer ismi söyleyeyim hemen. Dövülmüş tavuk göğsü (Chicken Kyiv) ve Perepichka var mesela. Bunlar geleneksel lezzetler. Tadına bir bakın.
Kartata Potata Kiev’de yemek için tavsiye ettiğim mekanlardan ilki. Bunun dışında Kiev’de yemek yenilecek diğer yerler olarak Puzata Hata, Oliva on Sagaydachnogo ve Varenichnaya Katyusha sayılabilir. Artık hangisini isterseniz. Fiyatlar pahalı değil. Şimdiden hepinize afiyet olsun. (Kartata Potata, Puzata Hata, Oliva, Varenichnaya)
Yazının sonlarına doğru yaklaştığım bu anda dikkatimi çeken bir düşüncemi paylaşmak istiyorum sizinle. Pechersk Lavra kilisesi içindeyken yerleri silen yaşlı bir kadın dikkatimi çekti bir anda. İşine son derece bağlı bir görüntüsü vardı.
Üzerinde uzun zamandır düşündüğüm ancak kesinliğinden bir türlü emin olamadığım bir şey var. Bu, Latince ifadeyle bir çeşit Prima Facie aslında. Yani güçlü nedenlere dayalı bir izlenim.
Bilmiyorum, siz ne düşünüyorsunuz? Özellikle eski doğu bloku ülkeleri insanı, her ne iş yaparsa yapsın bunu büyük bir görev ve sorumluluk bilinciyle yapıyor. Yapılan iş ne kadar basit veya karmaşık olursa olsun bu hiç değişmiyor. İşin niteliğinden ve kazanılan ücretin niceliğinden tamamen bağımsız, bir mantalite farkı bu. Oradaki temizlik görevlisi bayanın suretinde de bunu gördüm aslında.
Herhangi bir alt geçitteki küçücük büfede taze meyve suları satan genç kızın işine gösterdiği özen, taşıdığı bilinç ve öz saygı, kilise içinde yerleri silen temizlik görevlisindeki ile aynı. Ya da tramvay kullanan yaşlı bayan ile hostelde servis yapan genç garson çocuk. Müze kapısında bilet satışı yapan görevli, tuvalet kapısında bekleyen yaşlı amca…
Hayatını sürdürebilmek için bunun gerekli ve bir ihtiyaç olduğunun öz bilincine sahip. Hayatını devam ettirebilmek için bir emek üretmesi gerektiğinin farkında. Üretilen emeğin kolektif sonuçları da ülkenin kalkınması demek zaten. Her anlamda.
Oysa Türkiye daha farklı. Hele hele İstanbul. Devlet dairesine de gitseniz, restoranda garsona sipariş de verseniz, bankadaki görevliyle de iletişime geçseniz çalışan mimikleri ve yaklaşımı neredeyse standart. Çoğu zaman ilgisiz bakışlar, yapılan işin mecburiyet gereği yapılmasının verdiği bıkkın ifade ve bezginlik…
Mesai saati içinde üstteki sorumlulukla hareket eden insanı görev süresi biter bitmez kimse yerinde tutamıyor ama. Onun da en ufak bir toleransı yok bu konuda. Terzi dükkanını hep 20:00’de kapatıyorsa, en pahalı iş için sekizi beş geçe de gitseniz müşteri kabul etmiyor mesela.
Böyle bir şey İtalya’da başıma gelmişti. Her şey açık ve net bu anlamda. Bizde ise her iş bu yüzden biraz yarım yamalak. Bu tutarsızlık ve kuralsızlık, yaptığımız her işin eksik veya yarım olmasında kendini belli ediyor. Doğan Cüceloğlu bunu “Mış Gibi Yaşamlar” kitabında çok güzel ifade eder.
Son gün, Kiev’den Lviv’e dönmek için sabahın erken saatlerinde Dream House Hostelden ayrılıyorum. Beni Kiev Tren İstasyonuna götürmek için gelen taksici ucu ucuna yetiştiriyor. Fakat bundan daha kötüsü, 80 Grivna tutan yol ücreti için 200 Grivnanın para üstünü veremiyor.
Tek kelime de İngilizce bilmediği için trenin kalkmasına tam tamına 8 dakika kala taksinin içinde birbirimizi anlamadan münakaşa etmeye başlıyoruz. Bir de böyle bir şey var. Hayır ben bir şey söylemesem o da öylece duruyor, artık neyi bekliyorsa…
Sanki bende 4 tane 20’likten oluşan 80 grivna var da bilerek, zevk için vermiyorum. Neyse ki sonra akıl edip araçtan iniyor da (Daha doğrusu ben vücut dilimle anlatıyorum çünkü zaten İngilizcesi sıfır olduğu için söylediklerimi anlamıyor) hemen ön tarafımızda kalan bir büfeden parayı bozduruyor.
