Kalkan Gezi Notları
Herkese merhaba!
2017 yılının yaz aylarında Antalya Kalkan’a bir yolculuk yaptım. Bu yazımda, yakın zamanda buraya gitmeyi düşünenler için Kalkan gezilecek yerler hakkında bilgi vermek, Kalkan ve yakın çevresini biraz daha yakından tanıtmak istiyorum.
(Türkiye’den, birbirinden güzel iki yerle ilgili daha gezi notları hazırlamıştım. Bunlara da buradan ulaşabilirsiniz: Pamukkale gezi rehberi ve Mardin Gezi Rehberi )
Ekonomisi tarıma ve turizme dayanan popüler yazlık şehrimiz Antalya’nın eski Rum evleri ile ünlü, sevimli ve küçük bir köyü olan Kalkan, Antalya şehir merkezine bir hayli uzak kalıyor aslında. Yaklaşık 200 km.
Otobüs ile Kalkan Antalya merkez arası 4,5 saat sürüyor. Antalya Hava limanına ulaşım için ise merkezden bir saat sürecek bir yolculuk daha yapıyorsunuz. (H 600 Numaralı otobüsü kullanabilirsiniz.)
Muğla il sınırına çok daha yakın olduğu için, örneğin Muğla Dalaman Hava limanı veya Fethiye’den buraya ulaşım biraz daha kolay diyebilirim. Ancak Dalaman’a geldiyseniz, yine önce Fethiye merkeze ulaşmanız gerekiyor, bunu unutmayın.
Fethiye otogarından kalkan araçlarla Kalkan’a gelebilirsiniz. Fethiye Kalkan arası ulaşım yaklaşık 80 km. Antalya Kaş’tan Kalkan’a gelmek için ise, yine Kaş Otogarından kalkan minibüsleri kullanabilirsiniz. Bu yol oldukça kısa sürüyor, yaklaşık 20-25 dakika.
Bu arada, Kaş otogarına giden otobüsler için Enuygun.com gibi sitelerden otobüs bileti bulabilirsiniz, bu da aklınızda olsun.
1900’lü yılların başında küçük bir balıkçı köyü olan Kalkan görülecek yerler bakımından çok zengin değil aslında. Köyün içi yani çarşısı birkaç saatte rahatça dolaşılıp bitirilebilir.
Ancak Kalkan, yanı başındaki harikulade Kalkan plajları ile deniz ve tatil turizminin yanı sıra kültür turizmi arayanlara, dünyaca ünlü antik kent Patara ile fazlasıyla doyurucu bir gezi vadediyor.
Önce Kalkan’da nerede kalınır sorusuyla başlayalım isterseniz. Ben bir aile işletmesi olan, zaten hayli küçük olan Kalkan’ın minik otogarına yürüme mesafesinde ve köyün tam merkezinde diyebileceğim Gül Pansiyon‘da kaldım. (İletişim için: 0533 216 84 87)
Yaz kış burada yaşayan Ömer Bey ve eşinin işlettiği bu pansiyon hem temiz, hem bazı odalarında komple deniz manzarasına sahip hem de az önce söylediğim gibi yeri gerçekten dört dörtlük!
Tüm odalar havadar, klimalı ve televizyonlu. Ayrıca aynı hostel ve otellerde olduğu gibi ücretsiz wi-fi hizmeti de sunuluyor. Pansiyonun açık, geniş bir terası, oda+kahvaltı seçeneği var. Hatta kahvaltıyı burada yani teras katında yapıyorsunuz.
Önceden söylemek kaydıyla öğlen ve akşam yemeği de alabilirsiniz elbette. Fiyatlar makul. Tek eksiklik kredi kartının geçmemesi. Pansiyonun tam karşısında da (elbette sadece yazın böyle olduğunu düşündüğüm) 24 saat açık Carrefour var mesela, buradan istediğiniz saatte alışverişinizi yapabilirsiniz.
