Okuduğum Kitaplar 4. Bölüm

Okuduğum Kitaplar (4. Bölüm)

Herkese merhaba!

Hatırlayacağınız gibi, okuyup beğendiğim otuz tane kitabı (üç ayrı yazıda, 10+10+10= 30 kitap olacak şekilde) daha önce sizinle paylaşmıştım. Hatırlamayanlar veya bloğa ilk kez gelenler için o yazıların ilki burada: Okuduğum Kitaplar

Bu yazıda da, yine ilginizi çekecek türden ve farklı konularda yazılmış on kitap önerisi bulunuyor. Kaç yapar? Kırk yapar!

Konsepti biliyorsunuz artık, önce kitapla ilgili kısa bir künye sunuyorum, hemen ardından kitapla ilgili bilgileri, kişisel yorum ve düşüncelerimi ilave ediyorum.

Paylaşması benden, seçip okuması sizden. Öyleyse hiç vakit kaybetmeden kitaplara geçelim.

  • Kitabın adı: İnsanın Anlam Arayışı
  • Yazarı: Viktor E. Frankl
  • Yayınevi: Okuyan Us
  • Yayın yılı: 2019
  • Sayfa sayısı: 166

Bir solukta okunacak türden, arka kapak yazısında belirtildiği gibi, adeta bir başucu kitabı. Kitabın yazarı Avusturyalı psikiyatr Viktor Frankl, İkinci Dünya Savaşı sırasında kaldığı toplama kampında yaşadıklarını kendi psikiyatrik öğretisi bağlamında yorumlayarak, basit bir dille biz okuyuculara sunuyor.

Psikiyatri ile ilgili teorik hiçbir altyapı gerektirmeyen bu kitap, her yaştan okuyucu kitlesine hitap ediyor. İnsanın hayatta bir amacı olduğu takdirde, aslında karşılaşacağı en çetin şartlara bile dayanabildiği ana temasından yola çıkan kitap, okuyana adeta yaşama sevinci ve tutkusu aşılıyor diyebilirim.

Bir insanın kendi kaderini ve içerdiği olanca acıyı kabul ediş yolu, kendi davasını seçiş yolu, ona en ağır koşullar altında bile, yaşamına daha derin bir anlam katma fırsatı verir. Yaşam yiğitçe, onurlu ve özgecil olabilir. Ya da bu şiddetli kendini koruma kavgasında kişi, kendi insan onurunu unutup bir hayvan düzeyine inebilir.

Evet, gerçekten de seçimlerimiz hayatımızın yönünü belirliyor. Her şey aslında bir anlamda bizim kendi elimizde. Kitap bize bunu bir kez daha hatırlatıyor.

  • Kitabın adı: Devlete Karşı Toplum
  • Yazarı: Pierre Clastres
  • Yayınevi: Ayrıntı
  • Yayın yılı: 2011
  • Sayfa sayısı: 180

Fransız antropolog Pierre Clastres bu kitabında, Güney Amerika’da yaşayan bazı yerli toplulukları üzerinde yaptığı alan araştırmalarının sonuçlarını bizimle paylaşıyor. Kitabın ilk bölümleri sizi biraz sıkabilir ancak sonradan okuma hızınız artacaktır.

Kitapta, sınırlı bir nüfusa sahip, çok kalabalık olmayan yerli toplumlarındaki iktidar ve egemenlik pratikleri hakkında oldukça çarpıcı tespitler bulunuyor. Bunlar elbette bizzat antropoloğun gözlemleri sonucunda elde edilmiş.

Siyasal iktidar, her zaman zorlayıcı bir bir ilişkiye bağlı olarak mı ortaya çıkar? Peki siyaset, her zaman ve daima sadece güçlü kişilerin boy gösterdiği bir alan mıdır?

Bu sorulara yanıt olarak ilk bakışta evet demek oldukça kolay gibi görünse de, kitabı okuduktan sonra bunun her zaman böyle olmayabileceğini anlıyorsunuz.

Bu yönüyle, siyaset bilimine ilgi duyanlar kitaptan çok ilginç veriler, bilgiler ve yorumlar elde edecektir diye düşünüyorum. Başta İİBF Fakültesinde okuyan öğrenciler olmak üzere, konuya ilgi duyanlar beğenecektir.

  • Kitabın adı: Biz Profesörler
  • Yazarı: İlhan Arsel
  • Yayınevi: Kaynak Yayınları
  • Yayın yılı: 1997
  • Sayfa sayısı: 256

2010 yılında hayatını kaybeden Prof. Dr. İlhan Arsel, bu kitabı 1970’li yılların sonuna doğru yazmış. Kitabında, gözünü budaktan sakınmayan Arsel, yüksek öğrenimde görev yapan meslektaşlarına ciddi eleştiriler getiriyor. Ancak kitap bununla sınırlı değil.

