Paris Gezi Notları 1. Bölüm
Herkese merhaba!
Paris… Fransa’nın göz bebeği. Avrupa’nın incisi. Paris deyince aklıma neler mi geliyor? Elbette müzik, edebiyat, tarih, resim… Kelimenin tam anlamıyla bir sanat şehri Paris.
Ancak dürüst olmam gerekirse, aslında aklımda Paris gezisi değil de, en başından beri İskandinavya vardı.
Fakat seyahat tarihlerim netleşince karşılaştığım konaklama gideri ve ulaşım bedeli benim tahminlerimin üzerine çıkınca, rotayı mecburen değiştirmek durumunda kaldım.
İspanya gezisi için karar kıldıktan sonra, hazır gitmişken yanı başındaki Fransa da neden olmasın diyerek, gezi rotama bu ülkenin başkentini, Paris’i de ilave ettim. İyi de oldu.
Ancak yaşadığım çeşitli aksilikler yüzünden, daha iyi gezip görebilmek adına ileride bir kez daha gitmeyi düşünüyorum.
Paris Gezi Notları
Bu arada, bu yazıyı yazarken arkada çok sevdiğim bir grup çalıyor: Paris Combo.
Caz, dünya müziği, şanson etiketleri altında özetleyebileceğim hafif, sade, güzel bir müzikleri var. Dinlediğim albümün ismi Attraction. Tavsiye ederim.
Hatta bu albümlerinde değil ama İstanbul isimli bir şarkıları da var. Arzu ederseniz yazıyı okurken de dinleyebilirsiniz. (Bu da grubun web sitesi: Paris Combo)
Fransa şarapları ve peynirleri ile ünlü bir ülke. Süpermarketlerde 10 Euro civarında çok kaliteli şaraplar bulabilirsiniz.
Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde nüfusu en fazla olanlardan biri olan Fransa’da, Worldpopulationreview.com sitesinin güncel verilerine göre 2017 yılı itibariyle 65 milyona yakın insan yaşıyor.
Almanya ile beraber AB’nin en önemli iki devletinden biri olan Fransa Yarı Başkanlık Sistemi denilen bir sistem ile yönetiliyor.
Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet, elçiliği sırasında bir Fransa gezisi yapar.
Dilerseniz, Türkiye İş Bankası Yayınları tarafından basılan Paris’te Bir Osmanlı Sefiri isimli kitabını okuyabilirsiniz. Paris gezi yazısında operayı bakın nasıl tarif etmiş:
Paris şehrine mahsus bir oyun var imiş ki, Opera derler imiş. Acayip sanatlar gösterirler imiş, büyük kalabalık olur imiş. Şehrin büyükleri varırlar ve Vasi dahi ekseriya varıp Kral dahi gahice gelir imiş. Bir gün entrodüktör Kral tarafından bir hento getirip bizi alıp gittik, Vasi’nin sarayına bitişik bir yere vardık. Ol mahall-i mahsus opera için yapılmış.
Derecesine göre herkesin oturacak yeri var. Bizi kral oturduğu yere götürdüler. Kırmızı kadife ile döşenmiş idi. Vasi dahi gelmiş, yerinde oturdu. Erkekler ve kadınlar ile dopdolu olmuş idi ve yüzden fazla enva-ı saz hazır idi.
Akşama bir saat var idi. Her tarafı kapalı olmakla birkaç yüz balmumu yanmış ve billur avizelerde dahi hesapsız mumlar yanmış idi. Ol mahal ziyade tekellüflü yapılıp cümle trabzanları ve sütunları ve dört duvarı ve tavanı yaldızlı olup ve gelen kadınlar dibalara ve cevherlere müstağrak olup mumların şulesinden bir haz verici aydınlık zuhr etmiştir ki anlatılamaz.
Karşımızda sazendeler oturduğu mahalde bir nakışlı büyük perde asılmış idi. Tamam yerleştikten sonra ansızın ol perde kalkıp arkasından bir büyük saray zuhur eyledi. Sarayın içinde oyuncular kendilerine mahsus elbiselerle ve yirmi kadar peri yüzlü kız incili fistanlar ile meclise tekrar ışık saçıp sazlar dahi hep birden ahenge başladılar. Bir miktar oynayıp sonra operaya başladılar.