Kalkan merkezde denize girmek mümkün. Kalkan Plajı ufak ama yeterli.
İnsanların çoğu, özellikle de turistler sıklıkla çevredeki popüler Kalkan plajları (örneğin altta görülen Kaputaş Plajını) tercih etse de bu ufak kasabanın denizi son derece güzel. Suyu kimi yerlerde olduğu gibi aniden derinleşmediği için çocuklu ailelere de hitap ediyor.
Köy içinde çok sayıda restoran, cafe, bar ve lokanta var. Deniz ürünlerinden et çeşitlerine, fast food’tan ev yemeği yapan lokantalara kadar farklı alternatifler mevcut.
Fiyatlar ucuz sayılmasa da Kalkan’da akşamları daracık sokakları turlayıp denize karşı bir şeyler yiyip içmek keyifli oluyor doğrusu. Altta görülen Ali Baba Restoran ev yemekleri konusunda gayet başarılı. Burayı tavsiye ederim.
Şimdi gelelim Kalkan görülecek yerler listesine. İlk olarak köyün içinden bahsedeyim. Oldukça şirin sokakları var buranın. Beyaz badanalı, balkonlarında saksıların içinden fırlayan rengarenk çiçekleriyle dolu olan evler, dar sokaklarda yan yana sıralanmış durumda.
Mevsimine göre, burnunuza yer yer ağaçlardan taze meyve kokuları gelecek. Sokak aralarında butik dükkanlar, sevimli dekorasyonuyla öne çıkan mini mini kafeler göze çarpıyor. Aynı Çeşme Alaçatı veya Sığacık gibi…
Benim en çok sevdiğim yer tartışmasız Cemal Ağabeyin dükkanı oldu mesela. Kendisiyle tanışma hikayem bir o kadar ilginç.
Merkezdeki bu dükkana girer girmez, iflah olmaz bir kitap kurdu olduğum için, her zaman olduğu gibi dikkatimi ilkin yan yana dizilmiş kitaplar çekti. Öncelikle, kitapların hem İngilizce hem de Türkçe yazılmış olmaları beni fazlasıyla şaşırttı.
Dahası, hem turistik ve tarihi yerlerin, hem de örneğin yukarıdaki fotoğrafta görüldüğü üzere yemek tarifleri gibi Türk mutfak kültürünün de anlatıldığı çeşitli konulardaki bu kitapların yazarı hep aynıydı: Cemal Tor.
İçeri girip bu kişinin kim olduğunu sordum her zamanki sonsuz meraklı halimle. Aldığım yanıtı artık tahmin ettiniz sanıyorum: “O kitapların yazarı benim.”
Cemal Ağabey böyle dedi ve gülümsedi. Evet, meğer bu kitapların yazarı aynı zamanda dükkanın da sahibi olan kendisiymiş. Nasıl sevindim anlatamam!
Üstelik kendisi bir o kadar mütevazi, hoş sohbet. Hayalimde hep bir gezi kitabı yayınlamak olduğu için (Bir başka hayalim, bir yıl başını mutlaka yurt dışında geçirmekti. Kiev‘de bunu gerçekleştirdim.) daha da hoşuma gitti doğrusu…
Kendisi emekli. Aslında İstanbul’da yaşamasına karşın yazları buradaymış. Oldukça güler yüzlü bir insan olan Cemal Ağabeyin dükkanına siz de gittiğinizde mutlaka uğrayın. Yeri çok basit, çarşının ortasında.
Buradan çıkıp aşağı yani denize doğru yürürken karşınıza büyük bir çan çıkacak. Bu çan eski adı Kalamaki olan Kalkan’da 1890 tarihinde yapılmış olan Meryem Ana Kilisesine ait. Önceleri Kaş Müzesinde korunurken günümüzde köyün tam içinde, ortasında yer alıyor.
