Seyahat Kitapları 2. Bölüm
Herkese merhaba!
Daha önce yayınlamış olduğum Seyahat Kitapları başlıklı yazının ikinci kısmına hepiniz hoş geldiniz! (Yazının birinci bölümü burada: Seyahat Kitapları)
Bu bölümde de sizler için önerdiğim, okuyup beğendiğim gezi kitapları yer alıyor. Lafı fazla uzatmadan, hemen tanıtımlara başlayalım o halde.
Okan Okumuş – Yaşasın Sırt Çantası
Listede şu ana kadar yer alan isimleri hemen herkes tanıyordu sanırım. Ya da en azından bir şekilde ismini duymuştu.
Peki Okan Okumuş kimdir? Önce onu söyleyeyim. Okan, 1971 yılında Bursa’da doğmuş. Mühendislik eğitimi almış. Yani aslında mühendis.
Ancak hepsinden önemlisi, bizi asıl ilgilendiren tarafıyla o gerçek bir gezgin! Ben de onu gezgin kimliğiyle tanıdım zaten.
Kendisine ait bir blogu var: Sınırları Kaldırdım Burada seyahat yazılarını paylaşıyor. (Okan’ı biraz daha yakından tanımak isteyenler, kendisi hakkında yazdığım şu yazıma da bakabilir: Sıra dışı bir gezgin: Okan Okumuş)
Yaban Tv’deki bir röportajında 50’nin üzerinde ülke gördüğünü söylemişti. İnanılmaz öyle değil mi? Kıskanmadım desem yalan olur. Siz ne dersiniz?
Okan Okumuş’un seyahat blogunun yanı sıra, yayınlanmış çok güzel seyahat kitapları da bulunuyor.
Kitaplarından bazıları şunlar: Gezginin El Rehberi & Yaşasın Sırt Çantası, Latin Amerika & Alternatif Bir Gezi Rehberi, Doğu Asya & Alternatif Bir Gezi Rehberi.
Bunlardan ilkinden bahsetmek istiyorum… Aslında kitabı tamamen tesadüfen keşfettim.
Şöyle oldu: 2016 yılının mayıs ayında, Fransa ve İspanya gezisi yapmadan hemen önce, İstanbul’daki büyük bir D&R’a girdim. Her zaman yaptığım gibi gezi kitapları bölümüne yöneldim.
Oradaki kitapları karıştırırken bu kitap içeriğiyle hemen dikkatimi çekti. Peki kitabın içinde neler var? Hemen söyleyeyim: Bir gezginin ihtiyacı olan neredeyse her şey! Adeta ismiyle müsemma: Gezginin el kitabı!
Ucuz seyahat etme yolları, ucuz uçak bileti bulma metotları, vize başvurusunda dikkat edilmesi gerekenler, yabancı rehber kitaplar, seyahat web siteleri, konaklama siteleri, seyahat ederken dikkat edilmesi gerekenler, etik seyahat ve turizm, dünya turu… Aklınıza ne gelirse.
Paris turu yaparken yanımdan hiç ayırmadım ve bir solukta okudum. (Paris gezi yazılarım da burada: Paris Gezisi 1. Bölüm)
Kitabı sıradanlıktan kurtaran bir özelliğini belirtmek istiyorum. Bu gerçekten fazlasıyla dikkat çekici ve onu klişe bir seyahat rehberi olmaktan çıkarıyor. Bu da kitabın edebi yönü.
Okan, fazlasıyla alıntı yapmış ve seyahat ile ilgili verdiği önemli bilgilerin yanı sıra seyahati, insan psikolojisini de yorumlamış.
Bölüm başlarında ve aralardaki Afşar Timuçin, Melih Cevdet Anday, Tezer Özlü, Edip Cansever alıntıları, kitabı okurken beni mest etti!
Yine bir gezi kitabında ilk defa, akademik bir çalışmaya ve akademisyene referans verildiğine şahit oldum.
Bu kitabı şiddetle tavsiye ediyorum, bana güvenin, kesinlikle pişman olmayacaksınız. Beğenirseniz, işinize yararsa, bu yazının altındaki yorum kısmında bana bir teşekkür bile yazsanız yeterli.