(Kaynak: Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet, “Opera”, Türk Yazınından Seçilmiş Gezi Yazıları, Der. Erdal Alova, Adam Yayıncılık, İstanbul, 1995, s. 38)
Paris Gezi Rehberi
Mehmet Çelebi ne güzel tarif etmiş Paris’teki operayı, öyle değil mi? Gözlerinizi kapayınca, bir an o sahne ve dekor canlanıyor sanki…
Dediğim gibi, benim Paris seyahati biraz tatsız başladı. Her şeyden önce, ben gitmeden birkaç gün önce başlayan ve yalnızca Fransa’yı değil, Avrupa’nın da ciddi bir kısmını etkisi altına alan sel felaketi gezide belirleyici faktör oldu.
2016 yılı haziran ayında yaşanan bu selin yarattığı etkiden ve yol açtığı ölümlerden, gitmeden bir gün önce, İtalyanca kursundaki arkadaşım Antonio’nun bahsetmesiyle şans eseri haberim oldu.
Normal koşullarda gideceğim ülkelerde yaşanan sıcak gelişmeleri ve o ülkelerin gündemini takip eden ben, bu kez hazırlıksız yakalandım. Doğruyu söylemek gerekirse, sanırım ben, çok daha uzun süre kalacağım İspanya’ya biraz daha fazla yoğunlaşmıştım.
Ben oradayken hava ara ara kapalı olmasına karşın yağmur hiç yağmadı. Ancak bu doğal afet, ismi birçok edebiyat eserinde geçen, şiirlere konu olan Seine Nehrini zaten fazlasıyla taşırmıştı. Üstelik beni bekleyen tek sürpriz bu değildi.
Sel, yeni iş yasası protestoları ve bunun beraberinde getirdiği toplu taşıma grevleriyle de çakışınca, işler giderek daha da içinden çıkılmaz bir hal aldı.
Ve bunların hepsinin üzerine tuz biber eken bir başka gelişme daha vardı: Louvre ve D’Orsay Müzeleri yaşanan doğal afet nedeniyle kapalıydı.
Paris Gezi Notları
Oysa varış günümün ayın ilk pazarına denk gelmesiyle, gittiğimde hemen ilk iş olarak Picasso ve D’Orsay müzelerini ücretsiz gezmeyi planlamıştım. Paris’te ayın ilk pazarları çeşitli müzelere giriş ücretsiz. Bu liste için linke bakabilirsiniz: Paris ücretsiz müzeler
11:15’teki uçağım, Atatürk Hava limanından rötarsız kalkmasına rağmen, oraya varıp hostele yerleştiğimde yerel saat akşam 17:00 sularıydı.
Hava alanından Gare Du Nord’a gitmek için bineceğim trenin grevler nedeniyle geç gelmesi ve içinde kendimi İstanbul’da Metrobüste hissetmeme neden olacak kadar çok fazla kişi olması ise canımı sıkan bir diğer gelişmeydi.
Hostele vardığımda, bırakın her ikisini, kaldığım Bastille’e daha yakın olan Picasso Müzesine dahi gitmeme imkan kalmamıştı. D’Orsay’ın zaten kapalı olduğunu ise ertesi gün Louvre Müzesine gittiğimde öğrenecektim.
Büyük hayallerle başlayan süslü Paris rüyamdan, oldukça erken uyanmıştım.
Paris’te nerede kalınır? Ben Bastille bölgesindeki Absolute Hotel‘de konakladım. Odaları temiz, resepsiyondaki çalışanlar sıcakkanlı ve yardımsever.
İngilizceleri gayet iyi. Resepsiyonun önünde misafirlerin ücretsiz yararlanabileceği iki adet PC var. Wi-Fi’nin üst katlarda da çektiğini hemen belirteyim.
Burada kalmayı düşünenler, metro ile Republique istasyonunda inerek birkaç dakikalık yürüyüşle hotele ulaşabilir. (Absolute Hotel)
(Avrupa’nın farklı ülkelerinden hostel tavsiyelerim için şu iki faydalı yazımı da okuyabilirsiniz: Avrupa Şehirlerinden Hostel Önerileri 1. Bölüm , Avrupa Şehirlerinden Hostel Önerileri 2. Bölüm )
Paris Gezi Notları
Avrupa şehirlerinde çok gelişmiş bir metro ağı olduğu için, eski şehrin tam göbeğinde kalmasanız bile problem olmuyor.