Üstte de söylediğim gibi, bu yolun aşağısı kıyı şeridi. Etrafta yeme & içme için kafeler var. Kalkanın kendi halk plajına giriş ücretsiz. Şemsiye ve şezlonglardan da aynı şekilde bedava yararlanabiliyorsunuz. En azından bir gününüzü gelmişken burada değerlendirin derim.
Şimdi gelelim Kalkan yakın yerlere…
Patara Plajı ve Patara Antik Kenti
Akdağlardan beslenerek Eşen Çayının oluşturduğu bir vadi var: Ksanthos Vadisi. Burası, Saklıkent Kanyonundan başlayarak Patara’ya dek uzanan genişçe bir hat.
Bu hat üzerinde küçük köyler ve farklı antik kentler bulunuyor. Saklıkent Kanyonu, Letoon, Arsada bunlardan yalnızca birkaçı…
Zaten bu bölgeye (Yani Kaş, Kalkan veya çevresine) gittiğinizde minibüslerin tabelalarında, turizm ofislerinin camlarında veya kendi arabanızla geçtiğiniz yolların kenarlarında yer alan yer işaret levhalarında sık sık bu isimleri göreceksiniz siz de.
Ben Kalkan’daki bir günümü Patara Plajı ve Patara Antik Kentine ayırdım mesela. Burası Ksanthos Vadisinin 10 km kadar güneyinde yer alıyor. Upuzun kumsalı adeta bir çölü andırıyor.
Hatta bazı Türk filmlerinin çöl sahneleri burada çekilmiş. O zaman saldırın Tellioğulları! Yürüyün Seferoğulları! Yeşil Vadinin otu boldur, Lütfü de iyidir. Yahu ben ne anlatıyordum?
Evet, Patara Antik Kenti bir zamanlar işte bu vadinin limanıydı… Arkeolojik bulgular kentin tarihinin Erken Tunç Çağına dek uzandığını söylüyor.
Patara Antik Kenti milattan önce 300’lü yıllarda meşhur komutan Büyük İskender’e kapılarını açmış, daha sonra yüz yıl kadar Mısır egemenliğinde kalmış.
Milattan sonra 43 yılında ise bölge Roma eyaletine dönüşür. Yine milattan sonra 131 yılında kent bu kez dönemin Roma İmparatoru Hadrianusu ağırlar.
Günümüzde Patara antik kentinde, şehrin tiyatrosunu, meclis binasını, ana caddesini, merkez hamamını ve kimi evlerin kalıntılarını göreceksiniz. Saydığım yerlerin içinde en sağlam kalan yapı her zaman olduğu gibi tiyatro binası olmuş.
Kentin ana caddesinde de yer döşemeleri ve karşılıklı dikilmiş sütunlar duruyor. Hamamdan ise geriye ne yazık ki pek bir şey kalmamış. Koca bir enkaz yığını diyebilirim.
Burada yapabileceğimiz en iyi şey, her zamanki gibi hayal gücümüze sığınmak ve vaktiyle bu hamamda yıkanan insanları gözümüzde canlandırmaya çalışmak…
Patara’ya gittikten sonra, geride kum yığınları, müthiş bir kumsal, yer yer kumların altına gömülü gizemli bir eski kent harabesi, yakıcı bir güneş kalıyor aklınızda.
Patara kumunun ve güneşinin yarattığı canlılık ve uyarıyı taşıyorsunuz üzerinizde günlerce. Unutulmayacak bir etki bu. Doğa, tarih ve deniz bir arada. Düş kurmak için elverişli bir yer.
(Orhan Duru, Mavi Gezi Piri Reis’in İzinde, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2016)
Patara Kaş arası veya Patara Kalkan arası sefer yapan minibüsler ile buraya rahatça gidip gelebilirsiniz. Antik kent girişinde Müzekartınız varsa bunu da kullanabiliyorsunuz.
