Sait Faik Abasıyanık Müzesi
Herkese merhaba.
İstanbul’a yaz geliyor. Havalar yavaş yavaş ısınmaya başladı.
“Bu kez nereye gitsem acaba?” diye pek düşünmedim çünkü aklımda bir süredir belli bir yer vardı zaten: Sait Faik Abasıyanık Müzesi
(Bu bloğa ilk kez geldiyseniz, isterseniz önce kendimi kısaca tanıttığım şu yazıma göz atabilirsiniz: Gezivita)
Ünlü yazarımızın adını duymayan yoktur sanıyorum. Türk edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan Sait Faik Abasıyanık kitapları okudunuz mu bilmiyorum.
Ama Sait Faik hikayeleri bize, her daim tanıdık olan şeyleri, o kendine has farklı üslubu ile anlatır.
Haldun Taner, onun Türk hikayeciliğine kattıklarını çok veciz bir biçimde ifade eder:
Türk hikayeciliğine, o zamana kadar hiç benzersiz bir tarz getirdi. Sait Faik bir konuyu değil, yaşamın bir parçasını işliyordu. Bir tez savunmuyor, bir yaşantıyı yansıtıyordu.
İnsan sevgisi dolu, doğa sevgisi dolu bir yüreği vardı. Neye baksa bu sevgi ile ısınıyor, ışıklanıyordu. Biz ancak o el attıktan sonradır ki, en önemsiz görünen insanların ve şeylerin zevkine eriştik.
Gerçekten de, Sait Faik Abasıyanık eserleri, yine Haldun Taner’in ifadesiyle, bize bir balıkçıyı, bir karpuz sergisini, bir şeytanminaresini, bir iskemleyi, bir boya sandığını, bir mezarı, bir papaz efendiyi, bir garsonu, son derece ilginç bir biçimde, çok değişik açılardan anlatır.
Onlara olduklarından daha farklı bir gözle bakmamızı sağlar.
Hiç okumadıysanız, bugün, bu yazıyı okumaya başladığınız şu an sizin için bir milat olsun ve günümüzde Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından basılan Sait Faik kitapları okumak için hemen harekete geçin.
Sabahattin Kudret Aksal onun için şöyle der: “Sait Faik, edebiyattan hoşlanacak bir okur topluluğunu hazır bulan talihli yazarlardan değildi. Okurunu yetiştiren, eğiten, okuruyla birlikte oluşan bir yazardı.”
Sait Faik Müzesi
Peki, Sait Faik Müzesi nerede? Tabii ki Sait Faik Abasıyanık deyince, akla hemen Burgazada gelir. Sait Faik Abasıyanık Burgazada ile özdeşleşmiş bir isimdir. İkisi, kesinlikle birbirinden ayrı düşünülemez.
Bir elmanın iki yarısı gibi, Burgazada Sait Faik, Sait Faik Burgazada demektir. Çünkü 1905 yılında Adapazarı’nda doğan Sait Faik, hayatının önemli bir bölümünü Burgazada’da yer alan ve bugün müze olarak hizmet veren evinde geçirmiştir.
İşte bu yazımda size Sait Faik Abasıyanık Müzesi hakkında bilgiler vereceğim.
Yazımız; şiir, düzyazı, tablolar, resimler, kartpostallar, Burgazada, Sait Faik ve diğer başka sanatçılarla dolu bir yazı olacak.
Sait Faik ilk öğrenimini Karamürsel ve Adapazarı, lise öğrenimini ise Bursa ve İstanbul’da tamamlamıştır.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde iki yıl öğrenim gördükten sonra Fransa’nın Grenoble şehrine gitmiş ve burada üç yıl kalmıştır.
Yalnızca kendi eserleri ile değil, çevirileri ile de tanıdığımız yazar, Fransızcasını da burada ilerletme imkanı bulmuştur.
1934 yılında yurda dönen Sait Faik Abasıyanık, babasının ölümünden sonra kışları Şişli, yazları ise Burgazada’daki bu evde geçirir.
Özellikle de 1945 yılında hastalandıktan sonra, 1954 yılındaki vefatına gelinceye dek, uzunca bir süre burada kalmıştır.
Dolayısıyla yazarın yaşamına yakından tanık olmak için birinci adres, hiç şüphesiz Burgazada Sait Faik Müzesidir.
Sait Faik Abasıyanık Müzesi, yazarın yaşamında kullandığı eşyaları, mektupları, fotoğrafları, kendisine gönderilen kimi hediyeleri, kısaca Sait Faik Abasıyanık hayatı denince aklımıza gelen her şeyi içinde barındıran, Burgazada’nın sessiz mi sessiz bir sokağında yer alan, iki katlı ve son derece mütevazı bir yapı diyebilirim.