Stefan Zweig – Yolculuklar Üzerine
Beni yakından tanıyanlar, iflah olmaz bir Zweig hayranı olduğumu bilir. Bu defa Zweig’in bir seyahat kitabını tanıtacağım sizlere.
Aslında biz onu daha çok öykü ve bilhassa muhteşem biyografileriyle tanıyoruz. Ancak hayatı bin bir zorlukla geçen ve trajik bir sonla biten Avusturyalı Stefan Zweig, edebi kimliğinin yanı sıra aynı zamanda iyi bir gezgindi.
Yolculuklar Üzerine, Zweig’ın 1902-1940 arası çeşitli kentler ve ülkeler hakkında yazmış olduğu karışık yazılarından oluşuyor. Bu yazılar çok uzun değil.
Her bir ülke veya kent hakkında kısa kısa bilgiler vererek düşüncelerini dile getirmiş. Ancak benzetme ustası Avusturyalı, daha ilk yazıdan itibaren okuyucuyu avucunun içine almayı başarıyor.
Kitapta geçen bazı yerler ise şöyle: Salzburg (Avusturya), Brugge (Belçika), Sevilla (İspanya), Oxford ve Hyde Park (İngiltere), Floransa (İtalya), Rusya, Amerika… En çok hangi bölümü beğendin diye sorarsanız, hepsini derim!
Everest Yayıncılık tarafından basılan kitabın girişinde, çevirmen Ahmet Arpad tarafından “Uçan Salzburglu” olarak tanıtılan Zweig, bakın sayfalardan birinde ne diyor:
Peki ya yolculuklar? Yolculuk etmesini unuttunuz mu yoksa? Ben unutmadım, gerçekten, ruhum öylesine huzursuz ki, her an bir yerlere gidebilirim. Her şeyi görmeli, her şeyin tadını çıkarmalıyım! Yaşlanmaktan korkuyorum, günün birinde yorulacağımdan, tembelleşeceğimden ve yolculuk edemeyeceğimden çok korkuyorum.
Uçan Salzburglu demişken, Salzburg Gezi Rehberimi incelemeyi de unutmayın: Salzburg Gezi Rehberi Zweig’in bu kitabını beğeneceğinizi umuyorum.
Alain De Botton – Seyahat Sanatı
Alain De Botton, İsviçre doğumlu filozof ve yazar. Sel Yayıncılık tarafından basılmış bir sürü kitabı bulunuyor. Seyahat Sanatını geçenlerde okudum ve çok beğendim.
Bu kitabı tek kelimeyle tarif etmemi isteseler, gönül rahatlığıyla “harika” kelimesini kullanırım. Kitap farklı bölümlerden oluşuyor ve altını çizmediğim bir bölüm yok neredeyse.
Botton, bu kitabında seyahat ettiği farklı şehirleri farklı yazar veya sanatçıların hayali rehberliğinde geziyor. Nasıl mı? Şöyle… Örneğin Hollanda’da, Amsterdam’dayız.
Yazar, rehber olarak aldığı Gustave Flaubert’in egzotik Mısır yolculuğu üzerine izlenimlerini, Amsterdam‘da gezdiği yerlerde hissettiği kendi duygularıyla karşılaştırıyor.
Tek başına çıktığı bir seyahat sırasında, herhangi bir özelliği olmayan, sıradan bir mola yerinde hissettiği yalnızlık, ABD’li ressam Edward Hopper’ın tablolarını anımsatıyor yazara.
Örneğin meşhur tablolarından bazıları; Otomat, Benzin, Otel Odası… Bu tablolar üzerinden düşüncelerini aktarım çabasına girişiyor.