Bir kurum olarak üniversitenin gerçek anlamından tutun da, düşünce dünyamızın yapısına ve modernleşme hamlelerine değin farklı konularda bilgiler, yorumlar ve görüşler var.

İlhan Arsel kendi yaşadığı tecrübeleri de sayfalar arasına serpiştirerek bu kitabı yazmış. Arsel şöyle yazıyor:

Türkiye Cumhuriyetini cumhuriyet, Atatürk devrimlerini devrim yapan şey, orduda, maarifte veya adliyede ıslahat yapmak, anayasa geçirmek değildir.

Atatürk’ün insan varlığına tanıdığı değer ve insan aklına ve zekasına kazandırdığı özgür yerdir. Bu değer ve bu yer daha önceki dönemlerin bilmediği şeylerdir.

Mutlaka okuyun, pişman olmazsınız.

  • Kitabın adı: Sağcılığın ve Solculuğun Psikolojisi
  • Yazarı: Sinan Alper-Onurcan Yılmaz
  • Yayınevi: Nobel
  • Yayın yılı: 2020
  • Sayfa sayısı: 123

Kısa ama bir o kadar etkili bir kitap daha. İki akademisyenin elinden çıkan bu kitap, sağcılık ve solculuğun psikolojik arka planını somut örnekler ve çeşitli olaylar üzerinden basitçe anlatıyor. Yazarlar kitabın girişinde şöyle yazıyor:

Araştırma bulguları, sağcıların psikolojik özelliklerinin tehlikeli ve öngörülemez bir dünyada, solcularınınkinin ise daha güvenli, öngörülebilir ve farklılıkların korkutucu olmadığı bir dünyada yaşamaya daha uygun olduğunu düşündürüyor.

Bu temel farklılığı beyin yapısından düşünme biçimine, ahlak anlayışından çocuk yetiştirme tarzına kadar birçok alanda görmek mümkündür.

Kitabı elime aldıktan sonra bir solukta bitirdim. Somut örnek olayları, sağ veya sol dünya görüşlerinin bilimsel arka planı ile yorumlaması, kitabın en dikkat çekici yönü. Tavsiye ederim.

  • Kitabın adı: Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın
  • Yazarı: Umberto Eco-Jean Claude Carriere
  • Yayınevi: Can Yayınları
  • Yayın yılı: 2010
  • Sayfa sayısı: 274

Kitap okumak bize ne verebilir? Kitabın tarihsel süreçteki yolculuğu nasıl ilerledi? Basılı yayınların devri gerçekten bitti mi? Geçmişle ilgili bildiklerimizi kime borçluyuz? İnternetin gerçek gücü nedir?

İki müthiş insan, Jean-Claude Carriere ve Umberto Eco, söyleşi tarzındaki bu kitapta, karşılıklı olarak bu ve bunlarla ilgili sorular ve örneğin sansür gibi kavramlarla alakalı olarak keyifli bir sohbete dalıyorlar.

Onların söylediklerini okurken, sanki yanı başımızda konuşuyorlarmış gibi keyif alıyoruz. Eco konuşmanın bir yerinde şöyle diyor:

Bir halk kütüphanesinde ve bazen büyük bir kitapçıda da aynı tecrübeyi yaşayabilirsiniz. Kaçımız raflarda gördüğümüz ama bize ait olmayan kitapların kokusuyla beslenmemiştir ki? Bilgi elde etmek için kitapları seyretmek. Okumadığınız bütün o kitaplar size bir şeyler vaat eder.

Umberto Eco, kendi çocukluk döneminde bu kadar fazla kitapçı olmadığını, olanların ise karanlık ve kasvetli, içinde ciddi görünümlü, siyahlar giyen insanların çalıştığı bir yer olduğunu hatırlatıyor bize.

Ve ekliyor: Uygarlık tarihinde günümüzdeki kadar kitapçı hiç olmamıştır. Güzel, aydınlık, sayfaları karıştırabildiğiniz, üç dört katta keşiflerde bulunabildiğiniz kitapçılar. Fransa’da Fnaclar, İtalya’da Feltrinelli kitapçıları mesela…

Eco gerçekten de çok haklı! Biz bu açıdan oldukça şanslıyız aslında. Peki bu şansı yeterince kullanabiliyor muyuz acaba? Bu durumun ne kadar farkındayız? Ne dersiniz?

2010 yılında ilk baskısını yapan bu kitap, tükendiği için uzunca bir süredir ikinci baskısını bekliyordu. Nihayet ikinci baskısı çıktı. Bence bir ara alıp bakın.