Ada evlerinin tipik mimarisinden, Heybeliada İnönü Müzesi başlıklı yazımda da söz etmiştim. (O yazım burada: Heybeliada İnönü Evi Müzesi) Burası da onun gibi.
Sait Faik Müzesi, Burgazada’ya vardığınız zaman, iskeleden yürüyüşle on dakikalık bir mesafede yer alıyor.
İskelede iner inmez, sokaklara yerleştirilen tabelalar hemen dikkatinizi çekecektir zaten. Bunları takip ederek eve rahatça ulaşabilirsiniz. Google maps kullanmaya bile gerek yok.
Burgazada Sait Faik Müzesi
Burgazada, Prens Adaları içinde en büyük üçüncü ada. Daha önce hiç gitmediyseniz, Sait Faik Abasıyanık Müzesi, ilk kez ziyaret etmeniz için güzel bir sebep olacaktır diye düşünüyorum.
Sait Faik Abasıyanık Müzesi, bugün Darüşşafaka Cemiyetine bağlı bir müze. Bunun da bir hikayesi var elbette.
Yazar, hayatını kaybetmesinden çok kısa bir süre önce, bir davet üzerine Darüşşafaka Okullarını ziyaret eder.
Burada bir edebiyat matinesine katılır. Babası hayatta olmayan çocuklara eğitim sunan bu kurum ve kurumda gördükleri, yazarın çok hoşuna gider.
Eve döndüğünde, hayatında çok önemli bir yeri olan annesine, kendisi öldükten sonra tüm mal varlığını bu kuruluşa bağışlama fikrinden söz eder.
Burada, hazır yeri gelmişken, annesinin Sait Faik üzerindeki derin etkisine ve bir insanın bir başka insanın temayüllerini anlayıp ona yön veren önsezi kabiliyetine de değinmek gerekir diye düşünüyorum.
Nitekim Haldun Taner, bu durumu da çok güzel ifade etmiştir:
Anacığı, Sait Faik’in tek mezeni, en anlayışlı dostu, tek sır yoldaşı oldu dünyada.
Kereste tüccarı babasına kalsa, onu kendine kereste işinde halef edecekti. Avrupa’ya gönderdiği oğlunun oradan eli boş döndüğünü görünce, onun hiçbir işe yaramayacağına hükmetmişti.
Ama anası, oğlunun bambaşka, kimsenin beceremeyebileceği büyük bir işe yarayacağını içgüdü ile hissediyordu.
Kırk yedi yıllık yaşamı boyunca Sait Faik’i hem gönülden, hem paraca destekledi. Ve Burgazlı mezenin oğlu, Türkiye’nin sayılı hikayecilerinden biri oldu.
İşte Sait Faik’in annesi Makbule Hanım da, oğlunun ölümünden sonra, 1954 yılında, yazarın mal varlığının tamamına yakınını, eserlerinin telif haklarını, bu evin müze olarak yapılması ve korunması koşulu ile Darüşşafaka Cemiyetine bağışlamıştır.
Böylece, hayatının uzunca bir bölümünü geçirdiği ev, Sait Faik Abasıyanık Müzesi adıyla 1959 yılında halka açılır.
Bugün, Burgazada Sait Faik Abasıyanık Müzesine gittiğinizde, evi ücretsiz bir şekilde gezebilirsiniz.
Pazartesi ve salı günleri kapalı olan müze, diğer günlerde 10:30-16:45 saatleri arasında açık. Sadece buna dikkat edin yeter.
Sait Faik Abasıyanık Müzesi
Geniş diyebileceğimiz bir bahçesi de olan yapının giriş katında önce oturma grubu ve hemen ardından yemek masasının bulunduğu oda ile karşılaşacaksınız.
Oturma grubunun yer aldığı odanın duvarında, ressam ve yazar Bedri Rahmi Eyüboğlu tarafından yapılan ve Sait Faik’e armağan edilen “Mercan Usta” isimli tablo yer alıyor.
Bedri Rahmi bu tabloyu, Sait Faik’in “Gün Ola Harman Ola” isimli öyküsünün kahramanı olan Mercan Usta’dan esinlenerek yapmıştır. Bedri Rahmi tabloyu imzalayarak 1952 tarihinde, yani ölümünden iki sene kadar önce yazara verir.
Birinci katta, duvarlardaki bilgi panolarından, yazarın doğumundan ölümüne dek geçen süredeki hayat hikayesi hakkında detaylar ediniyoruz. Bu katta aynı zamanda Sait Faik’in kitap odası ve yatak odası da bulunuyor.