Özellikle şehir merkezindeki fiyatların yüksekliğini de hesaba katarsak, Bastille bölgesi Paris için güvenli ve iyi bir seçenek. Paris’te görülecek yerler kesinlikle uzak değil.
Paris’te gezilecek yerlere geçmeden önce, Paris hava durumu nasıl ondan da kısaca bahsedeyim. Fransa iklimi biraz enteresan aslında. Ülkede birkaç iklim tipi birden görülüyor.
Paris özelinde baktığımızda ise, yaz aylarında ortalama sıcaklıkların 20 derece civarında olduğunu söylemek mümkün.
Kışın bu sıcaklık 5 dereceye kadar düşüyor. En çok yağmur ise genelde bahar aylarında görülüyor. Bence Paris her mevsimde görülebilecek bir şehir. Ve en azından 3-4 gün ayrılmalı Paris gezisi için.
Paris Gezilecek Yerler
İkinci günün sabahı, bir önceki günün tatsız anılarını üzerimden hemen attım. “Dünle gitti düne ait ne varsa, bugün yeni şeyler söylemek gerek” diyerek düştüm yola. Ne de olsa yalnızca üç gün kalacağım ve kalan son iki günü iyi değerlendirmek gerek.
Paris gezilecek yerler sayılamayacak kadar çok. İlk durağım ise eski bir Roma tapınağının kalıntıları üzerine inşa edilen Notre Dame Kilisesi. Notre Dame, gotik mimarinin seçkin örneklerinden.
İle de la Cite’de tüm ihtişamıyla göğe doğru yükselen bu kilisenin temeli 1163 yılında atılıyor. Çoğu gotik katedralde olduğu gibi üç katlı bir dış cephesi var. İle De La Cite, aynı zamanda Paris’in ilk yerleşim yeri kabul ediliyor.
Nazım Hikmet, 1962 yılında, kilisenin bahçesine bakan otel odasında İstanbul özlemini dile getirdiği şu satırları yazar:
Koşmaca oynayalım Güzinciğim,
Sen ben Dino bir de Verusam
Koşmaca oynayalım yağmurun altında yalın ayak başıkabak
Ve geçelim Sen Mişel Bulvarından İstanbul’u kovalayarak
Ve fır dönelim Notr Dam’ın bahçesinde Kız Kulesiyle…
Kaynak: Sunay Akın, İstanbul’un Nazım Planı, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2017
Yapı, yaklaşık 130 metre uzunluğundaki yüksek nefi (Nef: Kiliselerde ana kapıdan koroya değin uzanan bölüm) ve iki yan koridoruyla öne çıkıyor.
Taş oyma dekorasyonuyla öne çıkan muhteşem taç kapı ise 13. Yüzyıldan kalma. Burası, 1804 yılında Napolyon’un taç giyme töreninin yapıldığı yer aynı zamanda. Giriş ücretsiz.
Paris Gezilecek Yerler
Etraf kalabalık, turist kafileleriyle dolu. Bu harikulade yapının hemen arka tarafındaki tenha bahçede bir banka soluklanmak için oturuyorum. Burası ufak ama etrafı ağaçlarla ve bitkilerle süslü, kafa dinlemek için ideal bir bahçe. Aklınızda bulunsun.
Birden yanımda yaşlı bir adam beliriyor. Aynen bizdeki gibi, muhabbeti başlatan o oluyor. İlk anda oldukça şaşırıyorum çünkü Fransızlar kadar soğuk ve mesafeli başka bir milletle karşılaşmadım şu ana dek.