  • Kitabın adı: Ayçöreği ve Denizyıldızı
  • Yazarı: Sunay Akın
  • Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
  • Yayın yılı: 2017
  • Sayfa sayısı: 238

Sunay Akın’ı hiç okumadıysanız bu kitap sizin için güzel bir başlangıç olabilir pekala. Kısa kısa yazılardan oluşan bu kitaptan çok ilginç bilgiler edineceksiniz.

Neler mi? İstanbul’daki ilk sinema gösterimi, ülke bayraklarının hikayesi, Anadolu’da bisikletin ilk görünüşü, Portekiz’deki Belem Kulesinin hikayesi, Ressam Şeker Ahmet Paşa…

Akın, kendine has üslubu ile sizi hiç yormadan kitabını okutuyor. Bu kitapta edebiyat var, sanat var, müzik var, daha doğrusu her yönüyle kültür var…

Kitabın, “Bir Ölüyle Yaşamak” başlığını taşıyan ilk yazısında, girişte yazılanları okuyunca çok gülmüştüm. İrlandalı yazar George Bernard Shaw, bir oyununun galasına davet ettiği Winston Churcill’e şöyle yazar: “Size iki bilet ayırdım, bir dostunuzu da getirebilin diye, şayet varsa…”

Puroyu seven, kurt politika insanı Churchill bunun altında kalmaz ve şöyle yanıt verir: “İlk gece gelemiyorum, ikinciye gelebilirim, eğer olacaksa…”

Sunay Akın kitapları güzeldir, alın, okuyun.

  • Kitabın adı: İle
  • Yazarı: Oruç Aruoba
  • Yayınevi: Metis Yayınları
  • Yayın yılı: 2011
  • Sayfa sayısı: 228

Türkçe’nin büyüsünden, bu blogtaki bir başka yazımda, daha önce bahsetmiştim. (O yazım burada: Türkçe’nin Büyüsü ) İşte bu kitap Türkçe’mizdeki anlatım zenginliğini ve bunun beraberinde getirdiği düş gücünü gerçekten iliklerinize kadar hissettiriyor.

Açıkçası bu kitabı okuduğum ilk anda, Oruç Aruoba’yı bu denli geç keşfettiğim için kendime bir hayli kızmıştım. Akabinde diğer Oruç Aruoba kitapları da hemen satın alındı tabii: Hani, Yürüme, Tümceler, De Ki İşte…

Kitap; “önce, ilişki defteri ve sonra” başlıklarıyla, üç ana bölümden oluşuyor. Açılış cümlesi şöyle mesela: Her içtenlik çabası, gidiyor, dolambaçlı ilişkilerimizde kurduğumuz sahteliklere çarpıyor.

Altını çizdiğim çok yer var tabii ama, ben sizin için dikkat çekici ve yoğun bir anlam taşıyan birkaç tanesini paylaşmak istiyorum:

Önemli olan, kişinin duygularını tam olarak bilmesi (ki bu en son sınırda, olanaksızdır) değil, onları denetim altında tutabilmesidir- ama bunun için de onları tam olarak bilmesi gereklidir: iki yanlı olanaksızlık!

Belki temel hata, sevgiyi bir “duygu” işi olarak görmekte- duygu yanı yok değil; ama bu, bilinçle dengelenmezse- yalnızca duygusal kalırsa- kişinin özgürlüğü pahasına yürüyor.

Bu oluşumun en önemli göstergesi, kıskançlık: sevginin tek yanlı yozlaşması… Akıldışı hale gelmesi, bilgiyi çeler hale gelmesi… Sevginin iki kişinin ilişkisi olmaktan çıkıp, bir kişinin ötekine yönelik bir tutumu haline gelmesi…

“Olmak” çünkü bir edilgenlikse -başına bir şey gelmekse-; oluşturmak, bir etkenliktir- gidip bir şey yapmadır.

İnsanca özlemler dünyaya uymuyorsa, bozuk olan dünyadır, insanca özlemler, değil…

En büyük erdemsizlik sığlıktır.

Kitap, ilişkiler hakkında çarpıcı tespitler, benzetmelerle dolu. Edebiyat ile ilgilenen herkesin elinde olmalı.

  • Kitabın adı: Size Ölmeyi Emrediyorum
  • Yazarı: Edward J. Erickson
  • Yayınevi: Kitap Yayınevi
  • Yayın yılı: 2011
  • Sayfa sayısı: 347

Tarihe, özellikle de yakın dönem Türk tarihine ilgi duyuyorsanız, bu kitap tam size göre. Saygın bir tarihçi olan Edward J. Erickson, Kitap Yayınevi tarafından basılan “Size Ölmeyi Emrediyorum: Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Ordusu” isimli kitabıyla gerçekten titiz bir çalışmaya imza atıyor.