Plaj sabah 08:00 ile 19:00 arası bizlere, bundan sonraki saat diliminde ise sevimli dostlarımız olan kaplumbağalara ait. Zira burası deniz kaplumbağası üreme alanı. O yüzden saat 20:00’den sonra plajda kesinlikle kalamıyorsunuz.
Patara denizi, ne kadar ileriye giderseniz gidin dizlerinize bile gelmeyen sığ suyuyla meşhur. Özellikle çocuklu ailelerin içi rahat olsun.
Denize hiç girmeden, kumsaldan bile çocuğunuzu gözetleyebilirsiniz yani. Plajın önünde bir de kafe var. Patara’nın durgun suları, ister istemez bana Ahmet Haşim’in şu sözlerini hatırlattı:
Muazzam tekneleri, hafif oyuncaklar gibi sallayan deniz, hakiki çocuklarına tunçtan daha sert kırmızı bir ruh yoğuran deniz, geniş kollarıyla kıtaları birbirinden ayıran deniz, bin türlü ejderin vatanı deniz, kalabalık bir şehrin nevrastenik halkına tehlikesiz bir havuz vazifesini görmeye razı oluşu ne hazindi! (Ahmet Haşim, Bize Göre ve Bir Seyahatin Notları, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2018)
Gerçekten de buranın denizi aynı havuz gibi. Durgun ve sığ. Bölgede yazın hava sıcaklığının oldukça yüksek olduğunu söylemek isterim.
Denize girerken veya güneşlenirken sorun yok ama özellikle antik kenti gezerken oldukça terleyeceksiniz. Bunu hatırlatayım. Ama sırf bu yüzden buraya kadar gelip de antik kenti gezmeden sakın dönmeyin derim! İnanın çok yazık olur.
Patara plajında şemsiye ücreti olarak 15 TL ödüyorsunuz. Ancak ayrılırken şemsiyesini teslim edip 10 TL’yi geri alıyorsunuz. Yani aslında 5 TL. Bence böylesi bir yer için gayet ucuz.
Türkiye’de Turizm başlıklı yazımda tatil yörelerinde karşılaştığımız manzaralardan bahsetmiştim biraz, arzu edenler o yazımı da okuyabilirler.
Kalkan Plajları
Kalkan plajları yazdım ama, aslında Kalkan ve Kaş plajları olarak da değerlendirmek mümkün bütün bunların hepsini. Zira Kaş ve Kalkan birbirine çok yakın.
Hangisine giderseniz gidin, bir diğerine rahatça ulaşabilirsiniz. Eskiden bu mesafeyi almak saatler sürüyormuş…
Kaputaş Plajı
Önce Kaputaş Plajından başlayalım o halde. Kaş ile Kalkan arasındaki sahil yolu üzerinde yer alan bu plaj, hiç abartmadan dünyaca ünlü diyebilirim. Önce mavi ile turkuaz rengin karışımı sizi büyülüyor.
Bunun yanı sıra genelde durgun olan suyu ile beyaz çakıl taşlarıyla kaplı kumsalı ile Kaputaş Plajı yaz aylarında yerli yabancı herkesi kendine çekiyor.
Plaja, yalçın kayalıklarla çevrili bir noktada, buraya daha sonradan eklenmiş olan merdivenlerden iniyorsunuz. Ancak plaja inmeden önce yolun üst kısmında fotoğraf çektirmemek olmaz tabii ki. Zira manzara muhteşem!
Burası rahatça tahmin edebileceğiniz gibi yaz aylarında çok kalabalık. Günün erken saatlerinde giderseniz boş şezlong ve şemsiye bulmanız daha olası. Şezlong ve şemsiye ücreti ayrı ayrı 5 Türk lirası.
Ödemeyi kafenin içindeki kasaya yapıyorsunuz. Ancak ben hiç bunlarla uğraşamam diyenler, elbette kendi şemsiyesini de yanında götürüp istediği saatte plajın, denizin ve güneşin tadını çıkarabilir.