Evin Darüşşafaka’ya bağışlanıp müzeye dönüşmesi sonrasında bir güzel gelişme daha olur ve ortaya bir yarışma çıkar: Sait Faik Öykü Yarışması
Aslında bu öykü yarışması fikri de Sait Faik’ten çıkmıştır.
Vasiyetinde, her yıl kendi adını taşıyan bir öykü yarışması yapılmasını ve kazanana “Sait Faik Hikaye Armağanı” adıyla bir ödül verilmesini istemiştir yazar.
1955 yılında başlayan bu para armağanı 1960’a kadar Varlık Yayınları tarafından karşılanmıştır.
Varlık Yayınları Sait Faik’in ilk eserlerinin çoğunu basan yayınevidir. Hatta Sait Faik’in ilk öyküleri de Varlık Dergisinde yayınlanmıştır. Ödül, yazarın annesinin ölümünden itibaren, Darüşşafaka Cemiyeti tarafından verilmeye başlar.
Evin en üst katındaki odada bununla ilgili bilgiler ve Sait Faik Hikaye Armağanını kazanan yapıtların ve yazarlarının isimlerini görürüz.
Bunlar arasında Adalet Ağaoğlu, Necati Cumalı, Demir Özlü, Oktay Akbal, Nezihe Meriç, Ayşe Kulin, Füruzan, Osman Şahin gibi isimleri sayabiliriz bir çırpıda.
Hemen yan tarafta ise “Mektup Odası” olarak geçen oda bulunmaktadır.
Ben özellikle bu kısmı fazlasıyla sevdim çünkü burada yazarın kendi el yazısıyla yazılmış mektupları, ona -örneğin Orhan Veli gibi- farklı sanatçılardan gelen ve yine kendi el yazıları ile yazılmış mektuplar, yazarın eğitimi sırasında ailesi tarafından yurt dışına yollanmış ve yine yurt dışından ailesine gönderdiği kartpostallar ve hatta fotoğraflar bulunuyor.
“Bir de rakı şişesinde balık olsam” diyen Orhan Veli’nin, eski Türkçe ile yazılmış bir mektubunun orijinalini görüp, bunu yeni Türkçe tercümesinden okumak çok hoş bir duygu uyandırdı bende.
Burgazada Sait Faik Abasıyanık Evi
Sait Faik Burgazada’da yaşadığı dönem balıkçılığa da merak salmıştır. Bunun, Orhan Veli’nin üstteki dizesiyle ilgisi var mıdır bilmem!
İşte bu katta, taktığı şapkasını, olta ve balıkçılık malzemelerini görebilirsiniz.
Nitekim öykülerine ilham veren kimi karakterler, onun balıkçılıkla ilgilendiği bu dönemde ortaya çıkmıştır.
Balık tutmak, balıkçılarla vakit geçirip sohbet etmek, onun günlük yaşamın hengamesinden kurtulmak ve kalabalıklar arasından kaçmak için sığındığı bir limandı aslında.
Haldun Taner, onun bu yönü üzerinde durarak, Sait Faik’in yazmaya olan hırs derecesindeki tutkusunu onun bu yalnızlığına bağlar. Ancak hiç şüphesiz bu yalnızlık yazarı beslemiş ve bunca yapıt böyle ortaya çıkmıştır.
Sait Faik bu konuda şöyle demiştir zaten:
Söz vermiştim kendi kendime. Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım.
Koştum tütüncüye, kalem kağıt aldım. Oturdum.
Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.
Müzenin ilerisinde yer alan Burgazada Sait Faik İlk Okulu ise adeta yazarı selamlamaktadır bulunduğu yerden.
Merak ediyorum, acaba buradaki öğrencilerden kaç tanesi Sait Faik Abasıyanık eserleri okur gelecekte? Hepsi mi? Yoksa hiçbiri mi?
Burgazada’daki günümü, deniz kıyısındaki kafelerden birinde, demli bir çay eşliğinde kitap okuyarak sonlandırdım.
(Hangi kitapları okuyup beğendiğimi merak ediyorsanız buyurun => Okuduğum Kitaplar)
Yazının içinde geçen ve Haldun Taner’e ait alıntıların da yer aldığı bu kitabın künyesi şu şekilde:
Hazırlayan: Adil İzci, Anılarda Sait Faik, Varlık Yayınları, İstanbul, 2021
Sait Faik Abasıyanık ile ilgili, arkadaşım Hande Sonsöz’ün yazmış olduğu yazı burada => Sait Faik Abasıyanık
Burada da, ilgilenenler için, Orhan Veli ile ilgili yazmış olduğum bir yazım var: Orhan Veli: Yalnız Seni Arıyorum
Gezivita’yı Instagram’da takip etmeyi unutmayın: Gezivita Instagram
Sevgiler, selamlar.