Güney Kore Filmleri
Herkese merhaba.
Doktora tezi yazma çalışmalarım durmaksızın sürerken, bu blogta sinema üzerine fazla yazım bulunmadığını fark ettim. Aslında birkaç yazımın içerisinde tavsiye ettiğim filmler vardı ama başlı başına bu konuya ayırdığım çok fazla yazım yoktu.
(“Fransa’da geçen filmler” başlıklı yazım onlardan biri mesela: Fransa’da Geçen 10 Film Önerisi)
Dolayısıyla ilk olarak aklıma Güney Kore sineması geldi çünkü yakın zamanda seyrettiğim üç film de Kore filmleri kategorisi içerisindeydi.
Şunu en baştan belirtmeliyim ki, Hollywood filmlerine fazlasıyla alışık olan bünyemize acilen Güney Kore sineması takviyesi yapmamız gerekiyor.
“Neden?” diyeceksiniz hemen. Çünkü Güney Koreli yönetmenler gerçekten nitelikli yapımlar ortaya çıkarıyorlar. Konu derinliği, felsefi çıkarımlar ve sinematografi açısından…
Bir Güney Kore filmi bittiğinde, kafanızda bir sürü karışık düşünceyle öylece kalakalıyorsunuz. Hem Güney Kore filmleri izlerken hem de film bittikten sonra bir süre derin düşüncelere dalacaksınız. Bu gerçekten iyi bir şey.
Kafka’nın sözlerini değiştirerek söylersek; “İzlediğimiz bir film, bir yumruk indirerek bizi uyandırmıyorsa, ne işe yarar?” Franz Kafka bunu kitaplar için söylüyordu ama ben Güney Kore Sineması için biraz değiştirdim.
Hazır kitap demişken, okuyup beğendiğim on kitabı tanıttığım yazım şurada, uygun bir anınızda ona da göz atabilirsiniz => Okuduğum Kitaplar
Şimdi hızla Kore filmleri tanıtımlarına geçelim isterseniz. Bu yazıda üç film önerim olacak size.
Kore Sineması
Uluslararası ilişkiler alanında çalıştığım için, size önereceğim ilk film, politik bir Kore filmi olacak. Pandemi döneminde hayatını kaybeden ünlü Güney Koreli yönetmen Kim Ki-Duk’a ait olan Ağ (The Net) ilk sırada yer alıyor.
Kuzey ve Güney Kore arasındaki ihtilaf malumunuz. Kore Savaşı sonrasında ikiye ayrılan ülkenin kuzeyi totaliter bir rejim ile yönetilirken, güneyde ise liberal ve çoğulcu bir demokrasi var.
Bir süre önce BBC Türkçe Youtube kanalında izlediğim bir video, Kuzey Kore’den Güney Kore’ye kaçan bir askeri görüntülüyordu. Aşağıda görebilirsiniz.
İşte Ağ filmi de buna benzer bir konuyu ele alıyor aslında. Kuzey Koreli bir balıkçı, sandalı bozulunca yanlışlıkla Güney Kore tarafına doğru sürükleniyor ve bu ülkede casusluk suçlaması ile göz altına alınıyor.
Kanımca filmin en çarpıcı sahnelerinden biri, hayatında ilk kez diğer tarafa geçen balıkçının, ülkesine ihanet etmemek adına Güney Kore’deki yaşamı görmemek için gözlerini sürekli olarak kapalı tutmaya çalışmasıydı.
Kuzey Koreli balıkçı uzun sorgulama süreçlerinden sonra ülkesine iade ediliyor ancak hikaye bununla bitmiyor. Tam aksine her şey bir anda adeta yeniden başlıyor.
İki ideoloji arasında sıkışan balıkçının hikayesi, izleyeni derin politik sorgulamalara itiyor. Bu filmi, özellikle de uluslararası ilişkiler alanında öğrenim gören herkesin izlemesi gerekiyor diye düşünüyorum. 2016 yapımı filmin IMDb puanı 7,3
Güney Kore Filmleri
İkinci film önerim, Lee Chang-Dong imzalı bir Güney Kore filmi: Buh-Ning (Şüphe)
Bu filmde içine kapanık bir karakter olan Jong-su’nun hikayesine tanık oluyoruz.
Düşük diyebileceğimiz hayat standartlarında yaşayan Jong-su, çocukluk arkadaşı olan Hae-mi ile yıllar sonra tekrar karşılaşır. Aralarında bir yakınlaşma olur ancak Hae-mi kısa bir süre içinde seyahat amacıyla tek başına Afrika’ya gider.
Döndüğünde yanında gizemli bir yabancı daha vardır: Ben. Ben, lüks diyebileceğimiz yaşantısı olan Güney Koreli bir gençtir.
Ülkemizde son yıllarda gittikçe popüler olan Japon yazar Haruki Murakami’nin kısa bir öyküsünden uyarlanan bu film, hayatın anlamı, sınıf farkı, kapitalizm ve hatta küçük ölçekli de olsa edebiyat gibi temalara odaklanıyor.
Filmdeki bazı diyalogları ilginç bulduğumu söylemeliyim. Gerçek ve kurgunun iç içe geçtiği bu yapım, ayrıca bende bir an önce William Faulkner okuma isteği uyandırdı. Nedenini filmi izleyince anlayacaksınız.
Aksiyon yok ancak filmin sonunda oldukça şaşırdığımı itiraf etmeliyim. 2018 yapımı olan bu filmin IMDb puanı 7,5
Güney Kore Sineması
Üçüncü ve bu yazıdaki son film önerim, yine Ağ filminin yönetmeni olan Kim Ki-Duk imzalı: Nabbeun Namja (Kötü Adam) Yapım yılı 2001.
İlk iki filmin aksine bol miktarda aksiyon ve şiddet sahnesine sahip olan bu film, gerçekten hayli ilginç.
Filmin hemen başında üniversiteli genç bir kız tarafından aşağılanan bir hayat kadını satıcısı, ondan intikam almaya karar verir ve olaylar başlar.
Bu iki kişi arasında hastalıklı bir aşka doğru evrilen hikaye, yan unsurlar olarak depresyon, hüzün, hırs gibi duyguları bir arada sunuyor.
Oyuncu sayısının sınırlı olduğu bu film, uzun diyaloglardan ziyade jest ve mimikler üzerinden ilerliyor adeta. Zaten filmin ana karakteri olan Han-gi, film boyunca neredeyse hiç konuşmuyor.
Sırf bu bile, ne kadar sarsıcı bir filmle karşılaşacağınızı biraz anlatıyor aslında. Filmdeki kötü adamdan ben bile korktum ama yazının en başında da belirttiğim gibi, hayat her zaman toz pembe değil. Bu film bu yönüyle son derece vurucu ve gerçekçi. Filmin IMDb puanı ise 6,6
Bir başka yazımda tekrar görüşünceye dek, iyi seyirler.
Okumak isteyenler için, gündemden hiç düşmeyen bir konu hakkındaki yazım da burada: Kadına Şiddet