Ohrid Gezi Rehberi 2. Bölüm
Tekrar merhaba!
Hatırlayacağınız üzere, Ohrid Gezi yazımın 1. bölümünde, en son St. Sophia Kilisesinin yemyeşil bahçesinde mola vermiştik. Yazının ilk bölümü burada: Ohrid Gezisi 1. Bölüm
Ohrid gezilecek yerler bakımından zengin bir kent.
Yazının bu ikinci bölümünde size bahsedeceğim yerler ise şunlar: Ohrid Antik Tiyatrosu (Ancient Theatre of Ohrid), Ohrid Kalesi (Samuel’s Fortress), Saint Panteleimon Kilisesi (St. Clement) ve The Church of St. Bogorodica Perivlepta
Şimdi, kaldığımız yerden yolculuğumuza devam edelim.
Tepeye doğru çıkarken Osmanlı izlerini taşıyan çok şirin mimariye sahip evler görmeye hazır olun bir defa… Hava da güzel olunca, ben ağır ağır, etrafı gözlemleyerek, anın tadını çıkararak yürüyorum.
Burada karşıma çıkan ilk yapı, oldukça eski bir Amfi Tiyatro oluyor. Milattan önce 3. yüzyıla tarihlenen bu antik tiyatro (Ohrid Ancient Theatre), Makedonya’da bulunan Helenistik tipteki tek tiyatro.
Ayrıca vaktiyle yine burada, aynı Roma Kolezyumda olduğu gibi Gladyatör dövüşleri de yapılmış. Yaklaşık 4000 kişi kapasiteli.
Tiyatroyu geçtikten hemen sonra karşıma çıkan ilk kilise minik St. Bogorodica Perivlepta oluyor. 1295 yılında inşa edilmiş. Burada oldukça kalabalık bir turist kafilesiyle karşılaştım.
Kabaca 50 kişiden fazla olduklarını rahatlıkla söyleyebilirim. Zaten küçük olan kilisenin kapısından girişleri uzun sürünce, ben de içine girmekten vazgeçtim.
Hemen yanındaki bu beyaz bina ise dikkatimi çekti. Burası bir okulmuş. Eğer yanlış hatırlamıyorsam üniversitenin bir fakültesiydi.
St. Bogorodica Perivlepta kilisesinin önünden hem Ohrid Gölünü hem de Ohrid Kalesini (Samuel’s Fortress) net bir şekilde görüyorsunuz.
Kiliseyi arkamda bırakıp yola devam ediyorum. Kısa bir bayır tırmanışı sonrası Ohrid Kalesi’ne ulaşıyorum.
Samuil Kalesinin (Samuel’s Fortress) tarihi milattan önce 4. Yüzyıla dayanıyor. 2003 yılında restore edilmiş. Giriş 30 Dinar. Yani 0,5 Euro.
Kalenin içinde görülmeye değer bir şey yok. Ancak özellikle fotoğraf meraklıları için şahane bir manzara sunduğunu söylemeliyim! Ohrid’de yapılacak şeylerden biri tekne turu ise, diğeri ise muhakkak bu kaleye çıkmak olacaktır.
Kalenin içinde 1 saatten fazla zaman geçirdim. Artık mesafesi kıyıdan biraz uzak olduğundan mıdır, yoksa tamamen tesadüf eseri midir bilemiyorum ama ben oradayken kaleyi gezen pek fazla kimse yoktu.
Halbuki göl kenarı, çevresi ve çarşıda oldukça fazla insan olduğunu söyleyebilirim. Kalenin hemen girişinde oturmak için bir cafe var. Ayrıca bir de büfe gördüm. Bu da ek bir bilgi olarak aklınızda bulunsun.
Tekrar gölün kıyısına doğru inişe geçiyorum. Gözüme çarpan evlerin çoğunun bahçesi bakımlı ve rengarenk çiçeklerle kaplı. Meyve ağaçları da var.
İnsan, Ohrid sokaklarında gezerken huzur buluyor. Doğaya neredeyse hiç müdahale edilmemiş burada.
Yazının birinci bölümünde de bahsetmiştim zaten, insan bu sessizliğin ve doğallığın içinde adeta dünyaya yeniden geldiğini hissediyor.
Kısa bir süre önce yayın hayatına başlayan Yeni Deniz Mecmuası dergisinde, ilk sayıda güzel bir yazı ile karşılaştım.
