Turist İle Gezgin Arasındaki Farklar
Herkese merhaba!
Son zamanlarda tarafıma en çok yöneltilen soru bu: “Kaan, lütfen söyler misin, turist ile gezgin arasındaki farklar nelerdir?” Şaka şaka, böyle bir soru almadım ama bu gerçekten önemli bir soru/konu aslında…
İşte bu yüzden, kimse sormadan, ben kendiliğinden yazmaya karar verdim bu ayrımı. Çünkü bu iki kavram ilk anda aynıymış gibi görünseler de, içerik olarak aslında aralarında dağlar kadar fark var…
Denemeler’in yazarı Montaigne, seyahat etmeyi çok seven biriydi. At sırtında 17 ay 8 gün süren uzun bir yol macerası vardır. Evet gerçekten de bu kadar uzun sürmüş. Dönemin şartlarını da hesaba katarsak, müthiş bir başarı. Bu yol hikayelerini, Yol Günlüğü isimli kitabında okuyabilirsiniz. Avusturyalı yazar Stefan Zweig, o güne dek sürekli işi gereği yolculuk yapan Montaigne’in bu yolculuğu için şöyle demiştir:
Bu amaçsız, yalnızca yolculuk keyfi için girişilmiş bir yolculuktur. Bu gerçek yolculuğun, o hep süregiden kendini tanıma çabasından başka bir işlevi yoktur. (Kaynak: Montaigne, Yol Günlüğü, Çev. Ömer Bozkurt, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2012)
Öyleyse bakalım, gezgin ile turist arasındaki farklar nelermiş…
Bir defa turist sadece gezer. Gittiği yerlerde görülmesi gereken belli başlı noktalar vardır. Onların dışına hiç çıkmaz, listeyi asla bozmaz. Gezgin ise sonsuz bir merak içinde keşfeder. Elbette o da hazırlıklıdır ama her an yeni gördüğü, ilgisini çeken bir yere girmeye hazırdır. Bu yeri gelir bir sokak olur, yeri gelir ufak, şirin bir pastane, yeri gelir küçük, değişik konseptli bir müze… Bu yüzden gezginin seyahat planı turiste göre daha esnektir.
Turist kendisine söyleneni yapar, hazıra konar. Rehberin, “Burada iki saat serbest zamanınız var” cümlesine karşı gelemez, böyle bir imkanı yoktur. Gezgin ise merak eder, araştırır ve kendisi bulur.
Turist klasikleşmiş yerlere gider; dünyaca ünlü başkentler, en çok ziyaretçi alan turistik şehirler… Gezgin ise az kişinin gittiği, pek bilinmeyen coğrafyaları, şehirleri merak eder, kimsenin gitmediği yerlere gitmek ister ve tabii ki gider. (Örneğin şu yazıma bakınız: Bled Gölü)
Turist gittiği yerde yerli halkın arasına -alışveriş ve yemek hariç- neredeyse hiç karışmaz. Gezgin ise yerellerin takıldığı mekanlara gider, konserleri seyreder, denk geldiği ücretsiz etkinliklere katılır.
Turist valizi doldurmak, her fotoğrafta farklı çıkmak hatta bunun için kıyafet yarışına girmek telaşındadır. Gezginin böyle bir endişesi yoktur. Hatta çoğu zaman valizi de… Çünkü sırt çantası ona yeter de artar. (“Sırt Çantalı Seyahat” başlıklı yazım burada: Sırt Çantalı Seyahat)
Dünyasını valizlere sığdırmaya çalışmaz, çünkü sığdıramayacağını bilir. Zira dünya aslında dışarıdadır, olanca kuvvetiyle oradadır, canlıdır, onu beklemektedir. O, giyilmesi gereken bir kıyafet değil, içten hissedilmesi gereken bir duygudur.
Turist çoklukla yıllık izin durumunu baz alır, ona göre hareket eder. Örneğin bir hafta komple tatil yapacak şekilde seyahat eder. Fiyatların tavan yaptığı bayramları iple çeker mesela. Gezgin için ise her an önemlidir, her gün aynı değerdedir ve bu konuda bir ayırım yapmak gerekmez.
Gerekirse cuma gecesi yola çıkar, cumartesi ve pazar gündüz gezer, pazar akşamı yorgun ama yeni bir şeyleri keşfetmiş olmanın, yeni yerler ve yeni insanlarla karşılaşmış olmanın tatlı yorgunluğunu hissederek evine döner. Elinde kumandasıyla miskinliğin rutini içinde kaybolmuş birey ise belki de hafta sonu kaçamağı yapan gezginden ruhen çok daha yorgundur aslında.
Turist otelde kalır, daha fazla para öder. Gezgin ise kamp yapar, çadır kurar veya çok daha ucuza hostelde konaklar. Turist -resepsiyonist hariç- neredeyse kimse ile tanışmadan yurduna döner, gezgin ise beraber konakladığı odada edindiği yeni dostluk veya arkadaşlıklarla evine döner.
Turist sürekli tur otobüsünde oradan oraya gider, adeta savrulur. Gezgin ise yol teper, yürümekten ayaklarına kara sular iner. Ama buna kesinlikle değer.