Fransızca bilmediğimi söylediğimde direk İngilizce’ye geçiyor. Kısa bir muhabbetten sonra aslında Arjantinli olduğunu öğreniyorum. Fransa’da bir Güney Amerikalı. Gerçekten enteresan. Yıllarca kendi ülkesi dışında çalışmış; Türkiye, Irak, İran, İtalya, Fransa…
Bursa’dan, Konya’dan bahsetmeye başlayınca ben de ecel terleri dökmeye başlıyorum. Zira Paris’in göbeğinde bir Türk vatandaşı olarak Bursa’ya bir kez, o da çok küçükken gittiğimi, Konya’ya ise hayatımda hiç gitmediğimi söylemek pek kolay olmuyor doğrusu.
Derken, sanıyorum saat 19:00’da, parkın kapanma vakti geliyor, görevli bizi nazikçe uyarıyor. Böylece yaklaşık yarım saatlik muhabbet faslı sona eriyor ve oradan ayrılıyorum.
Paris Gezi Rehberi
Paris deyince, eminim sizin de gözünüzün önüne, hem okuduğunuz romanlar, hem de izlemiş olduğunuz filmler nedeniyle 19. yüzyılın Parisi, fötr şapkalı şık beyefendiler ve dantel işlemeli elbiseler giymiş zarif hanımlar geliyor.
Günümüzün Parisi ise kafamızda yarattığımız bu alışılageldik Paris imgesine oldukça zıt. Göçmen nüfusun fazlalığı şehirde hemen dikkati çekiyor. Özellikle de eski Fransız sömürgesi ülkelerden bir hayli insan göreceksiniz gittiğinizde.
Bunun yanı sıra örneğin metro istasyonlarında bolca göreceğiniz evsizler dünyaca ünlü başkent için son derece sıradan bir manzara oluşturuyor.
Bu insanlar her ne kadar başkaları için tehlikesiz görünseler de, bir süre sonra ister istemez kendinizi kollama ihtiyacı hissediyorsunuz.
Açıkçası, şu ana dek gezdiğim 40’tan fazla Avrupa şehrinde kendimi ve değerli eşyalarımı kollama ihtiyacı hissettiğim tek yer Paris oldu. Gerçekten de durum bu. Ayrıca metro istasyonlarında etrafa yayılan kokular da pek hoş değil. Çoğu idrar kokusu…
Seyahatim 2016 Avrupa Futbol Şampiyonasına denk geldiği için sokaklarda formalı taraftarlar gözüme çarpıyor. Dünyaca ünlü Le Tour de France ise hepimizin bildiği gibi temmuz ayında koşuluyor.
Bisikletçileri Paris sokaklarında canlı göremeyeceğim için içim bir parça buruk. Turun, Champs-Élysées’de biten son etabı için, her yıl binlerce insan burada sokakları dolduruyor. Le Tour De France için yakında ayrı bir yazı yazmayı düşünüyorum.
Bu duyguyla yoluma devam ediyorum. Meşhur Montmarte semtindeki Sacre Coeur Bazilikası, bulunduğu yüksek tepeden adeta şehri kucaklıyor.
Sacre Coeur, 1870-1871 Fransa-Prusya Savaşı sırasında hayatını kaybeden askerlerin anısına inşa edilmiş.
Hava oldukça sıcak. Turistler, yapının önündeki çimlerin üzerinde ve gölge kısımlarda dinleniyor. Sokak müzisyenleri ve canlı müzik oldum olası beni mest eder.
Buradaki amatör grup da dinleyenlere nefis bir müzik ziyafeti çekiyor.
Paris Gezi Notları
Yaşanan son terör olayları nedeniyle olacak, kilise önünde devriye gezen polisler dikkatimden kaçmıyor. Kiliseyi ziyaretimden sonra çevreyi gezmeye koyuluyorum. Az ilerisi Place Du Tertre. Yani Ressamlar Tepesi.
Montmarte‘in kalbi bugün sokak sanatçılarıyla, bilhassa ressamlarla dolu. Resminizi yaptırabilirsiniz. Bu eski köy meydanı şehrin en yüksek noktası aynı zamanda. Mutlaka görülmeli.
Montmarte, ressam, resim sanatı, Paris bulvarları ve sanat kelimeleri geçince, yeni keşfettiğim müthiş bir sanatçıyı sizinle de tanıştırmak isterim. Buyursunlar efendim: Jean Béraud
Biraz Louvre ve D’Orsay müzelerinden bahsedeyim. Paris gezilecek yerler denince akla gelen ilk iki müze.