Bu arada para üstü olarak da 100 Grivna vererek, 20 Grivnayı resmen iç ediyor. Hayır, 20 Grivnasında değilim zaten ama hareket çok çirkin. Parayı suratıma neredeyse fırlatmasını bile gözüm görmüyor artık çünkü acilen yetişmem gereken tren peronda bekliyor. Bunu da Kiev gezisi sırasında yaşadığım kötü anılar içine yazıyorum.
İstasyon binası sabahın çok erken saatleri olmasına karşın kalabalık ve hareketli. Bir köşede kıvrılıp uyuyanlar, bu gibi yerlerin alışıldık uğultusu, koşuşturmaca… Bilet gişesindeki görevliyle hararetli bir tartışma içinde olan biri çarpıyor gözüme bir an için. Gelip geçenleri incelemeye daha fazla vaktim olmadığı için alelacele trene gidiyorum.
Trenin içinde yolculuk ederken doğal olarak karnım acıkıyor. Büfenin olduğu vagona geçerken birinin arkamdan Ukraynaca bir şeyler söylediğini işitiyorum. Kime doğru söylediğini anlamadığım için ben pek oralı olmuyorum. Görevli bir anda yanımda bitiyor. Ses tonuna bakılırsa anlamadığım için biraz kızgın. Sanki 20 senedir Ukrayna’da yaşıyorum!
Yine de en sevimli halimle “In English please” deyince ticket karşılığı geliyor. Ticketımı adeta yüzü sirke satan bu görevli hanıma gösterdikten sonra elimde sandviçimle yerime doğru geçiyorum.
Kendi kendime ama onun da duyacağı biçimde ve tamamen Türkçe “Bugün ne kadar da kibarsınız” demeyi de ihmal etmiyorum. Taksiciden sonra bu da ikinci oldu ya neyse, haydi bakalım…
Murphy Yasaları mı bu kadar işledi yoksa bu ülkede gerçekten ciddi bir çoğunluk böylesine soğuk ve yardıma isteksiz gerçekten çözemedim. İngilizce bildiğini söyleyenler bile yardım etmeye çekinir vaziyette. Gönülsüz. Yalnız bu Fransız snobluğu falan değil. Çok daha farklı bir şey. Bir tutukluk var. Güvensizlik dolu bir içe kapanıklık.
Amacım asla Ukraynalıları kırmak değil, tam aksine son derece hümanist biriyim, dünyanın her yerinden arkadaşım, tanıdığım insanlar var ama insan bunca farklı ülke görüp de bu tür çok fazla muameleyle karşılaşmayınca, hepsi böyle bir yere toplanınca ister istemez şaşırıyor, biraz da içerliyor doğrusu.
Yani Fransızlar bile hiç olmazsa Bonjour deyince gülümsüyor. Trendeki koltuğumda, camın dışında hızla akan görüntüleri seyrederken kafamda binlerce düşünce birikiyor bu şekilde…
Taksicilerle Lviv şehir merkezinden hava alanına gitmek için pazarlık yaparken kendiliğinden imdadıma yetişen 2 Ukraynalı kız ülkenin tüm imajını kurtardı desem yeridir.
150 Grivna isteyen taksiciye, Lviv Hava alanı-Şehir merkezinin 100 Grivna olduğunu söylemeye çalışırken bu iki kız kendiliğinden sordu: Do you need help? Bu kadar içten yes, please! dediğimi hatırlamıyorum inanın…
Bu yardımsever arkadaşlar sağ olsunlar iki dakika içinde bir yere telefon açtılar ve 10 dakika sonra bir taksi geldi. Üstelik taksinin 80 Grivnaya beni Lviv hava alanına götüreceğini söylediler. Kızlardan biri Türkiyeyi daha önce zaten görmüş olduğu için, yanımdaki İstiklal Caddesi temalı tek kitap ayracını çam sakızı çoban armağanı olarak henüz ülkemizi görmemiş olana takdim ettim. Teşekkür ettim ve ayrıldık.
Lviv Hava alanı kapısında 80 Grivna bekleyen taksiciye 100 Grivna verip üstünü kabul etmeyince, adamcağız da sevinçten havalara uçtu. Ukrayna ekonomisinin ve insanların genel durumundan Lviv gezi yazısı başında bahsetmiştim.
Özellikle Lviv gezi notları içinde belirttiğim gibi tarihsel geçmişinin de etkisiyle kültür-sanat alanında zengin bir birikime sahip olmasına karşın, Ukrayna ülke olarak Avrupalı olup olmamak arasında bocalıyor gibi sanki. Zaten güncel siyasi gelişmeler ve Rusya ile olan savaş da malum. Ülkede Rusların sevilmediği açık. Özellikle batı kesimlerde.
