Harem-i Hümayun Osmanlı İmparatorluğu’nda Hükümranlık ve Kadınlar
Herkese merhaba.
Bundan bir süre önceydi. Sürekli bir şeyler okuduğum için, hangisi olduğunu şu an tam hatırlayamadığım bir kitabın içinde, bir başka esere referans verildiğini görmüştüm.
Aynı sayfanın altında dipnot şeklinde gösterilen kaynaklar her zaman için daha çok hoşuma gider çünkü atıf yapılan bu kaynakla ilgili tüm bilgilere çabucak göz atmak mümkündür.
Bu yüzden bölüm sonundaki toplu kaynak gösterimini pek sevmem. Sürekli bölüm sonuna gidip kaynaklarla ilgili künyeye bakmak ciddi bir zaman kaybı oluşturur benim açımdan.
Dikkatimi çeken kaynağı elbette merak ederim ama bu sürekli gel-gitler beni bir süre sonra okumakta olduğum kitaptan da soğutabilir.
İşte bu kitabı okurken, atıf yapılan bir başka kitap dikkatimi çekti. Hemen ismini bir kenara not aldığımı hatırlıyorum. Osmanlı Tarihi ile ilgili sürekli okumalar yapmama karşın, daha önce bu kitabın ismini ve yazarını hiç duymamıştım.
Bu bende daha da merak uyandırdı. Tarih Vakfı Yurt Yayınları tarafından baskısı yapılmış olan, “Harem-i Hümayun: Osmanlı İmparatorluğu’nda Hükümranlık ve Kadınlar” isimli kitaptan bahsediyorum.
1993 tarihli bu çalışmanın yazarı Leslie P. Peirce. Kendisi New York Üniversitesinde görev yapan, profesör ünvanlı bir akademisyen.
Harem-i Hümayun
Bir hevesle internete girip hemen kitabı sipariş etmek istedim ancak acı gerçekle çabuk yüzleştim. Kitabın uzunca bir süredir baskısının olmadığı anlaşılıyordu. Ancak bende uyandırdığı merak duygusu gerçekten sınırsızdı.
Bunun birkaç nedeni var. Bir defa, genelde Osmanlı İmparatorluğunu erkek egemen bir yapı olarak düşünmeye alışkın olduğumuz için, daha ismiyle bile ilgi çekiciydi: Osmanlı İmparatorluğu’nda Hükümranlık ve Kadınlar.
Gerçekten de Osmanlı İmparatorluğu denildiği zaman, genelde aklımıza padişahlar ve onların siyasi ve askeri faaliyetleri gelir. Saray kadınlarını ve onların faaliyetlerini, etkilerini pek düşünmeyiz.
İkincisi, özellikle kamuoyunda da kimi zaman gündeme gelen ve popüler kültürde de ismi çok geçen bir yapıyı barındırıyordu: Harem. Veya kitabın ismindeki şekliyle Harem-i Hümayun.
İşte bu nedenle kitabın baskısının olmayışına bir hayli üzülmüştüm. Benim, özellikle de kitaplarla ilgili böyle bir huyum vardır.
Eğer hoşuma gittiyse, ilgimi çektiyse hemen edinmek, bir an önce elime almak, dokunmak, incelemek, okumak isterim. E-Kitap olayına da bu yüzden bir türlü ısınamadım zaten. (Burada, E-kitaplar ile basılı kitapları karşılaştırdığım bir yazım var: E-Kitap ve Basılı Kitap)
Bir süre, bir umutla yeni baskıyı bekledim. Sanırım Beyoğlu Sahaf Festivalinde bir sahafta gördüm ancak fiyatı nedeniyle almaktan vazgeçtim. Çünkü pahalıydı. Sonra zaman geçti, beklediğim yeni baskı bir türlü gelmedi.
Bu sırada, özellikle 2022 yılından itibaren artan maliyetler nedeniyle, yayıncıların yeni baskı yapmaları eskiye oranla bir hayli zorlaştı. Yeni baskısı yapılan kitapların fiyatları da inanılmaz bir şekilde arttı.
2022 İstanbul TÜYAP Kitap Fuarında uğradığım Tarih Vakfı Yurt Yayınları standında, bu kitabın yeni baskısının kısa bir süre içerisinde yapılmasının oldukça zor olduğunu öğrendim.