D’Orsay eski bir tren istasyonundan müzeye dönüştürülmüş büyük bir yapı. Van Gogh resimleriyle öne çıkıyor. Sanatçının 1889 yılında yaptığı meşhur çalışmalarından “Arles’deki Yatak Odası” burada sergileniyor.
Özellikle Empresyonist koleksiyonuyla öne çıkan müze, Orson Wells’in 1962 yapımı Dava filmine sahne oluyor.
Paris deyince benim de aklıma çok sevdiğim Paris’te Gece Yarısı filmi gelir. İzlemeyenlere kesinlikle tavsiye ederim. Fransa’da geçen filmler konulu bir yazıma bu linkten ulaşabilirsiniz. Fransada Geçen 10 Güzel Film Önerisi
Louvre denince, hiç şüphe yok ki herkesin aklına aynı şey geliyor: Leonardo Da Vinci ve onun Mona Lisa tablosu!
Pont Royal’den Pont Des Arts’a kadar uzanan, 35.000’i aşkın esere ev sahipliği yapan bu müze, 1190 yılında kral Philippe Auguste tarafından kale olarak yaptırılmış.
Paslanmaz çelik çubuklarla inşa edilen yaklaşık 20 metre yüksekliğindeki cam piramit önünde fotoğraf çektirmek adetten…
Paris Gezi Notları
Burası müzeye 1989 yılında eklenmiş. Louvre Müzesi ulaşım için Palais Royal-Musée Du Louvre metro istasyonunda inerek, direk içinde çeşitli mağazaların da bulunduğu Carrousel Du Louvre alışveriş merkezinden de müzeye giriş mümkün. Burası meşhur cam piramidin tam altı oluyor.
Kendilerinin fotoğrafını çekmemi isteyen iki arkadaşın İtalyan olduğunu öğrenince ayaküstü İtalyanca da konuşuyoruz.
İtalyanları her zaman güler yüzlü ve sevimli bulmuşumdur. Her şeye rağmen, ayrılırken bu müzelerin kapalı olması nedeniyle buraya kadar gelmişken içlerine girememek beni fazlasıyla üzdü.
Louvre Müzesinden ayrıldıktan sonra, Parisin en meşhur bahçelerinden biri olan Tuileries Bahçelerine doğru yürüyorum.
Burası, Louvre Müzesinden Concorde Meydanı’na dek uzanan geniş bir alan. Bu bahçenin içinde yürüyüş yapmak, Parisin olmazsa olmazlarından. Fransızcası Jardin Des Tuileries.
Aileler çocuklarıyla etrafta geziniyor, kimisi yere uzanmış kitabını okuyor, kimisi az ilerideki havuzun etrafındaki banklara serilmiş, güzel havanın ve yemyeşil doğanın keyfini çıkarıyor.
Kimisiyse bahçenin çeşitli yerlerine dağılmış halde bulunan, Aristide Maillol tarafından yapılmış heykelleri inceliyor dikkatlice. Sizin de artık canınız ne yapmak isterse…
Paris Gezi Rehberi
Ben de çantamdan her zaman yanımda taşıdığım kitabımı çıkarıyorum ve kendim için ufak bir okuma ve dinlenme molası veriyorum. Üstelik bu kez yanımda davetsiz bir misafirim de var.
Merak edenler için, bu yolculuğumda yanımdaki kitap Okan Okumuşa ait, tam anlamıyla bilgi dolu gerçek bir seyahat rehberi: Yaşasın Sırt Çantası. (Okan Okumuş ile ilgili olarak şu yazıma bakabilirsiniz: Sıra dışı bir gezgin: Okan Okumuş)
Kısa bir dinlenme molasından sonra kaldığım yerden Paris gezi turuna devam ediyorum. Şimdi Concorde Meydanındayım. Fransızcası Place De La Concorde.
Burası, 26 Ağustos 1944 günü, Parislilerin Alman işgalinden kurtulmalarını General Charles De Gaulle ile birlikte kutladıkları meydan. Meydanın bir tarafı geride bıraktığım Tuileries Bahçeleri, diğer tarafı ise Champs-Élysées (Şanzelize)
Charles De Gaulle, Fransa tarihi içinde oldukça önemli bir figür. Bugün mevcut olan anayasal düzen yani bir diğer deyişle 5. Cumhuriyet onun eseri.