Yabancı dil olarak İngilizce probleminden daha önce de bahsetmiştim zaten. Ukrayna’nın geleceği yeni, genç neslin vereceği karara bağlı görünüyor. Kendilerini kanıtlamak ve dünyaya kabul ettirebilmek içinse, Andriy Schevchenko’dan çok daha fazlasına ihtiyaçları var.
Bitirmeden önce aynı bizde olduğu gibi marketlerde saat 22.00’den sonra içki satışının yasak olduğunu ekleyeyim. Evet, Kiev gezi notları burada sona eriyor. Umarım herkes için faydalı olmuştur. Okumak isteyenler için birkaç farklı yazım:
-
- Amsterdam gezi notları: Amsterdam Gezi Rehberi
- Uzun süreli vize almak: Uzun Süreli Vize Almak
- Stockholm gezi notları: Stockholm Gezi Rehberi
- Tek başına seyahat etmek: Tek Başına Seyahat Etmek
Okurken keyif aldığınıza inanıyor, bir başka yazıda, bir başka ülkede tekrar görüşmek ümidiyle diyorum, kendinize iyi bakın, sorularınız varsa alttaki yorum kısmında dile getirmekten çekinmeyin lütfen, şimdilik hoşça kalın!
Serbest geçişin ardından an itibariyle Kiev’de her yerde Türk var
Merhaba. Ukrayna zaten yoğun Türk ziyaretçisi olan bir ülkeydi, demek çipli kimlik kartlarla giriş başlayınca gelen sayısı daha da arttı. Yalnız uçak fiyatlarında da gözle görülür bir yükseliş oldu. Bilgi için teşekkürler.
Güzel ve bilgilendirici bir gezi yazısı olmuş, elinize sağlık. Ağustos ayında yapmayı düşündüğüm Kiev-Lviv seyahatim için rehber niteliğinde. Tren yolculuğu kısmıyla ilgili bir sorum olacak;trene binmek için önce check-in yapmak gerekiyor mu, yoksa bileti satın aldıktan sonra internet çıktısı yeterli olur mu? Şimdiden teşekkürler
Merhaba. Yazılarımı beğendiğine çok sevindim. Çok teşekkür ediyorum. Soruna gelirsek, hayır herhangi bir check-in işlemi söz konusu değil. Biletin çıktısını yanına alıyorsun, trenin içinde görevli elindeki barkod okuyucu makineye okutuyor, hepsi bu. İyi tatiller ve keyifli seyahatler diliyorum! 🙂
Dünya’da gezilecek birçok yer var henüz Yunanistan ve Bulgaristan’dan başka bir ülkeyi gezmedim ama en yakın zamanda gezmek istiyorum. Yazınız için de teşekkürler 🙂
Rica ederim, beğendiğine çok sevindim! Şu tesadüfe bak, o kadar yer gezdim ama bu kadar yakında olmalarına rağmen ben de o ikisine gitmedim henüz.. 🙂
Okudum okudum başta mesajlaşmamız üzerine Kiev e gidicem diye okudum, sonra çekiliş varmış birde yorum yapıyım diye okudum ama bu nasıl birşey anlamadım içim içime sığmadı dayanamadım hepsini okudum. İlk kez bir blog sayfasını sıkılmadan yorulmadan birşeyler öğrenerek, öğrendiklerim aklımda kalarak okudum. Gezmiş kadar oldum ama oraları gezip görmezsem de çok mutsuz olacakmışım gibi okudum .. her dakika yazın lütfen her saniye bu kadar mütevazi ve eğlenceli yazın çok memnun kaldım siz yazın ben okurum emeğinize sağlık 🙏🏻🙏🏻
Dilara merhaba.
Kesinlikle çok haklısın, okumakla bırakma, mutlaka kendin de git, gez, gör, eğlen ve tadını çıkar. Çok daha farklı güzellikleri de keşfedersin hem, herkes dünyayı farklı yorumlar, başka gözlüklerle bakar, bu çeşitlilik güzel zaten… Blogla ilgili yorumuna gelirsem; ne desem bilemedim inan, teşekkürler, hem de çok teşekkürler!
iyi akşamlar mart ayında kiev-lviv gidecek olmam nedeniyle çok fazla araştırma ve gezi rehberi inceledim ancak sizin sayfanız gibi bilgi alabildiğim ve ayrıntılı açıklama yapılan sayfa çok az. Genelde kalitesiz yayınlar mevcut. çok teşekkür etmek isterim emeğinize sağlık 🙂 şimdi gelelim soruma, taksici ile yaşadığınız sorun sonrası ve trene ucu ucuna yetişmenizi saymazsak 🙂 sanmıyoruma ama inşallah gözünüze çarpmıştır diye umut ederek kiev tren istasyonunda bavulları emanet verebileceğimiz dolaplar vb. mevcut mudur abaca ?? şimdiden çok teşekkür ederim.