Geriye yapılacak tek bir şey kalıyordu. Ne olursa olsun, bir kez daha denk geldiği takdirde bu kitabı düşünmeksizin satın almak.
Tam ümidim büsbütün kırılmak üzereydi ki, aynı fuarda sahafları gezerken tesadüfen bu kitabın kondisyonu gayet iyi durumda olan eski bir baskısını buldum.
Satıcı iki yüz liradan aşağı tek kuruş bile inmeyeceğini söyledi. Bunca zaman bekledikten sonra daha fazla beklemeye tahammülüm yoktu ve kitabı pazarlıksız satın aldım.
Topkapı Sarayı ve Harem
Yaklaşık dört yüz sayfalık hacimli ve oldukça detaylı bir çalışma olmasına rağmen, kitabı bir çırpıda okuyup bitirdim desem, herhalde yanlış olmaz. Beklediğim kadar varmış, gerçekten çok beğendim.
Harem, yaygın kanının aksine sadece cinselliğin ön planda olduğu bir yer değil aslında. Cinsellik, özellikle de soyun, dolayısıyla da devletin devamı açısından elbette önemliydi.
Ancak Harem aslında padişahın bir anlamda eviydi. Üstelik haremde çok farklı kişiler ve bununla bağlantılı olarak farklı iktidar odakları da vardı.
Hanedan ailesi üyeleri için Harem bir ikametgahtı. Sultan ailesinin hizmetkarları için ise bir eğitim kurumu diye tarif edilebilir.
Genç kadınlar sadece padişaha uygun cariyeler ve annesiyle diğer ileri gelen harem kadınlarına nedimeler sağlama amacıyla değil, aynı zamanda askeri/idari hiyerarşinin tepesine yakın (En üst mevkilerdeki görevliler Osmanlı sultan kızları ve onların kızlarıyla evlenirlerdi.) erkekler için uygun eş sağlama amacıyla eğitilirlerdi.
Enderun, saray içinde padişaha kişisel hizmet yoluyla erkekleri nasıl saray dışında hanedana hizmete hazırlıyorsa, harem de kadınları padişah ve annesine kişisel hizmet yoluyla dış dünyadaki rollerini almaya hazırlıyordu.
Leslie P. Peirce, Harem-i Hümayun Osmanlı İmparatorluğunda Hükümranlık ve Kadınlar, Çev. Ayşe Berktay, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Beşinci Baskı, İstanbul, 2010, s. 193
Leslie Peirce kitabın önsözünde, Osmanlı İmparatorluğunda kadınların gücünün, özellikle kimi dönemlerde hiç de azımsanamayacak ölçüde olduğunu belirtiyor. Kitap zaten bu durumun farklı örneklerle detaylandırılmasını içeriyor:
Harem-i Hümayun’un gücündeki artış, 16. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu tarihinin en dramatik gelişmelerinden biridir.
1520’de tahta çıkan Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanatının hemen hemen başından 17. Yüzyıl ortasına kadar Osmanlı hanedanının ileri gelen kadınları, daha önce sahip olduklarından ve bundan sonra olacaklarından daha büyük bir politik güç ve kamusal öneme kavuştular.
Gerçekten de imparatorluk tarihinin bu dönemine hem popüler hem de bilimsel edebiyatta “kadınlar saltanatı” denir.
Valide Sultanın, şehzadelerin, harem ağalarının, cariyelerin yer aldığı Haremdeki kadınların gücündeki artış, Pierce’a göre, özellikle Kanuni Sultan Süleyman döneminden (Saltanatı 1520-1566) başlayarak, 17. yüzyılın ortasına dek devam ediyor.
Harem kendine has özellikleri ile gerçekten ilginç bir sosyal etkileşim alanı. Ayrıca kapladığı alan bakımından da oldukça büyük bir yapı.
Hala gitmediyseniz, Topkapı Sarayına mutlaka ilk fırsatta gidin ve sarayın içindeki Harem bölümünü dikkatlice, yavaş yavaş gezin.