Kitapta geçen bölüm başlıklarından bazıları şu şekilde: Seyahat Mekanları (Hava alanı, uçak, tren, servis istasyonu), Gidilecek olan yerler: Amsterdam, Madrid, Lake District (Kuzey-Batı İngiltere’de bir bölge), Sina Çölü, Provence…(Fransa’nın güneyinde çok meşhur, turistik bir bölge)
Kitapta, yazar ve akademisyen Raymond Williams’ın henüz Türkçeye çevrilmemiş Taşra ve Şehir isimli kitabından güzel bir alıntı var. Williams’ın Kültür isimli kitabını lisansta biz de okumuştuk, onu da yeri gelmişken tavsiye ediyorum.
Seyahat Sanatında, sözünü ettiğim kitaptan yapılan alıntıyı paylaşarak bitireyim:
18. yüzyıla kadar, bir insanla özdeşlik kurma güdüsü, kaynağını o insanla aynı toplumda yaşama bilincinden alırdı; bu tarihten sonra her iki insanın da seyyah olmasından almaya başladı.
Yine aynı dönemden itibaren yalnızlık, sessizlik ve toplumdan kopmuşluk, sıradan toplumun bencilce rahatlığına karşı, doğanın ve toplumun taşıyıcısı oldu. (Kitap için buraya tıklayınız: Seyahat Sanatı)
Ahmet Haşim – Paris, Frankfurt… Yahut Hiç!
Ahmet Haşim’in gezi yazıları. Notos Kitap tarafından yayınlanmıştır. Kitabın içindeki ayraç pek güzeldir. Bu kitabı, Sultanahmet’te, Alfa Yayınlarının dört katlı nefis merkez binasında, raflar arasında gezerken bulmuştum.
Burası bütün kitapları %20-30 indirimli satar. Aklınızda olsun. (Burası hakkında daha fazla bilgi için bakınız => Alfa Yayınları) Elimde tuttuğum Notos Kitap baskısı oldukça ince. 1 saatte bitirebilirsiniz.
1884 Bağdat doğumlu Haşim, 1933 yılında İstanbul’da ölmüştür. Bu kitabında 1928-1929 yıllarında Paris ve 1932 yılında Almanya’nın Frankfurt şehrine yaptığı yolculuklarla ilgili izlenimlerini bulacaksınız.
Aslında yazarın Frankfurt Seyahatnamesi adıyla Yapı Kredi Yayıncılık tarafından basılmış bir başka kitabı daha var. Bu kitapta ise, üç geziyi bir arada buluyoruz.
Seyahat, hele deniz seyahati ruhun bütün dertlerine devadır diyor Haşim. Ancak kitabın başında Serdar Soydan’ın yazdığı gibi, bu yalnızca bir seyahat kitabı değil, aynı zamanda, okurken Ahmet Haşim hakkında ipuçları da buluyoruz…
Haşim’in gezi yazılarını okurken, bir şehir rehberi ya da önemli, gezilesi yerler kılavuzu okumadığını bilmelidir okur. Peyami Safa’nın Frankfurt Seyahatnamesi hakkındaki yazısında da dediği gibi, tüm bu eserlerde gezilip görülen yerlerden ziyade, Ahmet Haşim’i buluruz çünkü.
Aralara serpiştirilmiş siyah-beyaz fotoğrafların, kitaba biçimsel bir estetik kattığını, apayrı bir hava verdiğini söylemeliyim. Çok hoşuma giden bir alıntıyla bitirmek istiyorum.
Paris gezisi sırasında bir hayvanat bahçesini de ziyaret eden Haşim, kuşların olduğu bölüme gider ve akbabalarla karşılaşır. Şöyle yazar: “Yusuf Ziya, Paris Hayvanat Bahçesinde akbabanın çirkin ve gamlı başını görseydi, neşeli gazetesine onun ismini vermeye mümkün değil razı olmazdı.” 🙂
(Akbaba, 1922-1977 yılları arasında yayımlanan, Türk edebiyatının en uzun ömürlü mizah dergisidir.)
Füruzan – Balkan Yolcusu
Seyahat kitapları listemde, en son okuduğum kitaplardan biri Balkan Yolcusu. Füruzan’ın 1990’lı yılların başında -tam tarih olarak 1993- Bosna Savaşı henüz sürerken Balkanlara yaptığı gezi yazılarından oluşuyor.