Bakın, “Türkiye’de Amatör Denizcilik” başlıklı yazısında Özkan Gülkaynak ne diyor:
Türkiye Cumhuriyeti, tarihindeki en radikal ekonomik değişim olan 1984 yılındaki serbest piyasa ekonomisiyle, neredeyse her nesnenin ithal edilebildiği bir ekonomiye geçmiştir. Her ekonomik değişikliğin, sosyo-kültürel değerleri etkileyeceği aşikardır.
Kademeli olmadan ve olumsuz sosyal sonuçları gözetilmeden uygulanan yeni ekonomik uygulamalar, daha kolay zengin olmak, kısa zamanda köşeyi dönmek gibi arzu ve kavramları da ortaya koydu, gelir dağılımı da hızla bozulmaya başladı. Toplumumuzun yardımlaşma, paylaşım, eğitim vs. gibi kültürel değerleri erozyona uğramaya başladı.
Sadece büyüme hızlarına bakarak Türkiye’nin geliştiği iddia edildi. Aslında eğitim düzeyi, toplumsal değerler vb. hep geriledi. Hızlı bir çevre katliamı başlatıldı, tüm doğal değerlerimiz paraya dönüştürülmeye çalışıldı.
Dünyanın en güzel kıyıları betonlarla dolduruldu. Her şey, insanın tüketimi, anlık, sahte tatlar üzerine kuruldu, gelecek kuşaklar unutuldu. (Kaynak: Özkan Gülkaynak, “Türkiye’de Amatör Denizcilik”, Yeni Deniz Mecmuası, Sayı 1, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, 2016, s. 123)
Bu dergiyi, içinizde denizcilik ile ilgili konulara ilgi duyanlar varsa tavsiye ederim. Profesyonel olmanız falan gerekmiyor, genel kültür açısından zenginleşmek için bile okunabilir.
Ben de sonuçta bu konulara ilgi duymaya Turgay Noyan’ın yıllar önce gazetedeki “Yelken ve Deniz” isimli köşesini okuyarak başladım.
Gerçekten de, Gülkaynak’ın bu görüşünü paylaşmamak elde değil. Sürdürülebilir Kalkınmanın* önemini, ülke olarak ne zaman kavrayacağız gerçekten çok merak ediyorum doğrusu…
Kristin Ross’un Ortak Lüks adlı kitabında bu konuyla alakalı çok güzel bir yorumu vardır. Ross, çevrenin sürdürülebilirliğinin yalnızca teknik bir sorun olmadığını, aynı zamanda bir toplumun neye değer verdiği ve neyi zenginlik olarak gördüğüyle de alakalı olduğunu yazar.
Rotasız Seyyah ile ilgili yazımda bu konuya biraz değinmiştim, dilerseniz o yazıya da buradan ulaşabilirsiniz: (Rotasız Seyyah ve Hatırlattığı Gerçek)
Umarım bir şeyler değişir diyerek tekrar Ohrid gezi yazıma dönüyorum.
Akşam çökmek üzere. Ve bir diğer meşhur ve önemli yapı olan Saint Clement Kilisesi‘ne ulaşıyorum. Giriş ücreti 100 Makedon Dinarı.
Burası eski bir Slav manastırı aslında. İsmi kimi kaynaklarda St. Panteleimon Church olarak da geçiyor.
Saint Clement Kilisesi, Ohrid Gezi yazısının 1. bölümünün sonunda bahsettiğim gibi, Plaosnik (Plaošnik) tepesinde yer alıyor. Kilisenin önünde arkeolojik kazıların yapıldığı bir alan var.
Kiliseyi ziyaret ettikten sonra, tekrar aşağıya doğru yürümeye koyulup, kısa bir süre sonra gölün kıyısına ulaşıyorum.
Göl kenarındaki restoranda neşeli bir Makedon ezgisi çalıyor. İnsanlar bir yandan yemeklerini yiyor, bir yandan şarkıya eşlik ediyorlar. Kulağımda bu ses cümbüşü, kahkahalar, önümde alabildiğine uzanan göl ve gölün sularına ışığı vuran, batmaya yüz tutmuş güneş…
Gölün kıyısındaki evlerin kimisinde Rooms To Rent kimisinde ise Sobe tabelaları asılı. Kiralık ev demek.