Meşkhane, Cariyeler Koğuşu, Valide Sultan Dairesi, Hünkar Sofası, Hünkar Hamamı gibi kısımlardan oluşan Haremi kendi gözlerinizle bir görün. Hatta bence gitmeden önce size önerdiğim bu kitabı okuyun, ondan sonra gidip gezin.
Mesela ben, Roma’ya gitmeden önce şu kitabı okumuştum: Roma Mermer Şehir. Böylece gezi çok daha anlamlı bir hale geldi.
Osmanlı İmparatorluğunda Hükümranlık ve Kadınlar
Kemal Tayfur, Atlas Tarih Dergisinin 2011 tarihli beşinci sayısında, kimi padişahların aslında birer köle olan cariyelerin kölesi gibi olduklarını yazıyor.
Bunların en başında 1. Abdülhamid geliyor. Bakın 1. Abdülhamid aşık olduğu cariyesi Ruhşah’a bir mektubunda nasıl dil dökmüş:
Ruhşah’ım, Hamid’in sana kurban ola. Efendim sana bende olmuş bir kulunum, ister darb eyle, ister öldür, sana teslimim.
Pierce’ın kitabında ise, Haremin yapısından başlayarak Osmanlı Devletinin kuruluşu, devletin siyasal yapısı, hilafet kurumu, Osmanlı veraset sistemi, diplomatik gelenekler, savaşlar ve seferler, önemli kişiler ve olaylar son derece detaylı bir biçimde anlatılmış.
Tüm bunların odak noktasında ise elbette kadınlar var. Hani şu meşhur TV dizisinden bilinen, Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mustafa ve onun annesi Mahidevran Hatunun hikayesini de, bir akademik çalışmadan okuyarak öğrenmek gerçekten size çok farklı gelecek.
Kitapta ağırlıklı olarak bu dönem anlatılmakla beraber, birçok farklı sultanın yaşamına da tanıklık edeceksiniz. Orhan Bey, Genç Osman, Yıldırım Bayezid, 3. Murat gibi…
Örnek olması açısından, kitabın içinden bazı alt başlıkları şöyle sıralamak istiyorum:
- Hanedanın Üreme Politikası
- Zevceler ve Cariyeler: 14. ve 15. Yüzyıllar
- Hasekiler ve Damatlar Devri
- Valide Sultanlar Devri
- Osmanlı Saltanatının Değişen İmajları
- Hükümdarlık Ayrıcalığının Sergilenmesi
- Diplomasi Politikası
- Politik Gücün Kullanılması
Fatmagül Berktay Harem-i Hümayun kitabı için yazdığı bir eleştiride şöyle diyor:
Osmanlılarda şehzade ve sultan kızları salt doğumları kanalıyla iktidardan pay alırken, Hristiyan topraklarda köle edilip Müslüman yapılmış hanedan kadınları -cariye anneler- aile içindeki rolleri aracılığıyla iktidarın kullanılmasında bir hak iddia edebiliyorlardı.
Hükümranlık, onlara erkekler gibi, doğrudan bahşedilmiş olmasa da, valide sultanlar bu hükümranlığın bekçisiydiler.
Bu bekçilik işlevi, hükümranlık gücünün kaynaklarının ve kullanımının kavranmasını, bu gücü kullanacakların eğitilmesi görevini ve gücün korunması için uygun erkek hükümdar bulunmadığı zaman, bunu kendilerinin de kullanması dahil olmak üzere gerekli önlemlerin alınması sorumluluğunu içeriyordu.
Fatmagül Berktay, “Harem-i Hümayun’a İçeriden Bakmak”, Politikanın Çağrısı, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2016, s. 279
Harem-i Hümayun Osmanlı İmparatorluğu’nda Hükümranlık ve Kadınlar, bu konulara ilgi duyanların mutlaka okuması gereken nitelikli kitaplardan biri.
Sizlere tavsiye ettiğim başka kitaplar da var elbette. Buradan, on farklı kitap önerisine daha ulaşabilirsiniz: Okuduğum Kitaplar
Hazır kadınlardan bahsetmişken, bu yazıyı paylaşmamak olmaz. Türkiye’de kadın cinayetleri, kadına şiddet ve feminizm konularından bahsettiğim yazım da burada: Kadına Şiddet
Sevgiler, selamlar.