iyi akşamlar mart ayında kiev-lviv gidecek olmam nedeniyle çok fazla araştırma ve gezi rehberi inceledim ancak sizin sayfanız gibi bilgi alabildiğim ve ayrıntılı açıklama yapılan sayfa çok az. Genelde kalitesiz yayınlar mevcut. çok teşekkür etmek isterim emeğinize sağlık 🙂 şimdi gelelim soruma, taksici ile yaşadığınız sorun sonrası ve trene ucu ucuna yetişmenizi saymazsak 🙂 sanmıyoruma ama inşallah gözünüze çarpmıştır diye umut ederek kiev tren istasyonunda bavulları emanet verebileceğimiz dolaplar vb. mevcut mudur abaca ?? şimdiden çok teşekkür ederim.
Merhabalar. Çok teşekkür ediyorum! Açıkçası ben buna hiç dikkat etmemiştim kendim kullanmadığım için, ancak Ukraynalı bir arkadaşıma sizin için sordum ve olduğunu öğrendim. Hem Kiev hem de Lviv’de olduğunu söyledi.
ilginize alakanıza ve yardım severliğinize çok teşekkür ederim. İyi ki sizin gibi gezginler var ve bizim gibi gezginlere ilham veriyorlar…
Sağolun. Bir parça yardımım dokunduysa ne mutlu..
çok güzel bir çalışma olmuş sanki o bölgeye ziyaret etmiş kadar oldum teşekkür ederim.
Rica ederim. Ben de yorumunuz için teşekkür ediyorum!
Eşim ve 2 yaşındaki bebeğimizle beraber bir Ukrayna gezisi planlarken rastgeldim blogunuza. Didaktik yazılar ararken, ruhu olan insanın lirik imgelerle karşılaşması bambaşka bir boyut kazandırıyor olaya. Sen sadece gezgin değilsin dostum, sen çok güzel kalpli bir insansın. Öncelikle çok teşekkür ederim her damla emeğin için. İkinci olarak da, dikkatini çekti mi bilmem ama gittiğin cafelerde veyahut sokakta belli noktalarda bebek alt değişim noktaları var mıdır acaba? Bir yakınımdan Avrupa’da bu yönde genel bir sıkıntı olduğunu duymuştum ama sadece duyum benim için. Bunu merak ettim, vereceğim zahmet için şimdiden çok teşekkürler…
Merhabalar. Ne diyeceğimi bilemedim inanın, çok teşekkür ediyorum! Öte yandan, sorduğunuz soruya net bir yanıt vermem zor ne yazık ki… Özellikle Ukrayna açısından konuşmam gerekirse. Hiç dikkat etmemiştim buna açıkçası. Ama bundan sonra bunu da dikkate almam gerektiğini iyi hatırlattınız zira bebek veya çocuğuyla gezenler de çok görüyorum aynı sizin gibi. Roma’dan yeni döndüm ve böyle bazı yerler gördüm mesela, Ukrayna’da sanırım mekanlara tek tek sormak gerekecektir.
merhaba 🙂
tren için ne kadar önceden bilet almamız gerekiyor ?
2 ay sonrası için görüntüleyemiyorum.
bütün yazılarınızı okudum yeni yıl için bende düşünüyorum belki bir günlüğüne kiev e de gidebiliriz diye düşündüm sizin yazınızdan sonra . bilgilendirmeler çok değerli çok teşekkürler.
sizce bu pandemi döneminde de yeni yıl için etkinlikler düzenlerler mi ?
Merhaba.
Benim Ukrayna’ya gittiğim dönem, sanırım biletleme tarih aralığı biraz daha uzundu. Buraya yorum yapan arkadaşlardan da anladığım kadarıyla artık bu süre çok daha kısa görünüyor. Onun nedeni bu yani. İkinci soruya ise cevap vermesi gerçekten çok çok zor çünkü pandemi her şeyi alt üst etti. Tedbirler ve kurallar da sürekli değişiyor. Hatta ben vaka sayıları artarsa, ülkelerin bu kış aylarında tekrar sınırlarını kapatabileceğini düşünüyorum. Winter is coming 🙂
Gelişmeleri anbean takip etmekte ve uzun bir tarih aralığına yayılan (Örneğin 4-5 ay sonrası gibi) seyahat planı -mücbir sebepler yoksa tabii- yapmamakta fayda var şu an için diye düşünüyorum. Tabii bu benim şahsi görüşüm, 6-7 ay sonrasına bilet alanlar da var sonuçta, mesela Pegasus bu aralar sürekli kampanyalar yapıyor vs. Giderseniz iyi yolculuklar ve keyifli seyahatler dilerim, yazıda da söylediğim gibi, yeni yılda Ukrayna soğuk ama keyifli oluyor.