Ohrid’de nerede kalınır sorusuna hiç değinmemiştim şu ana kadar. Bu yazıları birçok dairede görmek mümkün. Bunlarda kalabilirsiniz.
Gölün suyu son derece temiz ve suyun dibi görünüyor. Biraz da Makedonya’nın eylül ayındaki ikliminden söz edeyim…
Gündüz fazlasıyla sıcak diyebilirim. Akşamsa özellikle güneş battıktan sonra hava hissedilir derecede soğuyor. Tipik bir karasal iklim özelliği.
Edirne’deki üniversite günlerim geldi aklıma… Aynı gün içerisinde iki farklı mevsimi yaşardık. Pek de sevmezdim bu durumu ne yalan söyleyeyim. Gündüzün sıcağına güvenip yanına bir şey almazsan, akşam aynı kıyafetle mümkün değil dolaşamazsın.
O yüzden size de tavsiyem, yanınıza mutlaka ince bir merserize kazak veya sweatshirt alın. Çünkü hava hissedilir derecede soğuyor.
Daha ileriki aylarda gidecekler için de yine aklımdayken söyleyeyim, örneğin 2016 yılı Kasım ayında Makedonya gezisi yapan arkadaşlarım, “Kaan akşamları bariz bir şekilde donduk” dediler. 🙂
Sveti Naum, Ohrid’de görülecek yerlerden bir diğeri. Ancak ben zamanım kısıtlı olduğu için göremedim. Artık bir dahaki sefere…
Benim için artık gitme vakti yaklaşıyor. Otogara dönmek için başladığım yere, gölün kıyısına dönüyorum.
Gördüğüm ilk taksiciye kaça götüreceğini soruyorum. 200 dinar diyor. 100 dinara geldiğimi söyleyince alaycı bir gülümseme beliriyor yüzünde. Git başkasını bul diyor oldukça kaba bir şekilde.
Çok değil 20 saniye sonra yoldan çevirdiğim taksiciye 100 dinara otogara götürür müsün diyorum. Atla diyor.
İlk sorduğum Makedon taksiciye, Son gülen iyi güler ata sözünü öğretmek isterdim doğrusu. Kim bilir, belki de Emel Sayından bahsetmeliydim.
Er Ya Da Geç şarkısında ne diyordu: “Sana bir çift sözüm var, son gülen iyi gülermiş.” 🙂 Saat 19:00 ve otobüs terminalinden kalkan son otobüse biniyorum.
Ve son gün gelip çatıyor. Geri dönüş günü. Makedonya’ya veda vakti.
Hostelde kahvaltımı yapıyorum. Ardından resepsiyonist çocukla da vedalaşıp otobüs terminalinden hava alanına gidecek biletimi alıyorum.
Makedonya’da 3 günde harcadığım toplam para 75 Euro. 30 Euro hostel ücreti ile birlikte toplam 100 Euro.
Burada da, okumak isteyenler için diğer gezi yazılarım var:
- Amsterdam gezi rehberi: Amsterdam Gezi Rehberi
- Stockholm gezi rehberi: Stockholm Gezi Rehberi
Bir başka seyahatte, bir başka ülkede tekrar görüşmek dileğiyle!
(*Sürdürülebilir Kalkınma: İnsan ve doğa arasında bir denge kurmak suretiyle, kaynaklara zarar vermeden, bugünün ihtiyaçlarını, gelecek kuşakların da kendi ihtiyaçlarını karşılama şansını ve hakkını ellerinden almadan karşılamak anlamına gelen kalkınma türüdür.)
Merhaba,
Öncelikle böyle düzenli bir sitenin oluşmasında katkınız olduğu için teşekkür ederim:)Çünkü gittiğim birçok ülkenin bilgilerini sizin sitenizden sağladım.Gerekli bilgilerin olması hatta ara ara edebiyatın kokusunu yazılarınızda hissettirmeniz çok iyi olmuş.Bu arada Makedonyayı gezmeden önce sizin Makedonya ile ilgili tüm yazılarınızı çıkarttım:):)her şey için çok teşekkürler sizin gibi blogerlara ihtiyacımız var:)
Merhabalar. Çok teşekkür ederim! Yazılarımın işe yaradığını görmek güzel. Keyifli seyahatler!