Kitap içerisinde, yazarın kendi görüşlerinden başka, kişilerle yapılmış birebir görüşmeler ve röportajlar da var. Bu anlamda çok yönlü bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Zira dağılan Yugoslavya sonrası siyasi durumu anlayıp değerlendirmek açısından da çok önemli bir eser bu.
Füruzan’ın Balkan gezisi yaptığı ülkeler şunlar; Makedonya, Hırvatistan, Karadağ, Bosna-Hersek, Bulgaristan, ve Yunanistan. Kitap, işte bizim Rumeli diyerek Makedonya ile başlıyor.
Kah kara yolu kah hava yolu ile, Füruzan ve beraberindekilerle biz de yol alıyoruz. Üsküp’ten Manastıra, Mostar’dan Zagrebe, Kavala’dan Rusçuğa, Plevne’den Atina’ya…
Kitabın beni oldukça etkilediğini söyleyebilirim. Bir anda parlayan milliyetçilik akımı, Bulgaristan’ın Jivkov ve Yugoslavya’nın Tito dönemleri, savaş sırasında yaşanan insanlık suçları gibi konular, okurken insanı derin düşüncelere sevk ediyor…
(Hazır Tito demişken şu yazıma da bakabilirsiniz => Yugoslavya Müzesi/Tito Anıt Mezarı)
Bu anlamda, bir gezi kitabı olmanın çok çok ötesinde, rahatlıkla siyasi tarih okuması olarak da düşünülebilir. Yakın tarih ilginizi çekiyorsa hiç düşünmeden satın alın.
Füruzan, kendi eserini şöyle tanımlamış: “Ben bu çalışmamda okurlarımı savaşın sayısal değerlerinden çok, yok edilmekte olan insanlarıyla yüz yüze getirmeye çalıştım. Olayları duyumsamalarını, uzun uzun tartışıp düşünmelerini istedim.”
Oldukça çarpıcı iki alıntı ile sonlandırmak istiyorum.
Saraybosna haberleri CNN’den. Ardından borsa, Hollywood’da yaklaşan Oscar’lar. Yoruma göre Affedilmeyen’in (Bilgi: 1992 yapımı bir film) şansı çok. Sonra bahar modası. Ölüm, para, aşk, sanat, moda, politika eşit hızlı görüntülerle üst üste geçerek insanlara tüm olguları aynıymış gibi algılatıyor.
Böylece kalabalıklar hızla köreliyorlar. Propagandanın gücü 1990’larda doludizgin. Yemek yerken TV’de savaşları, aç insanları aynı eğrisel kayış yığılmalarıyla görmek, insanlar açısından pek sarsıcı olmuyor artık. Biraz sıkılırsanız, zapping yapılır, olur biter…
Bir ulustan çıkan canilerin, iyi vatandaşlarına, aydınlarına, kötü bir tarihi miras bırakmasının acısını düşünüyorum. Bunun dünya tarihindeki en yakın örneği Hitler Almanya’sıdır. Alman aydınları, aklın yıkıldığı o yılları şiddetle kınarlar.
Gabriel Garcia Marquez – Doğu Avrupa’da Yolculuk
Ünlü Kolombiyalı yazar Marquez, ülkemizde en çok Yüzyıllık Yalnızlık kitabıyla tanınıyor. Ben Kırmızı Pazartesi isimli ince kitabını da okumuştum. Doğu Avrupa’da Yolculuk kitabı ise Can Yayınlarından çıktı.
Kitap sürükleyici diliyle bir çırpıda okunacak cinsten. Gabriel Garcia Marquez 1950’li yılların ortasında gazeteci olarak Doğu Avrupa yolculuğuna çıkar.
İkinci Dünya Savaşının anıları henüz tazedir. Üstelik gezdiği yerler ise o dönem dünyadaki iki bloktan biri olan Sovyetler Birliği ülkeleridir: Doğu Almanya, Çekoslovakya, Polonya, Rusya ve Macaristan…
Doğu blokundaki insanların yaşayış tarzı, olaylara yaklaşım biçimleri ve düşünce sistemleri, yazarın etkileyici edebi dili ile birleşince ortaya her sayfasından keyif alınan bu kitap çıkmış.