Evet, aynı Patara Plajında olduğu gibi burada da ufak bir kafe var. Kafenin hemen yanında ise tuvalet, duşlar ve mayoları değiştirmek için kabinler yer alıyor. Kafenin menüsünün de bir fotoğrafını paylaşıyorum.
Atıştırmalıkların fiyatlarına buradan bakabilirsiniz. Yiyeceklerin çoğu fast food tarzı. Gözlemesini denedim, tavsiye ederim. Zaten fazla seçenek de yok.
Deniz normalde durgun ve tehlikesiz. Ancak zaman zaman esen sert rüzgarlar ciddi şekilde büyük dalgalar yaratıyor. Böyle bir durumla karşılaşırsanız mutlaka cankurtaranların anonslarına kulak verin.
Kalkan’dan Kaputaş plajına ulaşım için minibüsleri kullanabilirsiniz. Seferler sabah 07:00’de başlıyor. Akşam son sefer saati ise 18:30. Evet, bence de oldukça erken. Ancak Kaputaş Kalkan arası o kadar yakın ki, otostop da çekebilirsiniz. Mutlaka birileri sizi alacaktır.
Zaten arabayla yolculuğunuz belki beş dakika bile sürmeyecek. Kalkan Kaputaş Plajı arası minibüs ücreti ise kişi başı 3,5 Türk Lirası. Aşağıda Kaş, Kalkan, Patara için minibüs sefer saatlerini topluca bulabilirsiniz.
Akçagerme Plajı
Gelelim Akçagerme Plajına… Akçagerme Plajı konum olarak aslında Kaş’a daha yakın. Buranın denizi de çok güzel. Su temiz ve sakin. Şezlong, şemsiye veya armut minderden istediğinizi seçebiliyorsunuz. Her birinin ücreti 5 TL.
Plajın kafesinde güzel bir uygulamaya denk geldim. Açıkçası bu durum benim oldukça hoşuma gitti. Tesiste görev yapanların hepsi 17-18 yaş aralığındaki gençler. Bu durum dikkatimi çekti ve sebebini sordum. Meğer hepsi öğrenciymiş.
Akçagerme Turizm Otelcilik Meslek Lisesi öğrencileri meslek stajlarını burada yapıyorlar. Hatta bunu belirten ve benim ayrılırken gördüğüm bir de tabela koymuşlar buraya. Alta doğru kafenin menüsünün fotoğrafını da bulabilirsiniz. Fiyatlar orada yazıyor.
Plajın hemen yanında bir de su kaydırağı var. Deniz bu kadar güzelken ne kadar tercih edersiniz bilemem ama eğer çocuklu bir aileyseniz bu kaydırakların çocuğunuzun gözünden kaçmayacağına eminim. O yüzden buranın fiyat listesini de ekliyorum.
İslamlar Köyü
Bu köy, Rumlar ile Türklerin kol kola yaşadıkları bir yer. Kalkan İslamlar köyü arası yaklaşık 10 km. Ben vaktim kalmadığı için ne yazık ki buraya gidemedim. Sizin aklınızda olsun.
Dediğim gibi, kendi aracınız olmasa bile minibüslerin üzerinde İslamlar Köyü yazısını görünce binebilirsiniz.
Evet, şimdilik bu kadar. Seyahatlerimden daha fazla fotoğraf için Instagram adresim ve okumak isteyenler için birkaç farklı yazım da burada:
Herkese şimdiden iyi tatiller dilerim!
Teşekkürler kardeşim. Ben de gezerim. Detaylar iyi, yararlandık. Bu haftasonu Kaş, Kalkan çevresindeyim.
Çok sevindim, iyi tatiller diyelim! 🙂
Güzel olmus. Eline ayagina fotograf makinana sagil 🙂
Bu yaz bahsettigin yerlerin bir kismini görmeye gelecegiz nasipse.
Teşekkürler! Yolunuz açık olsun, iyi tatiller. Dönerken izlenimlerinizi yazın yine yorum kısmına. 🙂