Kendisinin de askeri tarih konularında yayınları olan Mehmet Tanju Akad tarafından Türkçeye çevrilen kitapta, isminden de anlaşılacağı üzere, Osmanlı ordusunun Birinci Dünya Savaşındaki durumu detaylı bir şekilde anlatılmış.

Kitap aslında Balkan Savaşlarından başlıyor. Dört yıl süren büyük savaşta ise, yıl yıl Osmanlı ordusunun durumu ve cephelerdeki gelişmeler tüm ayrıntılarıyla anlatılmış.

Kitap elbette bu yönüyle genel okuyucudan ziyade daha kısıtlı bir çevreye hitap ediyor. Hamasetten uzak, istatistiki verilerle zenginleştirilmiş olan bu kitabı öneririm.

  • Kitabın adı: Yarının Tarihi
  • Yazarı: Stefan Zweig
  • Yayınevi: Can Yayınları
  • Yayın yılı: 2015
  • Sayfa sayısı: 161

Stefan Zweig benim en sevdiğim yazarlardan biri. Şayet bugüne kadar hiç okumadıysanız, elbette size kısa öyküsü Satranç ile başlamanızı tavsiye ederim. Bir veya birkaç kitabını okuyup yazım üslubunu beğenenlere ise “Yarının Tarihi” isimli kitabını önermek istiyorum.

Bu kitabında, çevirmen Ahmet Cemal’in seçip özenle çevirdiği denemeleri var Stefan Zweig’ın. Kitap tanıtımlarını okuduğunuz bir yazıda size önerdiğim bu kitabın içinde, “Dünyaya Açılan Bir Kapı Olarak Kitap” isimli şahane bir deneme var mesela. Ancak bu kitap sadece bu denemeyle öne çıkmıyor.

Kitapta; Balzac, Marcel Proust, Paul Verlaine, Arthur Rimbaud, Tolstoy gibi isimler hakkında denemeler bulunuyor. İçlerinden mutlaka sevdiğiniz birileri vardır. Çok kısa bir alıntıyı paylaşmak istiyorum kitaptan:

Nasıl her soluk alışımızda içimize oksijen çektiğimizi ve kanımızın bu görünmez besinle kimyasal yoldan gizemli biçimde tazelendiği düşünmek aklımızın ucundan bile geçmezse, okuyan gözlerimiz aracılığıyla sürekli ruhsal malzeme aldığımızın, böylece tinsel organizmamızı tazelediğimizin ya da yorduğumuzun ayırdına da hemen hiç varmayız.

Bu satırları ve harika kitapları yazanın erken ölümü, her zaman içimi parçalamıştır. Stefan Zweig gerçekten çok özel bir yazardır. Yarının Tarihi eminim size genel kültür anlamında çok şeyler katacaktır.

  • Kitabın adı: Modern Türkiye’nin Gelişim Sürecinde Basın
  • Yazarı: Ahmet Emin Yalman
  • Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
  • Yayın yılı: 2020
  • Sayfa sayısı: 146

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Kadıköy şubesine yaptığım rutin ziyaretlerden birinde, raflarda birden dikkatimi çeken bu kitabı, ilk etapta sayfa sayısının azlığı sebebiyle aldığımı itiraf etmeliyim.

Bu kitap Ahmet Emin Yalman’ın doktora tezi aslında. Yazar, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın ilk çeyreğindeki basının gelişimini incelerken, bizler aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğunun son dönemindeki toplumsal yaşantıyı da daha yakından gözlemleme şansı buluyoruz.

Matbaanın ilk ortaya çıkışı, gazetecilik öncesi dönem, 2. Abdülhamit döneminde basının durumu, 2. Meşrutiyet sonrası basın yayın gibi konuları kapsayan bu çalışma hem tarih hem gazetecilik hem de edebiyat konularını kapsıyor aslında.

Bahsi geçen dönemdeki bazı dergi ve gazetelerin sayfaları ile süslenmiş olması, kitabı biraz daha ilgi çekici kılmış. Bilgi edinmek adına okunabilir.

Yazımı beğendiyseniz, arkadaşlarınızla paylaşmayı unutmayın. Bu kitaplardan sizin de okuduklarınız varsa, kitapla ilgili görüşlerinizi alttaki yorum kısmında paylaşırsanız çok memnun olurum!

Okuduğum Kitaplar başlıklı yazı dizisinin beşinci bölümü burada =>Okuduğum Kitaplar

Bir başka yazıda tekrar görüşünceye dek, Gezivita’yı takipte kalın, selamlar, sevgiler.

Leave a Reply

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.