Ben, özellikle Doğu ve Batı Berlin’le ilgili olan kitabın ilk kısımlarını daha dikkat çekici buldum. Ancak kitabın son kısımlarındaki Polonya ve özellikle de Moskova hakkındaki yorumları da kesinlikle okunmaya değer.
Yazar, Moskova’yı dünyanın en büyük köyü, Sovyetler Birliğini ise tek bir Coca-Cola ilanı bulunmayan 22.400.000 kilometrekarelik bir ülke olarak tanımlıyor.
Bu festival, kırk yıl boyunca dünyadan kopuk yaşayan Sovyet halkına sunulan bir sirk gibiydi. İnsanlar yabancıları görmek, etten kemikten yapıldıklarını anlamak için onlara dokunma arzusundaydı. Ömürlerinde tek bir yabancı bile görmemiş pek çok Sovyet insanıyla karşılaştık biz.
Polonya gezisi, Moskova turu düşünüyorsanız gitmeden önce bu güzel kitabı okuyabilirsiniz.
Mina Urgan – Bir Dinozorun Gezileri
Mina Urgan, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi profesörlerindendi. Daha çok, yaşamının son yıllarında yazdığı ve kendisinin bile hiç beklemediği bir ilgiyle karşılaşan Bir Dinozorun Anıları isimli kitabıyla tanınıyor.
Urgan, mesleğinin yanı sıra aynı zamanda gezmeyi de çok seven bir yazardı. Bir Dinozorun Gezileri isimli kitabı, onun gezi yazılarından oluşuyor. Peki, gezip gördüğü ve yazdığı yerler nereler?
İtalya, İngiltere, İrlanda, Fransa, Sovyet Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere Anadolu coğrafyasından da yazılar bulacaksınız bu kitapta. Aklıma gelen şehirlerden bazıları ise şunlar; Varşova, Salzburg, Roma, Venedik, Los Angeles, Londra, Kiev, Moskova, Paris…
Kitabın yazım dili o kadar sade ve içten ki, okurken vaktin ve sayfaların nasıl ilerlediğini anlayamıyorsunuz. Özellikle geçmiş ve bugün arasında sıkışıp kalmış Bodrumu çok güzel anlatmış.
Bunun yanı sıra İtalya’nın pek bilinmeyen küçük kasabalarını, Dublin’i de öyle güzel anlatmış ki. Mavi Yolculuk kısmında özellikle ülkemizin Ege ve Akdeniz kıyılarındaki eşsiz yerlere yaptığı yolculuklar da ilgi çekici.
Venedik’i son görüşüm Şubat 1989’daydı. İstanbul’a dönüş trenini öyle ayarlamıştım ki, sabah erkenden Venedik’e varacak, gece yarısı başka bir trenle oradan ayrılacaktım. Kar serpeliyordu ve Adriyatik Denizinden buz gibi rüzgar esiyordu.
Karnaval zamanı olduğu için, incecik ipek giysili, yüzleri maskeli kadınlarla erkekler, barok müzikle çınlayan San Marco Meydanında doğaüstü güzel yaratıklar gibi oradan oraya uçuyorlar, sonra gizemli bir biçimde gözden yok oluyorlardı.
O meydandan, daracık sokaklardan, köprülerden alamıyordum kendimi. Ne yağan kar, ne de Adriyatik’ten esen buz gibi rüzgar bozabiliyordu Venedik’in büyüsünü. Gece yarısı trene bindiğimde ağır bir bronşit başlamıştı, ateşim vardı. Ama Venedik’i görmenin coşkusu içindeydim.
Kitabın sonunda ise kendisinin fotoğraflarından oluşan mini bir albüm var. Seyahat kitabı olmanın yanında, yazarı ve kişiliğini anlamak için de güzel bir kılavuz kitap.
İlhan Berk – Galata & Pera
Şair ve yazar İlhan Berki içinizde duymayan yoktur sanıyorum. Behçet Necatigil onu “şiirimizin uç beyi” olarak tanımlar. Galata ve Pera tek bir kitap değil aslında. Galata ayrı, Pera ayrı bir kitap. Ancak her ikisi de Yapı Kredi Yayınları tarafından basıldı.