Uzunca bir süre ülke siyasetine yön veren General, 2. Dünya Savaşı sonunda tekrar özgürlüğüne kavuşan bu ülkeyi yönetmenin zorluğuna şu sözlerle dikkat çeker: “Fransa, iki yüzden fazla peynir türünün olduğu bir ülkedir.”
Bu meydandaki meşhur Lukros Dikilitaşının yüksekliği 20 metrenin üzerinde ve üstü ilginç hiyerogliflerle kaplı. Bu dikilitaş İstanbul Sultanahmet’tekine oldukça benzer.
Buraya 1833 yılında dikilmiş. Dikilitaşın buraya getiriliş hikayesini, Alain De Botton “Seyahat Sanatı” isimli kitabında şöyle anlatır:
14 Eylül 1833’te, Rouen yakınlarında Seine Nehrinin kıyısında banklar tıklım tıklım insanla doluydu. Louxor adlı bir Fransız gemisinin nehirden geçişini izlemek için gelmişti halk.
Gemi İskenderiyeden çıkmış Parise gidiyordu; sırf bu iş için inşa edilmiş bir kasanın içinde, Teb’deki tapınaktan alınan devasa bir dikilitaş taşıyordu. İskenderiyeden alınan dikilitaş, Paris’te Place De La Concorde’daki bir kaldırıma yerleştirilecekti bir süre sonra. (Kaynak: Alain De Botton, Seyahat Sanatı, Çev. Ahu Sıla Bayer, Sel Yayıncılık, İstanbul, 2014)
Concorde metro durağında inerek de ulaşabileceğiniz meydan, geçmişte çeşitli idamlara sahne olmuş. Bunlardan en önemlileri olarak Marie Antoinette, Danton ve XVI. Louis sayılabilir. Hemen yan tarafta ise anıta daha sonra eklenen ihtişamlı çeşmeyi göreceksiniz.
Paris Gezi Notları
Yolculuğun bundan sonraki bölümünü, Pariste hiç bulunmamış dahi olsa, ismini herkesin ezbere bildiği bir yer oluşturuyor: “Champs-Élysées” Türkçe ismiyle Şanzelize Bulvarı veya Şanzelize Caddesi.
Bulvara yaklaşırken kulağımın içinde Joe Dassin’in şarkısı çınlıyor: Oooo Champs-Élysées! Adımlarımı müziğin ritmine uydurmaya çalışıyorum. Bir yandan da dikkatli gözlerle etrafı süzüyorum…
Şanzelize yalnızca Parisin değil, belki de dünyanın en meşhur caddesi. İstanbul için İstiklal Caddesi, Varşova için Nowy Swiat, Belgrad için Knez Mihailova, Viyana için Kartner Strasse, Barselona için La Rambla neyse, Paris için de burası o.
Bu görkemli cadde, kestane ağaçlarının birbiri ardına sıralandığı ve adeta karşılıklı olarak birbirine selam durduğu, günümüzde daha çok pahalı uluslararası markaların dükkanlarına ev sahipliği yapan uzun bir bulvar.
Mağazalar aşırı lüks ve pahalı olunca, caddenin karşılıklı iki tarafını da hızlı adımlarla arşınlıyorum. Burada, yemek yenecek yerler de bulabilirsiniz. Zafer Takı doğrultusunda, yolun sağ tarafında bir pasajın içine girerek, ucuza bir iki parça hediyelik eşya alıyorum.
Paris’te alışveriş için Şanzelize Bulvarı yerine Hotel De Ville ve çevresini önerebilirim, çok daha uygun fiyatlar sunuyor. Artık önümde bütün ihtişamıyla uzanan Arc De Triomphe yani Zafer Takı var…
Paris gezi yazısının 1. bölümü burada sona eriyor. Yazının 2. bölümü için buraya tıklayın: Paris Gezisi 2. Bölüm
Nice pics:)
Ciao, Grazie mille! 😉
Özellikle ücretsiz müzeler kısmının çok faydalı olduğunu düşünüyorum.