Turist “mola yerinde” dinlenmek zorundadır. Gezgin ise “yorulduğu yerde.” Nerede yorulup nerede dinleneceğine kendi karar veren insandır gezgin. Turistin böyle bir lüksü yoktur. Turist yurt dışına gider, çoğu kez gittiği insanla aynı olarak geri döner. Gezgin ise yeni kültürler keşfeder, bunları özümser. Kendisine daha farklı özellikler katarak döner.
Turist hediyelik eşya satın alır. Gezgin ise anlık yaşamı deneyimler, hiçbir kaba dolduramayacağı, hiçbir torbaya sığdıramayacağı hayat tecrübesiyle kendini besler. Turist için seyahat denilen şey aslında tatildir, fiziksel bir yer değişimidir basitçe. Gezgin için ise bundan çok daha fazlasıdır, seyahat kelimesinin karşılığı manevi bir doyum sağlayacak ihtiyaçtır.
Turist tek başına bir yere gitmez, giderse zaten turist olmaz. Oysa gezgin tek başına seyahat eder, tek başına seyahat etmenin ne demek olduğunu çok iyi bilir. Tek olmak onun için bir sorun teşkil etmez, nereye gitmek istiyorsa gider, yolundan hiçbir şey onu alıkoymaz, alıkoyamaz.
Turist genelde selfie çeker ve paylaşır, gezgin ise arada selfie çekmekle beraber genelde hep gezip gördüğü yerden fotoğraflar paylaşır. Devasa dağlar, yemyeşil parklar, günlük hayat içinden sıradan insanlar… (Örnek olması için gezivita instagram sayfasına bakınız efendim: Gezivita)
Turist ile gezgin arasındaki farklar aslında öyle saymakla bitmez. Bütün gezginlere, seyyah ruhlu insanlara selam olsun!
İncelemek isteyenler için;
- Mardin gezimin Youtube kanalındaki videosu: Mardin Gezisi
- Gerçek bir gezgin olan entelektüel, Stefan Zweig hakkındaki yazım: Stefan Zweig
- Netflix’in son dönemde yıldızı parlayan dizilerinden biri olan, 2020 yapımı “The Queen’s Gambit” hakkındaki yazım da burada: The Queen’s Gambit ve Satranç
Bitirmeden önce önemli bir hatırlatma yapmak istiyorum. Bu blogtaki içerikleri, benim kendi sesimden podcast şeklinde dinlemek için, Spotify arama kutucuğuna Gezivita yazmanız yeterli. Yüklemiş olduğum podcastleri göreceksiniz.
Unutmadan, turistlerden uzak durun! 🙂
Kaancım bu iki kavram arasındaki bulanıklığı gidermek için böyle bir başlık açman iyi olmuş, teşekkürler 🙂
Bu yazıda belirtildiğine göre turist çok para harcayan, gideceği yerler konusunda seçim şansı olmayan, bilinçsizce oradan oraya dolaşan biri, gezgin ise her şeye kendi karar verebilecek kadar bilgili ve özgür biri gibi görünüyor ama benim özellikle gezgin kavramına ilişkin eklemek istediğim bir iki şey var. Genel olarak yazıyı beğendim ama hem tek başına hem de bir başkasıyla seyahat eden biri olarak “gezgin tek başına seyahat eder” ile hem otelde hem de hostelde kalan biri olarak “turist otelde kalır” ifadelerine pek katılmıyorum. Bu iki ifade gezgin ve turist kavramlarını belli kalıpların içine sıkıştırıyor bence. Gezgin nerede kalacağına veya kiminle seyahat edeceğine kendi karar verir, çünkü özgürdür. Gerektiğinde havaalanında sabahlar, bir arkadaşında kalır, otelde kalır, hostelde kalır, otobüse biner, isterse araba kiralar, isterse yürür veya bisiklete biner. Gezginler bilinen başkentlere de gider, bilinmeyen ufak şehirlere de. Gezginlerin aklı çoğunlukla mainstream’in dışında bir yerdedir.
Evet, çok haklısın. Aynı fikirdeyim. Genel olarak ifade etmeye çalıştım aslında, ana hatlarıyla. Yorumun için çok teşekkürler!
Yazi iceriginin bazi yerlerine katilmakla beraber, yüzeysel kaldigini zannediyorum. Aslinda gezgin den ziyade “SEYYAH” daha uygun olur. Ben turizme ve turiste günümüzün modern “VEBA” ´si olarak bakanlardanim ve öyle adlandiriyorum. Neo-Liberal ve Post-Kapitalist dünyanin VEBASI TURIST.
Bu konuda Adrian Franklin ve Zygmunt Bauman´in söylesisi vardir…ayrica Yapi Kredi Yainlarindan 2009 “cogito” dergisi tüm sayisini bu konuya adamistir. Ilgilenenler oradan okuyabilir.
Merhaba.
Katkı ve yorum için çok teşekkür ederim. Veba da değişik bir benzetme oldu, ilginç evet. 🙂 Ben Cogito’nun o sayısını okumamıştım, bir an önce edineyim.
Bilgi notu olarak bir ekleme yapayım. Cogito’nun Yaz 2009 sayısı. Ancak ne yazık ki baskısı yok. İstiklal Caddesindeki YKY’de de bulamadım. Bir ihtimal sahaflarda bulunabilir diye düşünüyorum.