Pera’yı uzunca bir süre önce alıp okumuştum zaten. Galata’nın ise uzun süredir baskısı yoktu ancak YKY nihayet 2018 yılı mart ayında bu kitabı yeniden bastı. Bu, uzunca bir süredir beklediğim bir şeydi. Zira sahaflarda bu kitabı bulamamıştım.
Her iki kitapta da İlhan Berk bizi Galata ve Pera’nın sokaklarında tarihsel bir gezintiye çıkarıyor. Üstelik kelimenin tam manasıyla gerçekten sokak sokak, dükkan dükkan, pasaj pasaj geziyorsunuz.
Galata Kulesi, Voyvoda Caddesi, Şahkulu Bostan Sokak, Yüksek Kaldırım, Karaköy, Kamondo Han, Tarlabaşı, Balıkpazarı, Cumhuriyet Meyhanesi, Aya Triada Kilisesi ve daha onlarcası… Aklınıza ne gelirse. İlhan Berk’in büyüleyici bir anlatım tarzı var.
Şahkulu Bostan Sokağı bir ucuyla Pera’ya, bir ucuyla da Serdar-ı Ekrem Sokağına gelip dayanır. Minyatürde bir kıyı sokağıdır. Salah Birsel 1948-1951 yıllarında, tam üç yıl Şahkulu Bostanında lengerendaz olmuştur ama apartmanların topu da onarım gördüğünden ve de yüz hatları değiştiğinden bu oturduğu sokaktaki evi kestiremediğini söyleyecektir.
Birsel’in bu sokaktaki evi, sonra da bu sokağı sevdiğini söylememize bilmem gerek var mı?
Bu sokak değil mi ki, 20-30 adım sonra Pera’ya çıkıyordur, öyleyse doğma büyüme bir Peralı olan yazarımız daha ne ister? Lebon’da ya da Markiz’de çayını yudumladıktan sonra kendini İstiklal Caddesine atmak işten bile değildir.
Kitaptan öğrendiğimize göre, Yüksek Kaldırımı Ahmet Mithat Efendi fesini ütületmek için, Mehmet Akif merdiven sevgisi için, Nazım Hikmet yeni bir şiire başlamak için, Turgut Uyar ise sadece kendisi için çıkarmış.
Elbette bir de çıkmayanlar var. Onlar kim mi? Eh, onlar da kitabın içinde…
Robert M. Pirsig – Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı
Geldik seyahat kitapları listesinin son sırasına. Aslında diğerlerinin aksine henüz bu kitabı okumadım. O zaman, hakkında hiçbir fikrimin olmadığı bu kitabı neden buraya koyduğumu sorabilirsiniz elbette. Hemen söyleyeyim.
İnternette yaptığım ufak çaplı bir gezintide gördüm ki, Robert Pirsig’e ait bu kitap, en güzel seyahat kitapları listelerinin hemen hemen hepsinde yer almış.
Açıkçası ben de bu merakla kitabı hemen edindim. Ancak ne yazık ki henüz okuma fırsatım olmadı. İlk fırsatta başlamaya çalışacağım. Bu yüzden de listeye ekledim.
Siz, olur da benden önce okursanız, yorumunuzu yazmayı unutmayın lütfen. Böylece benim gibi henüz okumamış olanların da bir fikir edinmesine yardımcı olursunuz. Ayrıntı Yayınları baskısı olduğu için çevirisine de güveniyorum. Kitap için tıklayınız: Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı
Evet yazının sonuna geldik. Eh, buraya kadar sabırla okuyup gelmişken, Gezivita Instagram sayfama da bir bakarsınız diye düşünüyorum: Gezivita Instagram
Burada da seyahat konusunun dışında kalan, farklı türlerde okuyup beğendiğim kitaplar var: Okuduğum Kitaplar
Bir başka yazımda tekrar görüşünceye dek, kendinize iyi bakın, şimdilik hoşça kalın!